4 Haziran 2021 Cuma

Gölgesinde Felsefe Kitabı Okuyan Adama Ağacın Verdiği Dersler



Gölgesinde Felsefe Kitabı Okuyan Adama Ağacın Verdiği 10 Ders

Ağacın gölgesinde oturan bir adam felsefe kitabı okuyordu. Sorular üstüne sorular adamın kafasını karıştırmıştı.

Başını kaldırıp ağaca baktı, düşündü ve...

—Keşke ağaç olsaydım, hiç düşünmeden yaşasaydım, dedi.

Ağaç birden dile geldi:

—Ben düşünmüyorum belki ama düşünen insanlara o kadar çok ders verebilirim ki, dedi.

Adam heyecanla:

—Seni dinlemek isterim, dedi.

Ağaç konuşmaya başladı:

—At o felsefe kitabını elinden, şimdi bana bak ve beni dinle sana on tane hayat dersi vereceğim, dedi.

Adam heyecanlanarak:

—Tamam dedi.

Ağaç:

—Dinle o zaman, dedi ve hayat dersini sıralamaya başladı:

1- Ağaç yaş iken eğilir ya da doğrulur. 

Her şeyin bir zamanı vardır. Hayat öğrenme sürecidir ama zamanlaması çok önemlidir. Siz de bilirsiniz ki "yaşlı köpeğe yeni oyunlar öğretilmez" ve "yaşlı kurda yol öğretilmez".

2- Düşen ağaca balta vuran çok olur. 

Onun için hayatta düşmemeye dikkat etmek gereklidir. Güçlüyken gölgene sığınanlar düşerken baltayı alıp sana koşarlar.

3- Bizi yok etmeye çalışan baltanın sapı bizdendir. 

Her zaman dış düşmandan korkmayın. İç düşman daha tehlikelidir. Sizin gibi görünüp size hainlik edecek insanlara dikkat edin. Dişi kıran, pirince en çok benzeyen beyaz taştır.

4- Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir.

İnsanı geliştiren mükemmelleştiren zorluklardır. Büyük adamlar büyük engellerle karşılaşıp onu aştıkları için büyük adam olurlar. Büyük devletler büyük badireleri atlatarak büyük devlet olurlar. Uçurtma rüzgâra karşı durduğu için yükselir. Engelleri fırsat bilmelisiniz.

5- Bir ağacın kökü ne kadar derinse boyu o kadar yükseğe çıkar. 

Kökleri zayıf olan büyüklüğü taşıyamaz. Onun için kökünüze sahip çıkmalısınız. Kökünü unutan ya da yok sayan bir ağaç ayakta kalabilir mi? Bir ağaç gücünü gövdesinden değil kökünden alır. Sizin de tarihiniz olmazsa nasıl geleceğiniz olacak? Tarihinizi yok sayar ya da unutursanız nasıl geleceği inşa edebilirsiniz?

6- Ağaç yapraklarıyla gürler. 

Bir insan da ailesiyle, sosyal çevresiyle güzel olur, onlarla tamamlanır. İnsan beraber olduğu ailesiyle varlığını hissettirir. Onun için sosyal ilişkileriniz önemlidir.

7- Hiçbir ağaç acaba bahar gelecek mi, çiçek açacak mıyım diye düşünmez. 

Kök, gövde ve dallar görevini sessizce ve sabırlıca yaparlar. Siz de baharın gelmesini bekliyorsanız görevinizi şamata yapmadan sessizce, hakkıyla ve sabırla yapmalısınız.

8- Meyveli ağacı taşlarlar. 

Bilgili, becerikli, başarılı insanlara haset eden çok olur. Bir işe yaramayan, niteliksiz, silik insanlar kimsenin umurunda olmazlar. Onun için başarılı insanlar atılacak taşlara mukavemet edemezlerse başarılarını sürdüremezler.

9- Her ağaç kendi toprağında büyür. 

Ağaç ancak uygun toprağı bulması halinde gelişmesini sürdürür. İnsan yetenekleri de öyledir; ağaç tohumu gibidir. Uygun zemin bulursa gelişir, yoksa çürür gider.

10- Beşikten mezara kadar ağaca muhtaçsınız. 

Çocukken beşikte, ölünce tabutta bizimle berabersiniz. Bize hep odun gözüyle bakmayın. Biraz da ibret gözüyle bakın. Ağacı ve ormanları koruyun, çevrenizi yeşillendirin. 

—Sözü şöyle bitireyim, insanların kulağına küpe olsun. Her şey bir ağacı sevmekle başlar. Bundan sonra bir ağacın yanından geçerken durun ve şarkımızı dinleyin.

23 Mayıs 2021 Pazar

Bu Dünya Hangimizin - Değmez Bu Dünya - Abdurrahim Karakoç



Bu Dünya Hangimizin

Bırak deli Haydar-bırak be gardaş
Kafayı bozmaya değmez bu dünya
İsterse hızlı dönsün isterse yavaş
Sen seni üzmeye değmez bu dünya

Fani diyen varsın desin sana ne
Gönül veren gitsin versin sana ne
Haydut vursun hırsız yesin sana ne
Gücenip kızmaya değmez bu dünya

Nerde kan akıtıp kavga verenler
Nerde şimdi sefasını sürenler
Ne götürdü kucağına girenler
Bir yırtık çizmeye değmez bu dünya

Kulpu yok ki neresinden tutasın
Sana göre lokma değil yutasın
İçine gireni Allah kurtarsın
Üstünde gezmeye değmez bu dünya.

Gel gitme kal desem kalamazsın ki
Ortadan böl desem bölemezsin ki
Git tekrar gel desem gelemezsin ki
Aldanıp azmaya değmez bu dünya

Almak-satmak, tapu-senef nafile
Toplayıp yığdığın servet nafile
Sıla nafiledir, gurbet nafile
Yağmaya tozmaya değmez bu dünya

Sınırlar çizilmiş konulmuş yasak
Beş para etmezdi bizler olmasak
Kısmen göz yaşı kan-kısmen kir pasak
Yıkayıp süzmeye değmez bu dünya

Senin benim ne ki? Küçük mü dar mı?
Hani kimin dostu, kimseye yar mı?
İnsan öldürmenin manası var mı?
Karınca ezmeye değmez bu dünya

Misafirsin, misafirlik suç değil,
Bakacaksan uzaktan bak, güç değil
Eti yenmez, koyun değil koç değil
Derisini yüzmeye değmez bu dünya

Kabuktur, manayı unutturmasın
Babayı, anayı unutturmasın
Boş hayal mevlayı unutturmasın
Tırnakla kazmaya değmez bu dünya

Arkası karanlık önü karanlık
Yarını karanlık, dünü karanlık
Kendine çağırır seni karanlık
Bir küçük hüzmeye değmez bu dünya

Cazibesi özelliği yok demem
Nakış nakış güzelliği yok demem
İki günde kaçar gider çok demem
Anlayıp sezmeye değmez bu dünya

Unutma ki yolcu yolunda gerek
Yolcunun azığı belinde gerek
İnsanlar insanlık halinde gerek
Mestolup sızmaya değmez bu dünya

Bilesin ha canım Haydar bilesin
Seni bekler soğuk mezar bilesin
Ebediyet ötede var bilesin
Tek satır yazmaya değmez bu dünya

Şair: Abdurrahim Karakoç

22 Mayıs 2021 Cumartesi

72 Koğuş (Orhan Kemal) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili



KİTABIN ADI: 72. KOĞUŞ

KİTABIN YAZARI: ORHAN KEMAL

KİTABIN KONUSU: 72. Koğuş’ta yaşanan hazin olaylar ve Ahmet Kaptan’ın sonu ölümle noktalanan cezaevi yaşamı anlatılmaktadır.

KİTAP HAKKINDA BİLGİ :

Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden biri olan Orhan Kemal’in başyapıtlarından biri olan 72. Koğuş, insan haysiyetinin düşebileceği en dipsiz kuyunun hikâyesidir Tüm yapıtlarında her şeye rağmen insana olan inancını ve sevgisini korumuş olan Orhan Kemal, bu derin çukura yuvarlanmış olan insanların, en yakınını bile üç kuruşa vurabilecek kadar alçalmış olanların dünyasını bir koğuşun karanlığında anlatırken bile direnişin sesini duyuruyor okurlarına. Alçalışın bile yok edemeyeceği insanlık onurunu dile getiriyor.

Orhan Kemal'in kitapları bîr okurum hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz kakır, çok az yazar okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve aydınlığı yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Orhan Kemal'in kitapları bîr okurum hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz kakır, çok az yazar okurunu onun kadar biçimlendirir.

(Tanıtım Bülteninden)

KİTABIN ÖZETİ: 

72. Koğuş, Adembabalar olarak da anılmaktadır. Adam öldürmek ve hırsızlık yapmaktan sabıkalı olan fakir ve kimsesiz kişiler bu koğuşta kalmaktadır. Ahmet Kaptan cinayetten tutukludur ve yıllar sonra annesi 150 lira para göndermiştir. Bu para beton üstünde yatan, izmaritine zar atan fakir insanların bulunduğu koğuşta büyük mutluluk uyandırır. Ahmet Kaptan bu parayla fasulye pişirtir, sigara aldırır, çay yaptırır. Koğuşta her akşam tencere kaynamaya başlar. Koğuştakiler serseri değildir artık ve gardiyanlara bile kafa tutmaya başlarlar.

Ahmet Kaptan’ın has adamı olmaya çalışanların arasında da bir rekabet başlar. Etrafındakiler paradan nemalanmaya çalışırlar. Çevresindekiler Ahmet Kaptan’ı parayı çoğaltması için kumar oynaması gerektiğine ikna ederler. Ahmet Kaptan parayı arttırma düşüncesinden dolayı Sölezli’nin koğuşunda kumar oynar. Kumarda da kazanan Ahmet Kaptan’ın Adembabalar Koğuşu iyice zenginlemeye başlar. Bobi adlı bir hükümlü ise para söğüşlemek için kadınlar koğuşundaki Fatma ile Ahmet Kaptan arasında bir ilişki ortaya çıkarır.

Ahmet Kaptan’a Fatma’nın sürekli kendisinden bahsettiğini söyler ve onun ağzından mektuplar yazar. Ahmet Kaptan âşıktır artık. Ancak Fatma’nın tahliye olması ile Ahmet Kaptan hep onun yolunu gözler. Artık zar atmayan Ahmet Kaptan gittikçe de fakirleşmeye başlar. 72. Koğuş’takiler de bundan etkilenir. Her şeyleri satılır, yatakları bile. Ahmet Kaptan ise ceketini bile Fatma üşümesin diye kendisini kandıranlara verir ve bir sabah kış mevsiminde cezaevi demirlerine yapışmış halde ölü olarak bulunur.

KİTABIN KARAKTERLERİ-KİŞİLERİ:

Ahmet Kaptan: Adam öldürmekten sabıkalı bir şahıs ve romanın başkahramanıdır. Annesinin gönderdiği para ile 72. Koğuş’u ihya eden Ahmet Kaptan, kendisinden para koparmaya çalışan Bobi adında bir kişinin başlattığı Fatma’yla aşk oyunu neticesinde sonu yoksulluk ve ölüm olan bir yola girer.

Bobi: Ahmet Kaptan’dan para almak için Fatma aşkını ortaya çıkartan adamdır. Kadınlar koğuşuna çamaşır götüren çamaşırcıdır. Koğuşun yeniden fakirleşmesine ve Ahmet Kaptan’ın donarak ölmesine neden olmuştur.

Fatma: Ahmet Kaptan’ın aşık olduğu kadındır. Bobi’nin ortaya attığı sahte mektuplaşmalar ile aşkı büyümüştür. Cezaevinin parmaklıklarında onu beklerken donmuştur.

15 Mayıs 2021 Cumartesi

Kaliteli İçerikler Çıkarabilmek İçin Yapılması Gerekenler Nedir?

 


İçerik üretmek hakkında bilgi sahibi olmadan önce kaliteli içerik nedir bunu öğrenmeliyiz. Kaliteli içerik okuyucunun beklentisini karşılayacak seviyede bilgi içeren, açık ve anlaşılır bir üslupla yazılmış olan yazılara denebilir. Paragraflar birbiriyle anlam bakımından paralel ilerlemeli ve gerek noktalama ve imla, gerekse kip ve çekim bütünlüğü açısından doğru bir kullanıma sahip olmalıdır. Okuyucuya verdiği bilgiler ölçüsünde onda bir fikir uyandırmalı ve ona fayda sağlamalıdır. Tekrara düşmeden yalın yazılmalı ancak bu yalınlık basit cümlelerin doğurduğu bir yalınlık olmamalıdır. Kelimelerle onları yormadan ve anlamları dışına çıkmadan oynayabilen ve kelime dağarcığı da bu ölçüde geniş olan insanlar kaliteli içerik üretebilir. Ayrıca bir içeriğin kaliteli olarak nitelendirilmesi için sahip olması gereken diğer özelliği de özgünlüktür. Yeterince özgün olmayan yazıların tutunma şansı yoktur.

Kaliteli içerik için püf noktalar:

Hedef ve strateji belirleme, bir içerik üretmek için planlama aşamasında yazılı bir stretejisi olan üreticilerin diğerlerine nazaran daha başarılı olduğu görülmüştür. Hatta sadece sosyal medyada içerik üretenler için yıllık içerik fikirleri üretmek bile başlı başına bir sektör haline gelmiş durumdadır.

Hedef kitlesini iyi tanıma,
İçeriği oluşturma aşamalarına geçmeden önce pazar analizi yapmakta oldukça önemlidir. İçeriğin sunulacağı ve okuyucu olarak adlandıracağımız kitlenin beklentileri ve özellikleri araştırılmalıdır. Hangi yaş grubunda, hangi meslekte ne gibi uğraşları olan insanlara seslendiğimizi bilmeli ve bu insanların bizden ne istediğini iyice kavramalıyız.

Konu ve içerik hakkında ön araştırma yapma, Yazma aşamasına gelecek olursak bu süreçte öncelikle konu hakkında araştırma yapılmalıdır. Gerekli kaynaklardan veya kişilerden bilgiler toplanmalı, görsel veya işitsel kaynaklardan faydalanılmalıdır. Bu şekilde yazıda alıntı yapmak veya bilgiyi öğrenerek fikirsel olarak ortaya sunmak için bu araştırma sonuçları kullanılabilir.

Anahtar kelimeleri belirleme, Daha sonra yazının akışını belirleyecek ilk akla gelen kelimelerden oluşan bir anahtar kelime listesi oluşturulmalıdır. Bu yöntem sayesinde henüz daha yazıyı oluşturmadan bile yazının nerelere değineceğini, hangi konulara uzanabileceğini kestirebiliriz. Ve ilk başta akla gelen konuların yazının ilerleyen aşamalarında unutulmamasını da sağlar.

Daha sonra uygun bir şekilde yazı yazılmaya başlanır ve biraz doğaçlama biraz araştırma sonuçlarımız ışığında anahtar kelimelerimizden de destek alarak yazı şekil almaya başlar. Ve son kontrollerin ardından yazı yayına hazır olur.

Özgün olma,
içeriği oluştururken kendinize has bir tarz belirlemeli ve o çizgide işler ortaya çıkarmalısınız. Kendinize ait fikirleriniz olmalı ve bu fikirleri kendi cümlelerinizle aktarabilme yeteneğine sahip olmalısınız.Doğal ve samimi olmak her zaman size fayda sağlayacaktır.

Uygun görsellerle içeriği destekleme, içeriği öne çıkaracak, konuyla uyumlu, okuyucunun dikkatini çekecek görsellerle içerik zenginleştirilmelidir. Bu sayede yazının okunurluğu artırılabilir.

Okuyucuya fayda sağlama, yazdığınız içerikler insanlara bir şeyler katabilmeli, onları düşündürmeli veya eğlendirmelidir. Bu sebeple yazacağınız konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmalısınız.

Tüm bu kriterler doğrultusunda çıkardığınız işlerin daha kaliteli olduğunu sizlerde fark edecek ve çevrenizden aldığınız olumlu geri dönüşlere sevineceksiniz. Unutulmamalı ki herkes bir şeyler yazabilir ancak bir okur kitlesi oluşturacak kadar iyi olmak büyük bir deneyim ve bilgi birikimi ister. Bu yüzden aslında bu işin en önemli püf noktası yazmayı bırakmamak ve sürekli çabalamaktır.

Hangi Besinler İnsana Mutluluk Verir?



İçinde bulunduğumuz hayatın yoğun karmaşası çoğu zaman kendimizi mutsuz hissetmek için yeterli bir sebep olabiliyor. Ruh halimizi düzenlemek ve kendimizi daha iyi hissetmek için tüketeceğimiz besinlere dikkat etmek de oldukça önemli bir yere sahip. Mutluluk veren besinler elbette stresi azaltıyor ancak sağlıklı beslenmek ve kilo almamak için tükettiğimiz miktarlara dikkat etmeliyiz. Özellikle stresli zamanlarımızda çiğneme refleksimizin artmasında dolayı çabuk sakinleşmek adına daha sert ve tatlı yiyecekler tercih edilmektedir. Bunun yanında ayak üstü yenen fast food türü yiyecekler de kolay yoldan doygunluk sağladığı için kişiye geçici mutluluk vermesinin yanında kalorileri oldukça yüksek besinlerdir. Geçici mutluluğun insan sağlığını bozacak düzeyde kalıcı kilolara dönüşmemesi adına bu tarz gıdalar sınırlı düzeyde tüketilmelidir.

Mutluluk sağlayan hormonlar nelerdir?


Endorfin

Bu hormon sinirleri uyuşturarak ağrıların ve acının şiddetini azaltmada morfinden yaklaşık 30 kat daha etkili olan doğal bir ağrı kesicidir. Endorfin ismi vücudun içinden gelen anlamındaki endojen ve ağrı kesici anlamındaki morfin kelimelerinin birleşiminden oluşur.

Serotonin

Serotonin hormonu ruh hali için doğal bir dengeleyici olarak kabul edilir. Normal bir seviyede üretildiğinde daha sakin, mutlu, zinde ve canlı hissetmemize yardımcı olur. Düşük seviyede üretildiğinde ise anksiyete ve depresyonu artırabilir, kaygi ve uyku bozukluklarına sebep olabilir. Açlık, yorgunluk, stres, ışık ve tüketilen besinler vücuttaki serotonin düzeyini önemli ölçüde etkilemektedir.

Dopamin

Dopamin, hazzın kaynağı olarak bilinir. Zevk ve ödül ile ilişkilendirilmiş kimyasal bir habercidir. Yemek veya alışveriş yapmak gibi zevk alınan bir aktivite için beklentiye girildiğinde bile vücuttaki dopamin oranı artış gösterebilir. İyi hissettirme işlevinin yanı sıra nörolojik, psikolojik ve fizyolojik işleyişte de önemli rol oynar. Motor kontrolü, sindirim, hafıza ve odak, ruh hali, kan akışı, uyku gibi durumlar üzerinde etkilidir.

Melatonin

Başlıca görevi vücudun biyolojik saatini, yani uyku uyanıklık dengesini düzenlemektir. Bunun yanı sıra kan basıncını, vücut ısısını ve vücutta bulunan yağ hücrelerini düzenleyerek dengede tutar. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve göz sağlığı için de oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalarda melatonin hormonunun birçok tümör çeşidinde büyümeyi sınırlandırdığı hatta belli dozlarda verildiğinde yok edici etkiye sahip olduğu görülmüştür.

Oksitosin

Oksitosin hormonu, üreme sisteminde önemli bir yere sahiptir. Kadınlarda rahim kaslarının kasılmasını sağlayarak doğumu başlatır, doğum sonrasında ise anne sütünü kadın memesine taşır. Anne ve bebek arasındaki bağın oluşmasını destekleyen oksitosin aynı zamanda tanıma ve güven gibi duyguların oluşmasında dolayısıyla sosyal ilişkilerde etkilidir.

Hangi Besinler Mutluluk Verir?

Muz: A,C, B6 vitaminleri ve potasyum açısından zengin olan muz, vücuttaki serotonin değerini yükselterek kişinin kendini daha iyi ve mutlu hissetmesine yardımcı olur.

Çikolata: Çikolatanın duygu durumunu dengelemede önemli bir rolü vardır. Bu rol genellikle kakaonun seratonin ve triptofan gibi önemli bileşikleri içermesiyle ilişkilidir.

Çilek: İçerdiği hormonlarla bağışıklık sistemini güşlendirirken aynı zamanda serotonin hormonunun artmasına yardımcı olur.

Kinoa: Vitamin, magnezyum, aminoasit ve kalsiyum bakımından zengin olan kinoanın kuvvetli bir antidepresan etkisi yarattığını kanıtlayan çalışmalar bulunmaktadır.

Üzüm: Bol miktarda antioksidan içeren üzüm uzmanlar arasında doğal bir hediye olarak nitelendirilir. Antioksidanların depresyon anksiyete ve fiziksel sağlık sorunlarına iyi geldiği bilinen gerçekler arasındadır.

Somon: Somon ruh halimizi düzenlemeye yardımcı olan Omega3 asitlerini bol miktarda içerir. Somonun cilde ve saça iyi geldiğine hatta mutluluk görüntüsü yarattığına dair çalışmalar bile vardır.

Kuru İncir:
Serotonin içeren kuru meyvelerin başında gelir. Ara öğün olarak tercih edilen kuru incir kan şekerini düzenler ve kaygı seviyenizi azaltır.

Tahıl Salataları:
Nohut, buğday, fasulye gibi tahıl içeren salataların tüketilmesi stresle baş etmede yardımcı olur.

14 Mayıs 2021 Cuma

Kafatası ve Yüz Şekline Göre Karakter Analizi Yapılabilir mi? Fizyonomi ve Frenoloji Nedir?


Antik çağlardan beri binlerce yıldır insanlar yüz özelliklerimizin kaderimizi veya karakterimizi belirleyip belirlemediğini merak ettiler. Pek çoğumuz belki de insanların yüzlerine bakarak onlar hakkında bilgi alabilmek isterdik. Peki bu mümkün müdür? Gerçekten de insanların yüzleri bize onlar hakkında ipucu verebilir mi? Yada kafatasımızda gerçekten bizim kimliğimizi oluşturan çıkıntı veya oyuklar var mı?

Karşımızdaki insanın nasıl biri olduğunu sadece ona bakarak, yüz hatlarındaki ayrıntılardan, kafa yapısından anlayabilmek belki de birçoğumuzun isteyeceği bir şey olabilir. Peki böyle bir sınıflandırmanın doğruluğu hakkında ne söyleyebiliriz? İnsanlar gerçekten doğuştan getirdikleri özellikleri yüzünden mi kıskanç, saldırgan, güvenilir, iyimser veya cesur olmak gibi özelliklere sahiptirler?

Her ne kadar ben de böyle bir durumun iletişimde olduğum insan hakkında kolayca bilgi sahibi olabilmek için doğruluğuna inanmak istesem de bugün biliyoruz ki böyle bir fikri savunmanın pek de bilimsel bir yanı yok. Ancak geçmiş zamanlarda insanlar buna benzer fikirleri savunmuş, bu konuda araştırmalar ve deneyler yapmış, insanları bazı ölçütler dahilinde kategorize etmiş ve bunun bilimsel olduğunu ileri sürmüşlerdir. Aristo, Antik Yunan’da bunun hakkında bir kitap yazmış ve yüz, beden ve sesin fiziksel özelliklerini incelemiştir. Homer ve Hipokrat da pratik felsefenin antik bir yöntemi olarak yüz okuma hakkında yazılar yazmışlardır.

Fizyonomi kavramı yüz hatlarımızın ve yüzümüzdeki organların şekli ve duruşunun karakterimizi yansıttığını savunur.

İnsanların yaşantılarının yüzlerinde saklı olduğuna ve karakterlerinin de yüzlerinde iz bıraktığına inanılır. Kariyer basamaklarını hızla çıkan rekabet ortamında büyümüş idealist bir iş kadınını ve köyde büyümüş çiftçilik yapan doğayla iç içe sakin bir hayat yaşayan başka bir kadının yüzünü düşünelim. İlk kadının yüzünün daha keskin hatlarla çevrili olduğunu ve kadının daha net bakışlara sahip olduğunu görürken ikinci kadının daha yumuşak yüz hatlı daha düşük bakışlı masum bir ifadeye sahip olduğunu görürüz.

Geniş alna sahip insanların zihinsel gücü yüksek ve entelektüel kişilikler olduğu, dar alınlı insanlarınsa daha anlık ve dürtüsel kararlar alan insanlar olduğu düşünülür. Kaşlar eğer birbirine yakın ve daha düz formda ise zihnin çokça kullanıldığına daha yay şeklindeyse kişinin masum, uysal ve zararsız olduğuna, v şeklinde sivri kaşlara sahip insanlarınsa liderlik vasıflı otoriter ve manipüle yeteneği yüksek insanlar olduğuna, büyük burnun bağımsız ruhlu egoist ve ilgiye düşkün kişilik yapısına, küçük burnunsa sadakati ve güvenilir bir insanı temsil ettiğine inanılır. Çıkık elmacık kemikleri cesur insanı yuvarlak yanaklar pozitif mutlu kişiliği dudaklar ise daha çok hazzı ve cinsel kimliği tanımlar. İnce dudaklar yalnız kalabilen kendisiyle barışık insanları büyük dudaklarsa meraklı eğlenceli sosyal insanları ifade eder.

Fizyonomiyi biraz daha ileriye taşıyan ve daha tehlikeli bir boyutta ele alan diğer kavramımızsa frenolojidir.

Frenoloji kavramı; beynin zihinsel bir organ olduğu ve beyindeki fiziksel bölgelerin bir kişinin karakterine katkıda bulunabileceği fikrine dayanır. 1800'lerde Avusturyalı hekim, fizyolog ve nöro-anatomist Franz Joseph Gall tarafından geliştirilmiştir.

Zengin bir yün tüccarının on iki çocuğundan biri olarak dünyaya gelen Gall, daha çocuk yaşlardayken kardeşlerinin yüz yapılarının farklılıklarından çok etkilenip, kafataslarının şekline bakarak karakterleri arasında bir bağlantı kurmaya çalışmıştır. Sonradan Frenoloji adını alacak bu teknik, kişilik ve aklın, kafadaki bölüm ve çizgilerin sınırlarını belirlediğini ve bu bölümlerin beynin dış çeperine de yayıldığını savunmuştur. Bu bölümlerin hangisi daha gelişmiş ve yayılmışsa, o bölüme denk düşen yetenek veya duygu da o kadar gelişmişti. Beyindeki bu gelişmeleri de dışarıdan, yani kafatasının üzerinden el yordamıyla izlemek mümkündü.

Gall’a göre kafatası, aklın boyutlarını, yetenek ve beceri sınırlarını gösteren geniş bir haritaydı. Bu haritada hafıza, dil, mekanik yetenekler gibi, ukalâlık, cinayete veya suça yatkınlık, sadakat, inanç, hırsızlık gibi kısımlar da vardı. Daha sonra bu fikir çeşitli yazarlar tarafından kaleme alındı, özellikle de Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes isimli romanlarında bu konuyu ele alması halkın ilgisini çekti

Frenolojinin bilim olarak kabul edildiği o dönemde, kafatasından karakter analizi yapan uzmanlar özellikle suçu aklamak için bir 'çıkıntı' arıyorlardı. Kafatasında bu özellikleri temsil eden çıkıntıların, oyukların olduğuna yani insanın suçlu, saldırgan ya da masum olduğunun anlaşılabileceğini düşünüyorlardı. Profesör Gall de hayatı boyunca bu hipotezini kanıtlamak üzere tam 120 tane kafatası toplamıştır ve günümüzde bu kafatasları Avusturya’da bir müzede sergilenmektedir.

Frenoloji ayrımcılığa sebep olduğu ve ilerleyen süreçte ırkçılık fikrini destekler nitelikte olduğundan hatta Etnik grupların zekasal ölçü farkları abartılarak ‘beyazların üstünlüğü’ fikri benimsetilmeye çalışıldığından politika ve din çevrelerinden büyük tepki gördü. Kilise tarafından yasaklılar listesine alınan Gall, "dine karşı olduğu ve toplum ahlâkını bozduğu" gerekçesiyle, Avusturya hükümeti tarafından ülkeden ayrılmaya zorlandı ve Fransa’ya taşındı. Daha sonra Napolyon Bonaparte, Gall’un savunduğu biliminin aslında insanlığa hizmet etmediğini açıklayarak bu teoriye bir nokta koydu.

Quentin Tarantino yönetmeliğinde çekilmiş oyuncu kadrosunda Leonardo Dicaprio gibi ünlü isimlerinde olduğu Zincirsiz isimli filmin bir sahnesinde de bahsedildiği gibi insanlar frenolojiye dayanarak siyahilerin kafatasında köleliğe ve hizmet etmeye yatkın çıkıntılar olduğunu öne sürmüş ve insanların böyle bir kadere mahkum olduğunu düşünmüşlerdir. İlerleyen zamanlarda kafatasının kalınlığı her bireyde farklı olduğundan, kafatası yüzeyinin de beynin topografyasını yansıtmadığı kanıtlandığı için, ortaya çıkışından tam 50 yıl sonra Frenoloji bir 'bilim' olarak gözden düşmüştür.

 


 

Kendine Ait Bir Oda (Virginia Woolf), Kitap Özeti, Konusu, Tahlili

 



Günümüzden yıllar önce yazılmış ancak hala günümüzün problemlerine, cinsiyetçi düşünceye, bunun doğurduğu sonuçlara ve bu düşüncenin temel tohumlarına değinen Virginia Woolf, feminist yazarlar içinde önde gelen isimlerden biridir. Kadının sesini edebiyat hayatına güçlü bir iz bırakacak şekilde kazımış ve kadınlara fikir hayatlarını şekillendirebilmeleri açısından yol gösterici olmuştur.

Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un 1928 yılında kapılarını kadınlara yeni yeni açmakta olan Cambridge Üniversitesi’ndeki kız öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşması üzerine şekillenmiştir. İngiltere’de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmelerinden bir yıl sonra yayımlanmıştır. Jane Austen veya Charlotte Brontë’nin niçin bir Savaş ve Barış yazamadıklarına; Shakespeare’in hayali kız kardeşinden bugün de tartışılmaya devam eden kadının yoksulluğu ve namusu başlıklarına, hatta yaratıcılığın doğasına kadar uzanan geniş bir yelpazede kalemini özgürce oynatan Woolf, kadınlara edebiyat alanında bir çıkış yolu göstermeye çalışmıştır.

‘Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalı’ diyerek tek cümleyle o dönemin koşullarını anlatmaya çalışan Woolf'un bu eseri oldukça akıcıdır ve okumak kolaydır. Çünkü çok somut bir konuya değinir. Kadın ve edebiyat... Erkeklerin kadınlara bıkıp usanmadan tekrarladıkları "ezeli" ve de "ezici" bir soru vardır. "Bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu ileri sürüyorsunuz. Madem öyle, neden Shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?" İşte Virginia Woolf bu "yakıcı" soruya, tarihsel ilişkilerin kökenine inip kütüphane raflarında şöyle bir gezindikten ve de kısa bir kadın edebiyatı tarihçesi çıkardıktan sonra esaslı bir yanıt getiriyor. Ve şöyle sesleniyor kadınlara: "Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!..."
Woolf, kadınların toplum içindeki değersiz konumlarından bahsederek, kadının söz sahibi olmayışını ve ikinci plana itilişini anlatır. O dönemlerde kadınların üniversitelere dahi alınmaması, kütüphanelere erişim hakkına sahip olmaması ve dahası zaten kadının böyle bir şeye ihtiyacı olduğuna inanılmaması üzerine yazar. Woolf’un yaşadığı dönemde kadın ev hayatının dışına çıkması izin verilmeyen, çocuk bakmak üzerine hayatı erkekler tarafından inşaa edilmiş, bilimsel veya toplumsal herhangi bir konuda fikir sahibi olması beklenmeyen bir cinsiyet konumundadır. Hatta bu olayı somutlaştırmak içi karşımıza oldukça çarpıcı bir örnekle çıkar. Shakespeare’in hayali kız kardeşi....

İçinde bulunduğu toplumu anlayabilmemiz adına hayali bir karakter yaratmamızı ister. Ve evet işte karşımızda Judith Shakespeare... Shakespeare'in Virginia Woolf tarafından yaratılan hayali kız kardeşi... Bu hayali kız kardeşi oluşturan Woolf'un amacı insanların aklına bir soru düşürmektir: Bir kadın olarak Judith, William Shakespeare'in zekasına ve bu eserleri yaratabilecek yeteneğine sahip olsaydı, aynı şekilde ilerleyebilir, evrensel bir yazar/şair haline gelebilir miydi?

Woolf akıllarda uyandırmak istediği anlamlı sorusunu eserinde yanıtlar. Kendine Ait Bir Oda adlı eserinde yer verdiği bu kısa ama çarpıcı hikayeyle, kadın Shakespeare'in olabilecek hayatını bizlere anlatır:

“Judith erken yaşta ailesi tarafından evlenmeye zorlanır. Hayalleri olan, yazmak, içindekileri kağıtlara döküp insanlığa ulaştırmak isteyen Judith ise bunu hiç istemez. Bu yüzden evden kaçar ve Londra'ya gider. Yazmak için tiyatrolara başvursa da her başvurusu bir dalga, aşağılama, nefret haline gelerek geri çevrilir. İçerisinde büyük bir cevher taşıyan Judith nereye başvurursa başvursun, bir kadın olduğu için hiçbir karşılık alamaz. Aksine hor görülür, itilir kakılır. Hayallerine tutunup geldiği Londra'da herkes ona bir kadın olduğu, kadın olarak bu işlere kalkışmaması gerektiği için yüzünü döner. Yazma dehasını kullanmak için, içindeki ışığı saçmak için geldiği bu yerde bir de hamile kalınca kendini öldürür. Ama hikayeyi burada bitirmeyen Woolf, Judith'in hayaletini getirerek, genç kadınlara tavsiyeler vermesini, kendisinin olamadığı ses olmaları gerektiğini öğütler.”


Woolf kadının itilmek istendiği bu yaşam denizinde geride hiçbir şey bırakmadan ve hiçbir şey olmaktan kurtulmasının yolunun kendine ait bir oda olduğunu söyler. Woolf’un odası “kadın yazarın deneyimlerini ifade etmekte kendisini özgür hissedeceği bir yer metaforu” olarak anlaşılmalıdır elbette. Toplumsal rollerin hala kadınlara dayatıldığı günümüzde bile, kadının kendine ait bir yaşam alanına sahip olması, kendine ve uğraş alanlarına vakit ayırabiliyor olması oldukça önemlidir. Ve buna en az bir erkek kadar hakkı vardır. Woolf işte gelecek nesillere, kadınlara içlerinde bulunan cevherleri, önlerine ne engeller konulursa konulsun ortaya çıkarmaları konusunda öğütler. Bu anlamda düşünüldüğünde eserin günümüzde dahi kadınlara yol gösterici olduğunu görebilir ve yaklaşık doksan sene önce yazılmış bu eserden hayatımızı şekillendirirken yardım alabiliriz. Kadının ve erkeğin birbiri üzerinde toplumsal rol açısından bir üstünlük ve farklılığa sahip olmadığını özgürce söyleyebilmeli bu şekilde her bireyin kendi hayatının iplerini kendi eline alabilme hakkı olduğunu hangi cinsiyetten olursak olalım savunabilecek yeterlilikte olmalıyız. Bu kapsamda yazımı kitaptaki sevdiğim bir kesitten alıntı yaparak bitiriyorum..


“Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir güç olmasaydı dünya hâlâ bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı... Çar ve Kayzer ne taç giyerler, ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gereklidir. İşte bu yüzden Napoléon da Mussolini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar, eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi.”

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...