22 Mayıs 2021 Cumartesi

72 Koğuş (Orhan Kemal) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili



KİTABIN ADI: 72. KOĞUŞ

KİTABIN YAZARI: ORHAN KEMAL

KİTABIN KONUSU: 72. Koğuş’ta yaşanan hazin olaylar ve Ahmet Kaptan’ın sonu ölümle noktalanan cezaevi yaşamı anlatılmaktadır.

KİTAP HAKKINDA BİLGİ :

Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden biri olan Orhan Kemal’in başyapıtlarından biri olan 72. Koğuş, insan haysiyetinin düşebileceği en dipsiz kuyunun hikâyesidir Tüm yapıtlarında her şeye rağmen insana olan inancını ve sevgisini korumuş olan Orhan Kemal, bu derin çukura yuvarlanmış olan insanların, en yakınını bile üç kuruşa vurabilecek kadar alçalmış olanların dünyasını bir koğuşun karanlığında anlatırken bile direnişin sesini duyuruyor okurlarına. Alçalışın bile yok edemeyeceği insanlık onurunu dile getiriyor.

Orhan Kemal'in kitapları bîr okurum hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz kakır, çok az yazar okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve aydınlığı yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Orhan Kemal'in kitapları bîr okurum hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz kakır, çok az yazar okurunu onun kadar biçimlendirir.

(Tanıtım Bülteninden)

KİTABIN ÖZETİ: 

72. Koğuş, Adembabalar olarak da anılmaktadır. Adam öldürmek ve hırsızlık yapmaktan sabıkalı olan fakir ve kimsesiz kişiler bu koğuşta kalmaktadır. Ahmet Kaptan cinayetten tutukludur ve yıllar sonra annesi 150 lira para göndermiştir. Bu para beton üstünde yatan, izmaritine zar atan fakir insanların bulunduğu koğuşta büyük mutluluk uyandırır. Ahmet Kaptan bu parayla fasulye pişirtir, sigara aldırır, çay yaptırır. Koğuşta her akşam tencere kaynamaya başlar. Koğuştakiler serseri değildir artık ve gardiyanlara bile kafa tutmaya başlarlar.

Ahmet Kaptan’ın has adamı olmaya çalışanların arasında da bir rekabet başlar. Etrafındakiler paradan nemalanmaya çalışırlar. Çevresindekiler Ahmet Kaptan’ı parayı çoğaltması için kumar oynaması gerektiğine ikna ederler. Ahmet Kaptan parayı arttırma düşüncesinden dolayı Sölezli’nin koğuşunda kumar oynar. Kumarda da kazanan Ahmet Kaptan’ın Adembabalar Koğuşu iyice zenginlemeye başlar. Bobi adlı bir hükümlü ise para söğüşlemek için kadınlar koğuşundaki Fatma ile Ahmet Kaptan arasında bir ilişki ortaya çıkarır.

Ahmet Kaptan’a Fatma’nın sürekli kendisinden bahsettiğini söyler ve onun ağzından mektuplar yazar. Ahmet Kaptan âşıktır artık. Ancak Fatma’nın tahliye olması ile Ahmet Kaptan hep onun yolunu gözler. Artık zar atmayan Ahmet Kaptan gittikçe de fakirleşmeye başlar. 72. Koğuş’takiler de bundan etkilenir. Her şeyleri satılır, yatakları bile. Ahmet Kaptan ise ceketini bile Fatma üşümesin diye kendisini kandıranlara verir ve bir sabah kış mevsiminde cezaevi demirlerine yapışmış halde ölü olarak bulunur.

KİTABIN KARAKTERLERİ-KİŞİLERİ:

Ahmet Kaptan: Adam öldürmekten sabıkalı bir şahıs ve romanın başkahramanıdır. Annesinin gönderdiği para ile 72. Koğuş’u ihya eden Ahmet Kaptan, kendisinden para koparmaya çalışan Bobi adında bir kişinin başlattığı Fatma’yla aşk oyunu neticesinde sonu yoksulluk ve ölüm olan bir yola girer.

Bobi: Ahmet Kaptan’dan para almak için Fatma aşkını ortaya çıkartan adamdır. Kadınlar koğuşuna çamaşır götüren çamaşırcıdır. Koğuşun yeniden fakirleşmesine ve Ahmet Kaptan’ın donarak ölmesine neden olmuştur.

Fatma: Ahmet Kaptan’ın aşık olduğu kadındır. Bobi’nin ortaya attığı sahte mektuplaşmalar ile aşkı büyümüştür. Cezaevinin parmaklıklarında onu beklerken donmuştur.

15 Mayıs 2021 Cumartesi

Kaliteli İçerikler Çıkarabilmek İçin Yapılması Gerekenler Nedir?

 


İçerik üretmek hakkında bilgi sahibi olmadan önce kaliteli içerik nedir bunu öğrenmeliyiz. Kaliteli içerik okuyucunun beklentisini karşılayacak seviyede bilgi içeren, açık ve anlaşılır bir üslupla yazılmış olan yazılara denebilir. Paragraflar birbiriyle anlam bakımından paralel ilerlemeli ve gerek noktalama ve imla, gerekse kip ve çekim bütünlüğü açısından doğru bir kullanıma sahip olmalıdır. Okuyucuya verdiği bilgiler ölçüsünde onda bir fikir uyandırmalı ve ona fayda sağlamalıdır. Tekrara düşmeden yalın yazılmalı ancak bu yalınlık basit cümlelerin doğurduğu bir yalınlık olmamalıdır. Kelimelerle onları yormadan ve anlamları dışına çıkmadan oynayabilen ve kelime dağarcığı da bu ölçüde geniş olan insanlar kaliteli içerik üretebilir. Ayrıca bir içeriğin kaliteli olarak nitelendirilmesi için sahip olması gereken diğer özelliği de özgünlüktür. Yeterince özgün olmayan yazıların tutunma şansı yoktur.

Kaliteli içerik için püf noktalar:

Hedef ve strateji belirleme, bir içerik üretmek için planlama aşamasında yazılı bir stretejisi olan üreticilerin diğerlerine nazaran daha başarılı olduğu görülmüştür. Hatta sadece sosyal medyada içerik üretenler için yıllık içerik fikirleri üretmek bile başlı başına bir sektör haline gelmiş durumdadır.

Hedef kitlesini iyi tanıma,
İçeriği oluşturma aşamalarına geçmeden önce pazar analizi yapmakta oldukça önemlidir. İçeriğin sunulacağı ve okuyucu olarak adlandıracağımız kitlenin beklentileri ve özellikleri araştırılmalıdır. Hangi yaş grubunda, hangi meslekte ne gibi uğraşları olan insanlara seslendiğimizi bilmeli ve bu insanların bizden ne istediğini iyice kavramalıyız.

Konu ve içerik hakkında ön araştırma yapma, Yazma aşamasına gelecek olursak bu süreçte öncelikle konu hakkında araştırma yapılmalıdır. Gerekli kaynaklardan veya kişilerden bilgiler toplanmalı, görsel veya işitsel kaynaklardan faydalanılmalıdır. Bu şekilde yazıda alıntı yapmak veya bilgiyi öğrenerek fikirsel olarak ortaya sunmak için bu araştırma sonuçları kullanılabilir.

Anahtar kelimeleri belirleme, Daha sonra yazının akışını belirleyecek ilk akla gelen kelimelerden oluşan bir anahtar kelime listesi oluşturulmalıdır. Bu yöntem sayesinde henüz daha yazıyı oluşturmadan bile yazının nerelere değineceğini, hangi konulara uzanabileceğini kestirebiliriz. Ve ilk başta akla gelen konuların yazının ilerleyen aşamalarında unutulmamasını da sağlar.

Daha sonra uygun bir şekilde yazı yazılmaya başlanır ve biraz doğaçlama biraz araştırma sonuçlarımız ışığında anahtar kelimelerimizden de destek alarak yazı şekil almaya başlar. Ve son kontrollerin ardından yazı yayına hazır olur.

Özgün olma,
içeriği oluştururken kendinize has bir tarz belirlemeli ve o çizgide işler ortaya çıkarmalısınız. Kendinize ait fikirleriniz olmalı ve bu fikirleri kendi cümlelerinizle aktarabilme yeteneğine sahip olmalısınız.Doğal ve samimi olmak her zaman size fayda sağlayacaktır.

Uygun görsellerle içeriği destekleme, içeriği öne çıkaracak, konuyla uyumlu, okuyucunun dikkatini çekecek görsellerle içerik zenginleştirilmelidir. Bu sayede yazının okunurluğu artırılabilir.

Okuyucuya fayda sağlama, yazdığınız içerikler insanlara bir şeyler katabilmeli, onları düşündürmeli veya eğlendirmelidir. Bu sebeple yazacağınız konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmalısınız.

Tüm bu kriterler doğrultusunda çıkardığınız işlerin daha kaliteli olduğunu sizlerde fark edecek ve çevrenizden aldığınız olumlu geri dönüşlere sevineceksiniz. Unutulmamalı ki herkes bir şeyler yazabilir ancak bir okur kitlesi oluşturacak kadar iyi olmak büyük bir deneyim ve bilgi birikimi ister. Bu yüzden aslında bu işin en önemli püf noktası yazmayı bırakmamak ve sürekli çabalamaktır.

Hangi Besinler İnsana Mutluluk Verir?



İçinde bulunduğumuz hayatın yoğun karmaşası çoğu zaman kendimizi mutsuz hissetmek için yeterli bir sebep olabiliyor. Ruh halimizi düzenlemek ve kendimizi daha iyi hissetmek için tüketeceğimiz besinlere dikkat etmek de oldukça önemli bir yere sahip. Mutluluk veren besinler elbette stresi azaltıyor ancak sağlıklı beslenmek ve kilo almamak için tükettiğimiz miktarlara dikkat etmeliyiz. Özellikle stresli zamanlarımızda çiğneme refleksimizin artmasında dolayı çabuk sakinleşmek adına daha sert ve tatlı yiyecekler tercih edilmektedir. Bunun yanında ayak üstü yenen fast food türü yiyecekler de kolay yoldan doygunluk sağladığı için kişiye geçici mutluluk vermesinin yanında kalorileri oldukça yüksek besinlerdir. Geçici mutluluğun insan sağlığını bozacak düzeyde kalıcı kilolara dönüşmemesi adına bu tarz gıdalar sınırlı düzeyde tüketilmelidir.

Mutluluk sağlayan hormonlar nelerdir?


Endorfin

Bu hormon sinirleri uyuşturarak ağrıların ve acının şiddetini azaltmada morfinden yaklaşık 30 kat daha etkili olan doğal bir ağrı kesicidir. Endorfin ismi vücudun içinden gelen anlamındaki endojen ve ağrı kesici anlamındaki morfin kelimelerinin birleşiminden oluşur.

Serotonin

Serotonin hormonu ruh hali için doğal bir dengeleyici olarak kabul edilir. Normal bir seviyede üretildiğinde daha sakin, mutlu, zinde ve canlı hissetmemize yardımcı olur. Düşük seviyede üretildiğinde ise anksiyete ve depresyonu artırabilir, kaygi ve uyku bozukluklarına sebep olabilir. Açlık, yorgunluk, stres, ışık ve tüketilen besinler vücuttaki serotonin düzeyini önemli ölçüde etkilemektedir.

Dopamin

Dopamin, hazzın kaynağı olarak bilinir. Zevk ve ödül ile ilişkilendirilmiş kimyasal bir habercidir. Yemek veya alışveriş yapmak gibi zevk alınan bir aktivite için beklentiye girildiğinde bile vücuttaki dopamin oranı artış gösterebilir. İyi hissettirme işlevinin yanı sıra nörolojik, psikolojik ve fizyolojik işleyişte de önemli rol oynar. Motor kontrolü, sindirim, hafıza ve odak, ruh hali, kan akışı, uyku gibi durumlar üzerinde etkilidir.

Melatonin

Başlıca görevi vücudun biyolojik saatini, yani uyku uyanıklık dengesini düzenlemektir. Bunun yanı sıra kan basıncını, vücut ısısını ve vücutta bulunan yağ hücrelerini düzenleyerek dengede tutar. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve göz sağlığı için de oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalarda melatonin hormonunun birçok tümör çeşidinde büyümeyi sınırlandırdığı hatta belli dozlarda verildiğinde yok edici etkiye sahip olduğu görülmüştür.

Oksitosin

Oksitosin hormonu, üreme sisteminde önemli bir yere sahiptir. Kadınlarda rahim kaslarının kasılmasını sağlayarak doğumu başlatır, doğum sonrasında ise anne sütünü kadın memesine taşır. Anne ve bebek arasındaki bağın oluşmasını destekleyen oksitosin aynı zamanda tanıma ve güven gibi duyguların oluşmasında dolayısıyla sosyal ilişkilerde etkilidir.

Hangi Besinler Mutluluk Verir?

Muz: A,C, B6 vitaminleri ve potasyum açısından zengin olan muz, vücuttaki serotonin değerini yükselterek kişinin kendini daha iyi ve mutlu hissetmesine yardımcı olur.

Çikolata: Çikolatanın duygu durumunu dengelemede önemli bir rolü vardır. Bu rol genellikle kakaonun seratonin ve triptofan gibi önemli bileşikleri içermesiyle ilişkilidir.

Çilek: İçerdiği hormonlarla bağışıklık sistemini güşlendirirken aynı zamanda serotonin hormonunun artmasına yardımcı olur.

Kinoa: Vitamin, magnezyum, aminoasit ve kalsiyum bakımından zengin olan kinoanın kuvvetli bir antidepresan etkisi yarattığını kanıtlayan çalışmalar bulunmaktadır.

Üzüm: Bol miktarda antioksidan içeren üzüm uzmanlar arasında doğal bir hediye olarak nitelendirilir. Antioksidanların depresyon anksiyete ve fiziksel sağlık sorunlarına iyi geldiği bilinen gerçekler arasındadır.

Somon: Somon ruh halimizi düzenlemeye yardımcı olan Omega3 asitlerini bol miktarda içerir. Somonun cilde ve saça iyi geldiğine hatta mutluluk görüntüsü yarattığına dair çalışmalar bile vardır.

Kuru İncir:
Serotonin içeren kuru meyvelerin başında gelir. Ara öğün olarak tercih edilen kuru incir kan şekerini düzenler ve kaygı seviyenizi azaltır.

Tahıl Salataları:
Nohut, buğday, fasulye gibi tahıl içeren salataların tüketilmesi stresle baş etmede yardımcı olur.

14 Mayıs 2021 Cuma

Kafatası ve Yüz Şekline Göre Karakter Analizi Yapılabilir mi? Fizyonomi ve Frenoloji Nedir?


Antik çağlardan beri binlerce yıldır insanlar yüz özelliklerimizin kaderimizi veya karakterimizi belirleyip belirlemediğini merak ettiler. Pek çoğumuz belki de insanların yüzlerine bakarak onlar hakkında bilgi alabilmek isterdik. Peki bu mümkün müdür? Gerçekten de insanların yüzleri bize onlar hakkında ipucu verebilir mi? Yada kafatasımızda gerçekten bizim kimliğimizi oluşturan çıkıntı veya oyuklar var mı?

Karşımızdaki insanın nasıl biri olduğunu sadece ona bakarak, yüz hatlarındaki ayrıntılardan, kafa yapısından anlayabilmek belki de birçoğumuzun isteyeceği bir şey olabilir. Peki böyle bir sınıflandırmanın doğruluğu hakkında ne söyleyebiliriz? İnsanlar gerçekten doğuştan getirdikleri özellikleri yüzünden mi kıskanç, saldırgan, güvenilir, iyimser veya cesur olmak gibi özelliklere sahiptirler?

Her ne kadar ben de böyle bir durumun iletişimde olduğum insan hakkında kolayca bilgi sahibi olabilmek için doğruluğuna inanmak istesem de bugün biliyoruz ki böyle bir fikri savunmanın pek de bilimsel bir yanı yok. Ancak geçmiş zamanlarda insanlar buna benzer fikirleri savunmuş, bu konuda araştırmalar ve deneyler yapmış, insanları bazı ölçütler dahilinde kategorize etmiş ve bunun bilimsel olduğunu ileri sürmüşlerdir. Aristo, Antik Yunan’da bunun hakkında bir kitap yazmış ve yüz, beden ve sesin fiziksel özelliklerini incelemiştir. Homer ve Hipokrat da pratik felsefenin antik bir yöntemi olarak yüz okuma hakkında yazılar yazmışlardır.

Fizyonomi kavramı yüz hatlarımızın ve yüzümüzdeki organların şekli ve duruşunun karakterimizi yansıttığını savunur.

İnsanların yaşantılarının yüzlerinde saklı olduğuna ve karakterlerinin de yüzlerinde iz bıraktığına inanılır. Kariyer basamaklarını hızla çıkan rekabet ortamında büyümüş idealist bir iş kadınını ve köyde büyümüş çiftçilik yapan doğayla iç içe sakin bir hayat yaşayan başka bir kadının yüzünü düşünelim. İlk kadının yüzünün daha keskin hatlarla çevrili olduğunu ve kadının daha net bakışlara sahip olduğunu görürken ikinci kadının daha yumuşak yüz hatlı daha düşük bakışlı masum bir ifadeye sahip olduğunu görürüz.

Geniş alna sahip insanların zihinsel gücü yüksek ve entelektüel kişilikler olduğu, dar alınlı insanlarınsa daha anlık ve dürtüsel kararlar alan insanlar olduğu düşünülür. Kaşlar eğer birbirine yakın ve daha düz formda ise zihnin çokça kullanıldığına daha yay şeklindeyse kişinin masum, uysal ve zararsız olduğuna, v şeklinde sivri kaşlara sahip insanlarınsa liderlik vasıflı otoriter ve manipüle yeteneği yüksek insanlar olduğuna, büyük burnun bağımsız ruhlu egoist ve ilgiye düşkün kişilik yapısına, küçük burnunsa sadakati ve güvenilir bir insanı temsil ettiğine inanılır. Çıkık elmacık kemikleri cesur insanı yuvarlak yanaklar pozitif mutlu kişiliği dudaklar ise daha çok hazzı ve cinsel kimliği tanımlar. İnce dudaklar yalnız kalabilen kendisiyle barışık insanları büyük dudaklarsa meraklı eğlenceli sosyal insanları ifade eder.

Fizyonomiyi biraz daha ileriye taşıyan ve daha tehlikeli bir boyutta ele alan diğer kavramımızsa frenolojidir.

Frenoloji kavramı; beynin zihinsel bir organ olduğu ve beyindeki fiziksel bölgelerin bir kişinin karakterine katkıda bulunabileceği fikrine dayanır. 1800'lerde Avusturyalı hekim, fizyolog ve nöro-anatomist Franz Joseph Gall tarafından geliştirilmiştir.

Zengin bir yün tüccarının on iki çocuğundan biri olarak dünyaya gelen Gall, daha çocuk yaşlardayken kardeşlerinin yüz yapılarının farklılıklarından çok etkilenip, kafataslarının şekline bakarak karakterleri arasında bir bağlantı kurmaya çalışmıştır. Sonradan Frenoloji adını alacak bu teknik, kişilik ve aklın, kafadaki bölüm ve çizgilerin sınırlarını belirlediğini ve bu bölümlerin beynin dış çeperine de yayıldığını savunmuştur. Bu bölümlerin hangisi daha gelişmiş ve yayılmışsa, o bölüme denk düşen yetenek veya duygu da o kadar gelişmişti. Beyindeki bu gelişmeleri de dışarıdan, yani kafatasının üzerinden el yordamıyla izlemek mümkündü.

Gall’a göre kafatası, aklın boyutlarını, yetenek ve beceri sınırlarını gösteren geniş bir haritaydı. Bu haritada hafıza, dil, mekanik yetenekler gibi, ukalâlık, cinayete veya suça yatkınlık, sadakat, inanç, hırsızlık gibi kısımlar da vardı. Daha sonra bu fikir çeşitli yazarlar tarafından kaleme alındı, özellikle de Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes isimli romanlarında bu konuyu ele alması halkın ilgisini çekti

Frenolojinin bilim olarak kabul edildiği o dönemde, kafatasından karakter analizi yapan uzmanlar özellikle suçu aklamak için bir 'çıkıntı' arıyorlardı. Kafatasında bu özellikleri temsil eden çıkıntıların, oyukların olduğuna yani insanın suçlu, saldırgan ya da masum olduğunun anlaşılabileceğini düşünüyorlardı. Profesör Gall de hayatı boyunca bu hipotezini kanıtlamak üzere tam 120 tane kafatası toplamıştır ve günümüzde bu kafatasları Avusturya’da bir müzede sergilenmektedir.

Frenoloji ayrımcılığa sebep olduğu ve ilerleyen süreçte ırkçılık fikrini destekler nitelikte olduğundan hatta Etnik grupların zekasal ölçü farkları abartılarak ‘beyazların üstünlüğü’ fikri benimsetilmeye çalışıldığından politika ve din çevrelerinden büyük tepki gördü. Kilise tarafından yasaklılar listesine alınan Gall, "dine karşı olduğu ve toplum ahlâkını bozduğu" gerekçesiyle, Avusturya hükümeti tarafından ülkeden ayrılmaya zorlandı ve Fransa’ya taşındı. Daha sonra Napolyon Bonaparte, Gall’un savunduğu biliminin aslında insanlığa hizmet etmediğini açıklayarak bu teoriye bir nokta koydu.

Quentin Tarantino yönetmeliğinde çekilmiş oyuncu kadrosunda Leonardo Dicaprio gibi ünlü isimlerinde olduğu Zincirsiz isimli filmin bir sahnesinde de bahsedildiği gibi insanlar frenolojiye dayanarak siyahilerin kafatasında köleliğe ve hizmet etmeye yatkın çıkıntılar olduğunu öne sürmüş ve insanların böyle bir kadere mahkum olduğunu düşünmüşlerdir. İlerleyen zamanlarda kafatasının kalınlığı her bireyde farklı olduğundan, kafatası yüzeyinin de beynin topografyasını yansıtmadığı kanıtlandığı için, ortaya çıkışından tam 50 yıl sonra Frenoloji bir 'bilim' olarak gözden düşmüştür.

 


 

Kendine Ait Bir Oda (Virginia Woolf), Kitap Özeti, Konusu, Tahlili

 



Günümüzden yıllar önce yazılmış ancak hala günümüzün problemlerine, cinsiyetçi düşünceye, bunun doğurduğu sonuçlara ve bu düşüncenin temel tohumlarına değinen Virginia Woolf, feminist yazarlar içinde önde gelen isimlerden biridir. Kadının sesini edebiyat hayatına güçlü bir iz bırakacak şekilde kazımış ve kadınlara fikir hayatlarını şekillendirebilmeleri açısından yol gösterici olmuştur.

Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un 1928 yılında kapılarını kadınlara yeni yeni açmakta olan Cambridge Üniversitesi’ndeki kız öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşması üzerine şekillenmiştir. İngiltere’de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmelerinden bir yıl sonra yayımlanmıştır. Jane Austen veya Charlotte Brontë’nin niçin bir Savaş ve Barış yazamadıklarına; Shakespeare’in hayali kız kardeşinden bugün de tartışılmaya devam eden kadının yoksulluğu ve namusu başlıklarına, hatta yaratıcılığın doğasına kadar uzanan geniş bir yelpazede kalemini özgürce oynatan Woolf, kadınlara edebiyat alanında bir çıkış yolu göstermeye çalışmıştır.

‘Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalı’ diyerek tek cümleyle o dönemin koşullarını anlatmaya çalışan Woolf'un bu eseri oldukça akıcıdır ve okumak kolaydır. Çünkü çok somut bir konuya değinir. Kadın ve edebiyat... Erkeklerin kadınlara bıkıp usanmadan tekrarladıkları "ezeli" ve de "ezici" bir soru vardır. "Bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu ileri sürüyorsunuz. Madem öyle, neden Shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?" İşte Virginia Woolf bu "yakıcı" soruya, tarihsel ilişkilerin kökenine inip kütüphane raflarında şöyle bir gezindikten ve de kısa bir kadın edebiyatı tarihçesi çıkardıktan sonra esaslı bir yanıt getiriyor. Ve şöyle sesleniyor kadınlara: "Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!..."
Woolf, kadınların toplum içindeki değersiz konumlarından bahsederek, kadının söz sahibi olmayışını ve ikinci plana itilişini anlatır. O dönemlerde kadınların üniversitelere dahi alınmaması, kütüphanelere erişim hakkına sahip olmaması ve dahası zaten kadının böyle bir şeye ihtiyacı olduğuna inanılmaması üzerine yazar. Woolf’un yaşadığı dönemde kadın ev hayatının dışına çıkması izin verilmeyen, çocuk bakmak üzerine hayatı erkekler tarafından inşaa edilmiş, bilimsel veya toplumsal herhangi bir konuda fikir sahibi olması beklenmeyen bir cinsiyet konumundadır. Hatta bu olayı somutlaştırmak içi karşımıza oldukça çarpıcı bir örnekle çıkar. Shakespeare’in hayali kız kardeşi....

İçinde bulunduğu toplumu anlayabilmemiz adına hayali bir karakter yaratmamızı ister. Ve evet işte karşımızda Judith Shakespeare... Shakespeare'in Virginia Woolf tarafından yaratılan hayali kız kardeşi... Bu hayali kız kardeşi oluşturan Woolf'un amacı insanların aklına bir soru düşürmektir: Bir kadın olarak Judith, William Shakespeare'in zekasına ve bu eserleri yaratabilecek yeteneğine sahip olsaydı, aynı şekilde ilerleyebilir, evrensel bir yazar/şair haline gelebilir miydi?

Woolf akıllarda uyandırmak istediği anlamlı sorusunu eserinde yanıtlar. Kendine Ait Bir Oda adlı eserinde yer verdiği bu kısa ama çarpıcı hikayeyle, kadın Shakespeare'in olabilecek hayatını bizlere anlatır:

“Judith erken yaşta ailesi tarafından evlenmeye zorlanır. Hayalleri olan, yazmak, içindekileri kağıtlara döküp insanlığa ulaştırmak isteyen Judith ise bunu hiç istemez. Bu yüzden evden kaçar ve Londra'ya gider. Yazmak için tiyatrolara başvursa da her başvurusu bir dalga, aşağılama, nefret haline gelerek geri çevrilir. İçerisinde büyük bir cevher taşıyan Judith nereye başvurursa başvursun, bir kadın olduğu için hiçbir karşılık alamaz. Aksine hor görülür, itilir kakılır. Hayallerine tutunup geldiği Londra'da herkes ona bir kadın olduğu, kadın olarak bu işlere kalkışmaması gerektiği için yüzünü döner. Yazma dehasını kullanmak için, içindeki ışığı saçmak için geldiği bu yerde bir de hamile kalınca kendini öldürür. Ama hikayeyi burada bitirmeyen Woolf, Judith'in hayaletini getirerek, genç kadınlara tavsiyeler vermesini, kendisinin olamadığı ses olmaları gerektiğini öğütler.”


Woolf kadının itilmek istendiği bu yaşam denizinde geride hiçbir şey bırakmadan ve hiçbir şey olmaktan kurtulmasının yolunun kendine ait bir oda olduğunu söyler. Woolf’un odası “kadın yazarın deneyimlerini ifade etmekte kendisini özgür hissedeceği bir yer metaforu” olarak anlaşılmalıdır elbette. Toplumsal rollerin hala kadınlara dayatıldığı günümüzde bile, kadının kendine ait bir yaşam alanına sahip olması, kendine ve uğraş alanlarına vakit ayırabiliyor olması oldukça önemlidir. Ve buna en az bir erkek kadar hakkı vardır. Woolf işte gelecek nesillere, kadınlara içlerinde bulunan cevherleri, önlerine ne engeller konulursa konulsun ortaya çıkarmaları konusunda öğütler. Bu anlamda düşünüldüğünde eserin günümüzde dahi kadınlara yol gösterici olduğunu görebilir ve yaklaşık doksan sene önce yazılmış bu eserden hayatımızı şekillendirirken yardım alabiliriz. Kadının ve erkeğin birbiri üzerinde toplumsal rol açısından bir üstünlük ve farklılığa sahip olmadığını özgürce söyleyebilmeli bu şekilde her bireyin kendi hayatının iplerini kendi eline alabilme hakkı olduğunu hangi cinsiyetten olursak olalım savunabilecek yeterlilikte olmalıyız. Bu kapsamda yazımı kitaptaki sevdiğim bir kesitten alıntı yaparak bitiriyorum..


“Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir güç olmasaydı dünya hâlâ bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı... Çar ve Kayzer ne taç giyerler, ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gereklidir. İşte bu yüzden Napoléon da Mussolini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar, eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi.”

Pandemide Sağlığımızı Korumanın Yolları


Tüm dünyanın içinde bulunduğu koşullar gereği, insanlar eski yaşantılarını terk ederek daha farklı şartlar altında yaşamak zorunda kaldı. Salgının yayılmasının önüne geçilmesi ve toplum sağlığının olabildiğince korunabilmesi için hepimizin daha az sosyal ortamlarda bulunması ve kendi izolasyonunu sağlayabilecek kadar evde kalması gerekti. Bu kapsamda okullar kapanarak online eğitime geçildi, birçok toplu kullanım alanı süresiz şekilde kapatıldı ve hatta zaman zaman sokağa çıkma kısıtlamalarına dahi gidildi. Elbette değişen hayat koşullarının insanların fiziksel ve psikolojik sağlıkları üzerinde etkileri oldu. Evimizde kaldığımız bu süre zarfında sağlığımıza eskisinden daha fazla dikkat etmeli hem salgın hastalık adına önlemler alarak bağışıklığımızı güçlendirmeli hem de hareketsizliğin getireceği sağlık problemlerinin önüne geçmeliyiz.

TEMZİLİK VE HİJYEN


Ev içinde temizlik ve hijyen kurallarına maksimum düzeyde dikkat etmek sağlıklı bir beden ve yaşam alanına sahip olma konusunda oldukça önemli. Yaşanılan yerler havalandırmalı, giyinilen kıyafetler, kullanılan eşyalar temizlenmelidir. Beslenme düzenine oldukça dikkat edilmeli, dengeli ve çeşitli beslenilmelidir. Bağışıklığı güçlendirmek için olabildiğince besinlerden vitamin almaya çalışılmalı, takviye gerektiği durumlarda ilaçlara başvurulmalıdır.

HAREKETSİZLİK VE TEKNOLOJİ


Her ne kadar toplu alanlardan uzak kalarak, beslenme ve temizliğe önem vererek salgın hastalıktan kendimizi korusak da pandemi sürecinde daha farklı birçok hastalıkla karşı karşıyız. Hızla artan bireysellik ağırlıklı izole hayatlar, doğurduğu hareketsizlik sebebiyle sağlığımızı ciddi şekilde tehdit etmektedir. Ekran başında geçirdiğimiz süre artmakta bunun sonucunda sırt, boyun, baş, bel ağrıları ve göz bozulmaları yaşanmaktadır. Bunu önlemek için teknolojik alet kullanımını olabildiğince azaltmalı, kullanılmasının şart olduğu durumlarda mavi ışık koruyuculu gözlük takılmalıdır. Egzersiz ve spora günlük rutin içinde yer ayırılmalıdır. Eklem ağrıları ve fıtıkları engellemek içinse uzun süre sabit pozisyonda kalmamalı, otururken sırta bir destek koyarak oturulmalıdır.

SAĞLIKSIZ BESLENME VE OBEZİTE

Hareketsiz yaşamın sağlıksız beslenmekle beraber getireceği bir diğer sağlık problemiyse obezitedir. Toplum içinde çokça rastlanan bu hastalık pandemiyle beraber oldukça yaygınlaşmıştır. Öğünlerimizi düzenleyerek, karbonhidrat yoğunluklu beslenmekten ziyade protein ağırlıklı beslenerek ve gece geç saatlerde yemek yemeyip sabah güne sıkı bir kahvaltıyla başlayarak kilo almanın önüne geçilebilir. Psikolojik sağlığımızı korumak için de ev içinde yapabilecek aktiviteler bulunmalıdır. Çeşitli hobiler edinerek zihni boşaltmalı ve ailecek veya bireysel olarak keyifli vakit geçirmeye çalışılmalıdır.

Unutulmamalı ki salgın ne kadar süre devam ederse etsin kendi sağlığımız için kendimiz de elimizden geldiğince önlemler almalı ve kurallara uymalıyız. Tüm dünyanın maruz kaldığı bu küresel salgın bitene kadar hem fiziksel hem psikolojik olarak ayakta kalmaya çalışmalı ve krizleri fırsata çevirebilmeyi öğrenmeliyiz.


 

Bir Psikolojik Manipülasyon Çeşidi - Gaslighting


Kelime anlamı olarak sanrıya zorlama şeklinde çevirebileceğimiz gaslighting kişinin kendi aklından şüphe etmesi odaklı psikolojik bir istismar biçimidir. Bireyin benlik duygusunu yitirmesini hedef olarak istismara sebebiyet veren kişiye karşı bağımlılık hissetmesini sağlar. Gaslighting, anksiyete, depresyona ve sinir krizlerine neden olabileceğinden maruz kalan kişi için çok zararlıdır. Bu terim, ilk olarak 1938 yılında, İngiliz bir oyun ve roman yazarı olan Patrick Hamilton’un bir oyunundan ortaya çıkmıştır. Daha sonra filmi de çekilen bu oyunun konusu Jack ve Bella adlı bir çift etrafında işlenir. Jack her gece evdeki gaz lambasını bir önceki güne göre giderek daha fazla kısar ve durumdan habersiz olan Bella da ne zaman "Gaz lambası giderek daha mı az ışık veriyor?" dese Jack sert tepkiler verir. Bu şekilde Bella'nın kendine olan özgüvenini sarsmaya çalışan Jack, olaya dahil olan bir dedektif nedeniyle bu planında başarısız olur.

Nasıl uygulanır?

Birçok farklı uygulanma biçimi bulunabilir. Ancak genel olarak sanrıya zorlama işlemi öncelikle yavaş yavaş daha sonra sıklığı artırılarak yoğun bir şekilde uygulanır. En sık kullanılan yöntemleri beraber inceleyelim. İlk yöntemde karşı tarafa bir takım olaylar belirli aralıklarla değiştirilerek anlatır. Her defasından ilk kez anlatıyormuş gibi hissettirerek değiştirilen olaylar karşı tarafın zihnini bulandırır. Bir başka yöntem ise daha fiziksel olarak uygulanır ve cisimleri yerini değiştirerek ortadan kaybetmek ve belirli bir süre sonra yerine koymak şeklinde şüphe duydurtma esaslıdır. Son yöntemdeyse mağdura hafıza kayıpları yaşadığını düşündürtmek için bir olay ayrıntı vermeyerek anlatılır ve sonrasında aslında ayrıntılı anlatıldığı ancak ayrıntıları karşı tarafın hatırlamadığı söylenir. Tüm yöntemlerde ortak olarak, kişinin gerçek olmayan güvensizlik ve korkular üretmesi istenir ve mağdurun istismarcının ihlallerinden ziyade algılanan kusurlarına odaklanmasına neden olunur böylece "Çok hassas oluyorsun." ya da "Her zaman bir şeyler hayal ediyorsun." gibi cümleler kurarak, mağdur suçlanır.

Uygulanma amaçları nelerdir?

Temel olarak asıl amaç kişiyi manipüle eden kişiye bağımlı hale getirerek zihninin düşünme ve sorgulama mekanizmasını devre dışı bıraktırtmaktır. Karşısındaki kişiden daha güçlü hale gelerek ondan faydalanmak amaçlanır. Hikayeyi tersine çevirerek, yaşanan anıyı defalarca düşündürterek, anormal tepkiler verip vermediğini sorgulatarak ve suçluluk hissetmesine sebep olarak kişinin zihniyle oynanır. Bu sayede zihni bulanan ve gerçeklikten şüphe duymaya başlayan insan kararlarını kendi alamamaya başlayarak karşı tarafa tamamen teslim olur. Gözlemleri, fikirleri sürekli yalanlanan mağdur zamanla düşünüğü veya gördüğü şeylerin hatalı olduğunu düşünmeye başlayarak kendi köşesine çekiliyor. Bunların farkında olmayan mağdurun bu sayede içinde bulunduğu ilişkiyi bitirme ihtimali azalır ve benlik duygusu yitirilir.

Maruz kaldığımızı nasıl anlayabiliriz?


Bunu anlaması oldukça zordur hatta çoğu durumda imkansızdır. Çünkü artık öz bilinci oldukça sarsılmış kişi karşısındakine duyduğu bağımlılık ve güven duygusununda etkisiyle bütün sorunun kendinde olduğuna kendini inandırmıştır. Ki zaten yapılan araştırmalara göre çoğu insan bir şekilde, ister küçük çapta ister büyük çapta olsun, böylesi bir manipülasyona maruz kalıyor. Sürekli karşıdaki insana söylediği sözleri hatırlattığınızda bunları söylediğini inkar etmesi, size hakaret ettikten sonra sizin onu kızdırdığınız için böyle söylediğini suçlunun siz olduğunu iddia etmesi, sizi kırıp ağlattıktan sonra sizin hassas olduğunuzu her şeye alındığınızı söylemesi, sizin önem verdiğiniz şeylere önem vermeyerek sözlerinizin saçma şeyler olduğunu belirtmesi gibi olaylar karşı tarafın sizi manipüle ettiğinin belirtileri olabilir. Tabi bu olayların sıklığı da yaşananlara manipülasyon diyebilmek için belirleyicidir.

Bu manipülasyon ne kadar sürer, bittikten sonra etkileri kalıcı mıdır?


Manipülasyona maruz kalma süresi bunu ne kadar sürede fark edileceğiyle alakalı olarak değişir. Hiç farketmeme durumunda manipülasyondan kurtulamayan birey daha farklı birçok psikolojik problemlerle de baş etmek zorunda kalabilir. Ancak bilinçli olup kendi yaşadıklarınız ve söylediklerinizden şüphe duymarak manipülayonu fark etseniz dahi sonrasında toparlamanız biraz zaman olabilir. Genel anlamda psikolojik bir istismar yaşandığından kişiden kişiye bu iyileşme süresi değişiklik gösterir. Belirli bir zamana kadar bazı etkilerinde devamlılık yaşanabileceği gibi çok büyük oranda yeterli sürede tam iyileşme gözlemlenmesi mümkündür. Ancak yine de böyle bir durum içinde bulunulduğundan süphelenildiği an uzman birinden yardım almak en doğrusu olacaktır.

Sonuç olarak; gaslighting insani ilişkilerde günümüzde sıkça maruz kalınan bir psikolojik istismardır. Üstün durumda olan tarafın görece daha zayıf olan tarafa uyguladığı bir tür zihinsel baskıdır. Böyle bir istismar türünün var olduğunun farkına varmak, onu daha erken ve daha etkili bir şekilde tespit etmeyi ve bu tür davranışlar sergileyen kişilerden uzak durulmasını sağlayabilir; böylece bireyin sağlığı korunabilir.


 

İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı

Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...