6 Şubat 2022 Pazar

DUYGUSUZ NESİL TEHLİKESİ - Eğitim Müfettişi Doğan CEYLAN


İzmir Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Lisesi Müdürü Ayhan Kökmen iki öğrencisi tarafından öldürülüyor. Olayın araştırılması için Maarif Müfettişi Doğan Ceylan görevlendiriliyor.

Müfettiş, öyle bir rapor düzenliyor ki, tüm anne ve babaların okuması ve kendilerine ders çıkarması gereken bir rapor.

Türk gençliğinin içinde bulunduğu bir durumu analiz ediyor ve duygusuz nesi tehlikesine işaret ediyor.

Lütfen okuyun ve günümüz gençliğinin son durumunu değerlendirin.

İşte o rapor,,

DUYGUSUZ NESİL TEHLİKESİ
Doğan CEYLAN, Eğitim Müfettişi

Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor.

Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar.

Yanıbaşımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen onbinlerce insan onları hiç ilgilendirmiyor.

Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor.

Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek. Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar.

Kendileri için yapılan fedakarlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar.

Herkesi kendine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar.

İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı.

Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.

Geçmiş onları pek ilgilendirmiyor, atalarımıza karşı vefasızlar.

Dedelerinin canları, kanları pahasına vermediği vatan toprağını en iyi fiyatı verene satacak kadar maneviyattan yoksunlar.

Vatan, onlar için son model bir cep telefonundan daha değersiz.

Milletimizin geleceği açısından endişeleniyorum.

20 yıl sonra bu nesil, nasıl ana-baba olacak?
Kendine hayrı olmayan bu nesil nasıl çocuk yetiştirecek?
Evlerini nasıl idare edebilecek?
Ülkeyi nasıl yönetecek?
Vatanı nasıl savunup can verecek?

Bütün bunlar neden oluyor izah edeyim.

Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık.

Uçmayı bilmeyen kuşlar gibi. Çocuklar hayattan bihaber.
Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz.
Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar.

Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar. Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha “susadım” demeden ağzına suyu dayıyoruz.

Çocuklar hiç üşümüyorlar. Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz dışarı, hiç titremiyorlar.

Çocuklar hiç ıslanmıyorlar, evden arabaya kadar bile üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz. Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz. Bu yüzden çocuklar ıslanmak nedir bilmiyorlar.

Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz onları yorulmasınlar diye. Birazcık parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz. Onlar takatleri tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar.

Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar.

Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını bilmiyorlar. Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne bıçak tutturuyor ne ocak yaktırıyoruz.

Çocuklar hissetmiyor yaşamı, açlığı bilmediği için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor.

Yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp geçiyorlar.

Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir, sürgün nedir anlamıyor, savaşları, kurşunlanan ölen insanları umursamıyorlar.

Acımıyorlar……
Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin, barışın ve huzurun, ana babanın….
Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek güzel ülkemize.
Bu sorunu Devlet derinden hissetmeli.
Bu sorunun çözümü için ciddi çalıştaylar düzenlenmeli. 
Öğretim programları ve ders materyalleri revize edilmeli.
Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı.
Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli.
Bu sorun çözülmezse ülke çözülecek…

Doğan CEYLAN, Eğitim müfettişi

5 Şubat 2022 Cumartesi

Google Araması Yaparken Nelere Dikkat Edimelidir?

Google Araması Yaparken Nelere Dikkat Edimelidir?


Merak ettiğimiz, araştırdığımız, öğrenmeye çalıştığımız herhangi bir konuyu Google’da aramak çok kısa bir zamanda içinde mümkün olmaktadır. Google’ın arama yaptığımız konuyla ilgili milyonlarca sayfayı önümüze getirmesi çok kısa sürsede pek çok sayfa arasından istediğimiz bilgiye erişmek çok zaman almaktadır. Bu nedenle aşağıda paylaşılan bilgiler ışığında Google aramalarında istediğimiz bilgiye daha kısa zamanda erişmek mümkün olmaktadır.

Google arama operatörleri nedir?

Google arama operatörleri yaptığımız normal metin aramalarının özelliklerini derinleştiren çeşitli komutlar bütününe deniyor. Temelde bu komutlar Google’a farklı bir türde arama yapmasını söyleyip, arama sonuçlarını daraltmamıza yarıyor. Örneğin tam olarak aranan kelime grubunu barındıran içeriklere erişmek için kullanılan tırnak işareti komutunun arama sonuçlarını nasıl daralttığını, yanlış bilgi psikolojisi kelimelerini arayarak görebiliriz.



Tırnak işareti kullanılmadan yapılan arama içinde “yanlış”, “bilgi” ve “psikolojisi” kelimeleri geçen tüm sonuçlara, yani 13 milyondan fazla sonuca erişmemizi sağladı.

google arama op 2


Tırnak işareti içinde yapılan arama “yanlış bilgi psikolojisi” kelime grubunu barındıran sonuçları gösterdiği için yalnızca 218 sonuç var.

İlgili komutlardan örnekleriyle beraber bahsetmeden önce hatırlatmakta fayda var; aradığınız kelime ile arama komutu arasına boşluk ya da bir başka simge koymadığınızdan emin olun.
 
Tırnak işareti

Yukarıda da belirtildiği gibi belli bir kelime grubunu aramak için tırnak işareti kullanılabilir. Bu bir özlü sözün ya da demeçin kaynağına ulaşmak için etkili bir yol olabilir.
 
AND - VE

İngilizce’de “ve” anlamına gelen AND komutu yalnızca aradığınız iki kavramın aynı anda bulunduğu içeriklere erişmenizi sağlar. ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in birlikte yer aldığı içerikler için ideal arama şu şekilde yapılabilir;



OR - VEYA

İngilizce’de “ya da” anlamına gelen bu komut sayesinde aradığınız terimlerden birini ya da diğerini barındıran içeriklere ulaşabilirsiniz.

AND ve OR komutu kullanarak yapılan sorgulardaki sonuç farkını daha iyi anlamak için aşağıdaki gibi bir şema kullanmak mümkün.

and or komut venn

site:

Belli bir internet sitesi içinde arama yapmak istediğinizden eminseniz, bu komutu kullanabilirsiniz. Aşağıdaki gibi bir sorgu ile İçişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yayınlanan ve içerisinde “kadın cinayetleri” geçen içerikleri görmek mümkün.



filetype:

İngilizcede dosya türü anlamına gelen komutla belli bir dosya türünde arama yapmak ulaşmaya çalıştığınız bilgi için aradığınız kısa yol olabilir. Komutun ardından pdf, doc, docx, xls, xlsx, ppt gibi dosya tipi kısaltmaları ekleyerek ilerleyebilirsiniz.



- (eksi)

Bazı kelimeleri yaptığınız aramadan hariç tutmak için o kelimelerin önüne eksi (“-”) işaretini koymak yeterli.

Aradığınız terimin birden fazla anlamı varsa (örneğin çay, hem bir içeçek hem de bir tür akarsu anlamına gelir) istemediğiniz anlamı ifade eden kelimeler için bu komutu kullanarak arama özelleştirilebilir. Yanlış bilgi psikolojisine dair, içinde teyit kelimesi geçmeyen arama sonuçları için;


intitle:
 
Sorguyu bu komutla birlikte yaparsanız Google sonuçları o kelimeye başlıkta yer veren içeriklerle sınırlayacaktır.

Bu komut yalnızca ardından gelen kelime için çalışır. Eğer belli bir kelime grubuna başlıkta yer veren içerikleri arıyorsanız allintitle: komutunu kullanabilirsiniz. Yani [intitle:google intitle:arama] ifadesi [allintitle: google arama] ifadesiyle aynıdır.

Başlığında “şüphe” geçen Teyit yazılarına ulaşmak için şöyle bir sorgu yapabiliriz.



inurl:

Sorguya ekleyeceğiniz inurl: komutu Google’ın sonuçları, URL’sinde bu kelimeleri içeren linklerle sınırlamasını sağlar.
related:

Bu komut sorguda belirtilen internet sitesine benzer sitelerin listesini verir.



* (yıldız)

Eksik kelimeyi uygun olabilecek seçeneklerle tamamlamak için yıldız işaretini kullanabilirsiniz. Örneğin bazı kelimelerini hatırlamadığınız şarkı sözlerini bulmak ya da bir fotoğraftaki tabelanın görünmeyen kısmında yazan ismi tamamlayarak arama yapmak için başvuracağınız komut bu olabilir.

 

google arama op 9


Kombinasyonlar yaratmak mümkün

Komutları arama yaptığınız konunun gerektirdiği şekilde bir arada kullanmak mümkün. Bir alıntının kaynağını, bir fotoğrafın orijinalini ya da resmi belgeleri hızlıca bulabilirsiniz. Bir matematik problemi çözdüğünüzü ya da yemek tarifi hazırladığınızı düşünmek ve doğru komutları bir araya getirmek yeterli.

Mesela Teyit’in yanlış bilgi hakkında yayınladığı raporlara erişmek için aşağıdaki gibi bir arama yapmak sonuçları oldukça daraltacaktır.



Bu gelişmiş ancak pek bilinmeyen işlevler Google'ı son derece esnek bir araç haline getirebilir. Sadece birkaç temel komutu bilmek bile size avantaj sağlayabilir. Bahsettiğimiz komutlarla aynı işlevi gören Google gelişmiş arama sayfası da detaylı arama yapmak için kullanılabilir.

24 Ekim 2021 Pazar

Kullandığınız Her Sözcükle Bir Anlaşma İmzalarsınız


Kullandığımız her sözcükle bir anlaşma imzalarız...

Hem kendimizle, hem karşımızdaki kişilerle ve hem de tüm evrenle!

Bir insan gelecekte ne yaşayacağını merak ediyorsa eğer;

Bugün ne konuştuğuna baksın...

Sadece OLMASINI İSTEDİĞİNİZ şeyleri söylememiz gerekir.

"Hasta olmak istemiyorum" yerine,

"SAĞLIKLIYIM"

"Yaşlanmak istemiyorum" yerine

"HER ZAMAN GENÇ KALACAĞIM"

Beyin negatifi algılamaz. Söylenen her sözü gerçek kabul eder.

Mesela siz, "Unutma" dediğinizde onu *"unut"* olarak algılar. 

"Aklında tut"* demek daha doğrudur.

Birisine, “Panik yapma” dediğinizde daha fazla panik olacaktır. 

Bunun yerine "sakin ol" demek daha uygundur.

Bu yüzden, ne istiyorsak onu söylemeliyiz!

Birisi sizi gördüğünde "hasta gibi görünüyorsun" derse ve siz buna inanır, onaylarsanız, anında anlaşmayı imzalamış olur ve hastalanırsınız.

Bazı insanlar hastalıklarına sıkı sıkı sahip çıkarlar.

"Benim şekerim var!"

"Benim tansiyonum var!"

”Benim kolestrolüm yüksek!” 

vb...

*BENİM..!!!* diyerek sahip çıkarsanız o hastalık da sizi bırakmaz!

*"BEN" diye başlayan her cümleyi bilinçaltınız sahiplenir ve emir kabul eder.

*FARKINDALIĞI OLAN KİŞİ İSE: bedeninin kendine verdiği mesajdan ders çıkarır. 

Ve şu soruların cevabını arar;

*"Bilmem gereken şey ne?”

*”Hayatımda neyi değiştirmem gerekiyor?"

*"Nerede hata yaptım ki; hastalıkla bedenim beni uyarıyor?"

Büyüklerin çok söylediği bir söz vardır:

*"Bir şeyi kırk kere söylersen olur."

Hiç düşündünüz mü neden acaba?

Çünkü dil neyi çok söylerse, bilinçaltı onu gerçek kabul eder ve beyin gerçekleştirmek için harekete geçer.

*OLUMLU KONUŞMAK ve OLUMLU DÜŞÜNMEK işte bu yüzden çok önemlidir.

*Ağzınızdan çıkan cümleleri değiştirin, hayatınız değişsin..

Sözlerinizle birlikte, düşünceleriniz değişmeye başlar. 

Düşünceleriniz değiştikçe de davranışlarınız değişir ve siz başka birisi olursunuz.

Bir bakarsınız ki yaşamınız söyledikleriniz, düşündükleriniz, davranışlarınız olmuş..

Şimdi şu iki cümleye bakın. Ve iki cümlenin de ayrı ayrı size ne hissettirdiğini düşünün..

- “Bugün hava çok güzel ama yarın yağmur yağacak.”

- “Yarın yağmur yağacak olsa bile bugün hava çok güzel!”

Sadece iki kelime <AMA> ve <OLSA BİLE> kelimeleri cümledeki ifadeyi ne kadar değiştiriyor değil mi? İlkinde olumsuz bir duygu durumu ikincide ise her şeye rağmen mutlu olma durumu.

Biz sade düşüncelerimizden değil, duygularımızdan da sorumluyuz.

İçimizdeki kinden, nefretten, intikam duygusundan yükselen eksi elektrik, dünyadaki bütün zerreleri ürpertiyor.

Veya içimizden yükselen ve içine yeryüzündeki bütün insanları, bütün hayvanları, bütün nebatatı, bütün eşyayı alan hayırlı bir dua, güzel bir dilek dalga dalga bütün zerrelere, iyinin, güzelin, temiz, asil ve yüce olanın ışınlarını yayıyor.

Ne olur kalbimizi, kafamızı hep sevgiyle, saygı ile, edep ile, incelikle ve güzel duygularla dolduralım.

Şems-i Tebrîzî der ki;

Eğer hala KIZIYORSAN, kendin ile olan kavgan bitmemiş,

Eğer hala KIRILIYORSAN, gönül evinin tuğlaları pekişmemiş,

Eğer hala KINIYORSAN, af makamına ulaşmamışsın; öfke ve kin seni cayır cayır yakıyor

Eğer hala ”BEN” demekten vazgeçmiyorsan, dizginlerin hala nefsinin elinde ve sen bu esarete boyun eğiyorsun,

Eğer hala musibetlere üzülüyorsan, gerçeği bilmiyorsun,

Eğer hala şikayet ediyorsan, hakikatı göremiyorsun demektir.,

Huzurlu mutlu güzel günler yaşamanız dileğiyle...


9 Ekim 2021 Cumartesi

Empedokles’in Dostları (Amin Maalouf) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı :
Empedokles’in Dostları

Kitabın Yazarı : Amin Maalouf

Kitap Hakkında Bilgi :

AMIN MAALOUF’TAN 8 YIL ARADAN SONRA YENİ BİR ROMAN…

Türkiye’de geniş bir okur kitlesine sahip Amin Maalouf yeni romanı Empedokles’in Dostları’yla okurlarını selamlıyor.

Romanlarıyla olduğu kadar deneme kitaplarıyla da ilgi çeken Maalouf, Empedokles’in Dostları’nda bu kez geleceğe yönelik bir kurguyla dönüş yapıyor. Ölümcül Kimlikler ve Uygarlıkların Batışı kitaplarında yer verdiği eleştirel gözlemlerin izinde yarı distopik bir dünya çiziyor. Platon’un mağarasından çıkıp Empedokles’in Dostları’yla tanışmaya davet ediyor bizi.

Atlas Okyanusu kıyısındaki küçük Antioche adasının yalnızca iki sakini vardır: Orta yaşın verdiği olgunlukla sessiz bir hayat sürmek isteyen Alec ile yazdığı ilk romanının yakaladığı başarı sonrası her şeyi ardında bırakan esrarengiz Ève. Birbirlerinden uzakta, kırılgan yalnızlıklarının tadını çıkaran bu iki insanın yolu bir gün elektriğin, telefonların, televizyon yayınlarının, internetin, kısacası her türlü iletişim aracının etkisiz hale gelmesiyle kesişir.

Gerçeğe ulaşma imkânı kalmayınca fısıltı gazetesi işlemeye başlar: Gezegen bir nükleer felaketin eşiğindedir, Amerika küresel ölçekte bir terör saldırısına maruz kalmıştır, insanlığın hayatını kolaylaştıran teknolojik gelişmeler artık insanlığın sonunu getirmiştir...

Tüm dünya bu söylentilerle çalkalanırken, kendilerine Empedokles’in Dostları diyen, son derece gelişmiş bir teknolojiye ve tıp bilgisine sahip bir grup gizemli insan bu karmaşaya son vermek üzere çıkagelir. Alec bu insanların kim olduğunu öğrenmeye çalışırken, içinde yaşadığımız dünyanın çelişkileriyle de yüzleşmek zorunda kalır. Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır.

“Hayal kırıklığı içeren bu satırları yazarken hikâyenin sonuna geldiğim izlenimindeyim. Geldiler, üstünlük kurdular, dünyada hem kaygı hem de umut rüzgârları estirdiler, sonra da gittiler.”
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Özeti:

Alexander, anne ve babasıyla mutlu bir hayat sürerken aslında babasının ıssız bir adada ailesiyle huzurlu bir hayat geçirmek gibi bir hayali vardır. Bunun için baba Antioche adında küçük bir adanın bir kısmını satın almıştır ancak daha sonra maddi durumu bozulunca hayali yarım kalmış ve çalışmaktan hayalini gerçekleştirmek için zaman bulamamıştır. Alexander, anne ve babası öldükten kendisi de hukuk fakültesini bitirdikten ve hayatını düzene koyduktan sonra hem bazı dergilere karikatür çizimi yaparak para kazanmaya başlar. Bir yandan da babasının hayali olan yaşamı gerçekleştirmek amacıyla bu adaya ev yaptırır ve burada çizimlerini yaparak yaşamaya başlar. Biraz zaman sonra ise Éve isminde bir yazar küçük adanın kalan kısmını satın alarak bu adaya yerleşir ancak ilk beş yıl boyunca hiç görüşmezler çünkü Éve yalnızlıktan mutluluktan duyan ve yalnızlığını kimseyle paylaşmak istemeyen biridir.

Alexander, birileriyle görüşmek istediği zaman kasabada bulunan bir bara giderek orada zaman geçirir. Oradaki kayıkçı ile de zaman içerisinde dost olmuş ve uzun zamandır dostlukları devam etmektedir. Agamemnon ismindeki kayıkçı sürekli kitap okuyan, kültürlü biridir. Alex'in, Éve'nin evine gidip gelmesiyle yakınlaşmaya başlarlar. Bu sıralarda telefonlar çekmemeye başlar, radyolar kullanılamaz durumdadır ve haberleşmek için hiçbir yol kalmamıştır. Amerikan başkanı açıklama yapsa da Alex, kendi arkadaşı Moro'yu aramış ve biraz bilgi almıştır. Moro, başkanın çok yakınında bulunan biridir. Moro, Demosthenes adında bu dünyadan olmayan birinden bahseder. Demosthenes bir Yunan mitolojisi ismidir. Alex, Moro'ya Agamemnon'dan bahseder. Ve bu ikisinin aynı dünyadan olabileceğini tahmin ederler.

Agamemnon hangi dünyadan geldiklerini ve Empedokles adı verilen kişinin onların tarihin başını oluşturduğunu, onların da Empedokles'in ve bilimin yolundan gittiğini söyler. Bir zaman sonra Empedokles'in dostları adı verilen bu örgüt kötü gözle görülmeye başlanır ve dünya tarafından istenmez. Agamemnon'un evi yakılmış ancak Agamemnon'a zarar verememişlerdir. Empedokles'in Dostları çok güçlüdür. Ve teknolojik olarak çok gelişmişlerdir. Biraz zaman geçtikten sonra deniz hastanesi adı verilen gemiler adaların kenarlarına gelmiştir. İlk zamanlar kimse onların iyileştirebileceğine inanmasa da bazı felç hastalarını iyileştirmeleri, vurulan ve olay yerinde ölen kişileri diriltmeleri gibi olaylar arttıkça gemilerin önündeki kalabalıkta zamanla artar.

İnsanların sonunun geleceğini düşünen bir takım kişiler, bu gemilerden birini bombolar ve Empedokles'in Dostları dünyayı terk ederek kendi dünyalarına dönerler. Tüm dünya onlardan özür dilerler ve en sonunda konuşma yapmak için Demosthenes ve Kraliçe Elektra geri dönerler insanlara olgunlaşmaya hazır olup olmadıklarını sorarlar ancak hemen cevap vermek zorunda olmadıklarını onların bizi her zaman izlediklerini söyleyerek tekrar giderler ve Alex'e göre bir daha geri dönmeyeceklerdir. Alex, onlara Éve ile kendisini birleştirdiği için ve bir çocukları olacağı için minnettardır. Bir ay içerisinde gelmiş ve geri gitmişlerdir. Bu bir ay içinde Alex çizim yapmamış sadece bu yaşananları günlüğüne yazmakla zaman geçirmiştir. Empedokles'in Dostları'nın gitmesiyle günlüğü bitirir ve çizim yapmaya geri döner.

Balıkçı ve Oğlu (Zülfü Livaneli) Kitabının Konusu, Özeti, Tahlili

KİTABIN ADI: Balıkçı ve Oğlu

YAZARIN ADI: Zülfü Livaneli

KİTAP HAKKINDA BİLGİ:

Toplumsal konulara duyarlılığı ile tanınan edebiyatçı ve fikir adamı Zülfü Livaneli, bu kez Ege balıkçılarının ve hayal kurmaktan bile mahrum bırakılan göçmenlerin kaderine eğiliyor. Usta edebiyatçı Livaneli, Balıkçı ve Oğlu ile son yılların en can yakıcı ve büyük dramı “göçmenliği” balıkçı Mustafa, Mesude ve Samir bebek üzerinden anlatıyor. O güne dek sıcak evlerinde televizyondan izledikleri haberlerden aşina oldukları ölü insan bedenleri ve yarı ölü bir bebek evliliklerinin tam ortasına düşerek bir bomba etkisi yaratıyor; aile ilişkilerini bambaşka bir çehreye büründürüyor. Balıkçı ve Oğlu, Ege’nin tarihinden bugününe, balık çiftliklerine ve rant hırsıyla dağlara, kıyılara saldıran şirketlerin yarattığı ekolojik yıkıma dair çok şey söylüyor. Bunun ötesinde göçmenlerin bir bilinmeze doğru göze aldıkları yolculuğu, hayatta kalma çabalarını ya da ölümü; kısacası “deryaya yakın, dünyadan uzak” yaşamlarını odağına alıyor. Livaneli’nin belki de en şiirsel romanı olan Balıkçı ve Oğlu; aile, aşk, ebeveynlik, evlat, kadın dayanışması, dostluk, göç, doğa üzerine çağdaş bir epope. Zülfü Livaneli’nin, uzun bir aradan sonra yazdığı ve heyecanla beklenen yeni romanı Balıkçı ve Oğlu, ustalıkla seçilen tasvirlerle okurun zihninde capcanlı bir anlatı oluşturuyor. (Tanıtım Bülteninden)

KİTABIN KONUSU:

Roman Ege'nin bir kasabasında yaşayan Mustafa adlı bir balıkçının hayatını anlatmaktadır. 

KİTABIN ÖZETİ:

Balıkçılık mesleği Mustafa’ya babasından yadigâr kalmıştır. Mustafa iyi yürekli, vicdanlı, merhametli ve kendi halinde biridir. Ekmeğini balıkçılıkla kazanmaktadır. Tüm hayatı denizle iç içe geçmekte hayatını bu sayede devam ettirmektedir. 

Mustafa diğer balıkçılara göre doğaya karşı daha duyarlı ve sevecen tutumludur. Hatta bazen balıklara merhamet edip onları denize bile salmaktadır. Bu özelliği takdire şayan bir şekilde tasvir edilmiş bir karakterdir. 

Denizle iç içe bir hayat süren Mustafa’nın çocuğu Deniz ise denizde boğularak hayatını kaybetmiştir. Mustafa bu olaydan sonra içine kapanmış, kendi halinde biri olmuştur. Bu duruma üzülen Mustafa’nın arkadaşları onu çoğu zaman gece eğlencelerine çağırmıştır ancak Mustafa bu eğlencelerde de yine sessiz ve içine kapanık bir tutum sergilemiştir. 

Mustafa her gün sabah erken saatlerde denize açılıp kendini Ege’nin eşsiz denizine, doğasına bırakmaktadır. Ruhunu doğanın sessiz huzurlu halinde dinlendirir. Yine denize açıldığı günlerden bir gün teknesine sert bir şey yanaşır bu suyun yüzeyine çıkmış bir kadındır, Mustafa şok geçirir. Bu kadını jandarmaya teslim etmek için tekneye alır. Kadını bırakıp tekrar denizde yola koyulur yine aynı durumla karşı karşıya kalır, bu kez de bir erkek cesedidir, bunu da alıp tekneye bırakır. İki kez bu durumla karşı karşıya kalınca muhtemelen bir göçmen botu batmıştır bu cesetler o yüzden su yüzeyinde diye düşünür. Bu düşüncelere dalmışken bu kez de bir bebeği su yüzeyinde görür. Bunu görünce içi daha çok parçalanır. Çocuğun yaşayıp yaşamadığından emin olmak için teknede yiyecek bir şey arar ve çikolata bulur. Bu çikolatayı çocuğun ağzına sürer, çocuk bunu süt gibi emmeye başlayınca Mustafa çok mutlu olur. Onu kurtardığı için sevinir. Çocuğa kanı kaynar. 

Mustafa çocuğunu kaybettiği için evlat hasreti çekmektedir bu yüzden bu çocuğu saklayıp evine götürme planı yapar. Jandarmalara kadın, erkek cesedini teslim eder, daha sonra evine gider. Eşi bebeği görünce şaşırır, Mustafa eşine durumu anlatır. Eşi önce mutlu olur daha sonra bu durum fark edilirse başlarının belaya gireceğini söyler. Mustafa çocuk hasretinden bu dediklerini dinlemez. Eşiyle konuştuktan sonra savcıya bu cesetlerden dolayı ifade vermeye gider, ifadeyi verip acele şekilde eve döner. 

Eşi Mesude çocuğa kendi çocuğu gibi bakar. Gel zaman git zaman çocuğu nereye kadar bu şekilde saklayabileceklerini Mesude eşine sorar. Mustafa çocuğu verme niyetinde değildir. Bu düşünceler içinde kıvranırlarken onların bu durumu ile ilgili köyde bir dedikodu yayılmaktadır. Bu durum savcılığa kadar duyulur. Çocuğun annesi hala yaşamaktadır ve çocuğunu sorup durur. Bu durum üzerine Mustafa savcılığa tekrar çağrılır. Mustafa telaşlanır. Savcılığa gittiğinde de dikkat çekici hareketler sergiler. Bebeği görmediğini söyler ve eve döner. 

Mesude artık işin çıkılmaz bir hal aldığını söyler, çocuğu annesine teslim etmeleri gerektiğini düşünür. Mustafa hayır diye diretir. Aralarında büyük bir kavga olur. Mustafa eşine sen de kadın olaydın da bana çocuk vereydin der, bunu duyan karısı çok kırılır. Çekip annesinin evine gider. Mustafa bu dediklerinden dolayı çok pişman olur. 

Mesude evlat hasretinin ne olduğunu bildiği için çocuğu hastanede annesine teslim eder. Bu durum üzerine Mustafa tutuklanıp hapse girer. Suçsuzluğu avukatın çabası ile açığa çıkar, serbest bırakılır. Mustafa ile eşi hala küslerdir. Mustafa evde yalnız yaşar. 

Bir gün Mesude annesinin evinde otururken resmi bir araçla birkaç kişi gelir. Merakla dışarı çıkar. Gelen bu kişilerin gelme sebebi bir zamanlar sahiplendikleri Samir bebekle ilgilidir. Samir bebeğin annesi çocuğuna bulunduğu göçmen şartlarından dolayı iyi bakamayacağını bundan dolayı çocuğunu Mesude'lere vermek istediğini söyler. Mesude gelenlerden bu durumu öğrenince çok mutlu olur. 

Hemen eşi Mustafa’nın yanına gider durumu anlatır. Mustafa da çok mutlu olur. Beraber çocuğu almaya giderler. Bu olaydan sonra mutlu mesut bir şekilde hayatlarını sürdürürler.

8 Eylül 2021 Çarşamba

Babamın Gözleri Kedi Gözleri (Sevim Ak) Kitabının Konusu, Özeti, Tahlili

 

Kitabın Adı : Babamın Gözleri Kedi Gözleri

Kitabın Yazarı : Sevim Ak

Kitap Hakkında Bilgi :

Bugün annem, ilk kez, ben sormadan, babamdan söz etti. Doğum günümden konuşuyorduk. İki gün sonra doğum günüm. Annem, babamın da doğum günüme gelebileceğinden üstü kapalı söz etti. Nereden biliyor? Demek benden gizli görüşüyorlar. Ben de annemden gizli, babamla mektuplaşıyorum. Ama üçümüz bir araya gelemiyoruz. Tuhaf bir bilmece. Babam doğum günüme gelirse sevinçten çıldırırım. Boynuna sarılır, asla gitmesine izin vermem.

Babamın Gözleri Kedi Gözleri, ilkokula giden bir kız çocuğunun günlüğünden oluşan bir roman. Bir gün yeni bir eve taşınırlar. Küçük kız, her gün, o çok sevdiği babasının eve gelmesini bekler. Baba gelmez. Çünkü, anneyle araları açılmıştır. Yine de babasıyla küçük kız arasında küçük haberleşmeler, kısa mektuplaşmalar olur. Duygu dolu, sevgi dolu bir kitap. Sevim Ak, ülkemizde çocuk kitabı yazan en başarılı yazarlardan biri. Yazdığı birbirinden güzel kitapları ardı ardına yayınlayacağız. Bu kitabı resimleyen Behiç Ak da ülkemizin sayılı çizerlerinden. Üstelik de Sevim Ak'ın kardeşi.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Özeti :

Kitabımız, annesi ile babası ayrılacağı için günlerini babasından ayrı geçirmeye başlayan Ayçiçeği'nin günlüğünden oluşmaktadır. 

Ayçiçeği henüz ne olduğunu anlamadan babasından ayrılmak zorunda kalır. Ayçiçeği bu yüzden kötü günler geçirmektedir. Bu ayrılık ona üzücü olaylarla baş etmeyi ve daha birçok şeyi öğretir.

Ayçiçeği ile annesi başka bir eve taşınırlar tabiiki babası onlarla gelmez. Ayçiçeği bu evlerinin daha geniş, yeni odasının da daha güzel olduğunu düşünürken bir yandan da babasını özler.

Okulların açılmasına az kalmıştır, bunun için annesiyle okul alışverişi yaparlar. Daha sonra yeni mahallesinde ip atlamaya dışarı çıkar. Ama yeni komşuları bu durumdan pek hoşlanmazlar ve oturup gelen geçeni izlemeye başlar. Biraz sonra penceresinin önünde oturan garip bir kadın onu çağırır. Kadının onlarca sorusunu cevaplar, bir yandan da pencerenin iki yanındaki aynalardan kendini görmeye çalışır. Vakit böylece geçerken kadını sever ve ona "Aynalı Kadın" ismini verir.

Bir de apartmanlarında bir kız görür ve onunla tanışıp arkadaş olabileceği için heyecanlanır. Bir yandan da babasının onu aramamasına üzülür.

Okul başlayınca apartmanda gördüğü kızın adının Çağrı olduğunu öğrenir. O gün bir de eski çantasının içini boşaltır. Babasının çokça kullandığı ve "diyot" dediği bir parça düşer çantasından, eskiden hiç önemsemediği o parçayı alarak yastığının altına koyar. Her geçen gün babasını daha çok özler.

Başka bir gün okula giderken yine o kızla ve bir kediyle karşılaşır. Ama ikisiyle de arkadaş olamaz. Yeni mahallelerini pek sevmediğini düşünür.

Eski mahalledeki en iyi arkadaşı Bilge'yi hatırlar. Hem onun hem de babasının kendisini aramadığını düşününce daha çok üzülür. Sevginin ne olduğu hakkında annesiyle konuşurlar.

Gece rüyasında çiçekli bir gemide babasını görür ve çok sevinir. Okul dönüşünde penceresinin önüne koymak için çiçekler alır.

Bir gün okul dönüşünde babasını görmek için eski evlerine gider. Ama babasının yerine yabancı insanlarla karşılaşır. Büyük bir hayal kırıklığıyla eve dönerek babasının nerede olduğunu öğrenmeye çalışır, annesi babasının yolculuğa çıktığını söyler.

Annesine inanmaz ve nerede olursa olsun babasını bulmaya karar verir.

Anneannesi onlara gelince ona babasının kaybolduğunu söyler. Anneannesi babasının kaybolmayacağını söyleyince biraz olsun rahatlar.

Babasını özledikçe onun yaptığı ilginç eşyaları ve başkalarının kullandığı normal eşyaları düşünür. Değişik ve ilgi çekici olmak yerine herkes gibi olmak ister.

Annesi çok istediği masa ve kitaplığı alır. Anneannesi de yakında yine gelmek üzere evine döner.
Bir akşam Çağrı ile annesi onlara gelince Çağrı'yla birlikte bahçeye çıkarlar. Birkaç ateşböceği yakalayıp kavanoza koyarak eve dönerler. Annesi kavanozu açınca ateşböcekleri kavanozdan çıkar. Ayçiçeği de gece yatarken dışarıdaki ateşböceklerini izler.

Okula giderken Serkan'la karşılaşır. Serkan'ın babasının olmadığını bildiği için ona, bunun çok kötü bir şey olup olmadığını sorar. Serkan da babasının yüzünü unutmadığı sürece babasını gerçekten kaybetmemiş olacağını söyler. Okul çıkışında yine konuştuklarında Serkan, babasının her an yanında olduğunu düşündüğünü söyler. Bu fikir Ayçiçeği'nin hoşuna gider ve o da öyle düşünmeye başlar. Bir de odasına babasının fotoğrafını koyar.

Anneannesi yeniden gelir. Yolda Bilge'yle karşılaşır ve çok sevinir. Ertesi gün parka giderek sonbahar yapraklarından cebine doldurur. Eve dönerken babasının arkadaşıyla karşılaşır. Babasının arkadaşı ona babasını gördüğünü ve onu öpmesini istediğini söyler. Ayçiçeği de ondan babasına onu çok sevdiğini söylemesini ister ve babasına vermesi için ona bir yaprak emanet eder.

Pazar günü babasının arkadaşı ona babasından bir zarf getirir. Zarfın içinden çok kısa bir mektup ve babasının yaptığı bir el feneri çıkar. Bunlar sevinmesi için yeter de artar.

Bir gün okulda resim çizerler, Ayçiçeği de resim çizerken kendisine bakan kedinin gözlerini çizer. Öğretmeni Ayçiçeği'nin resmini haftanın resmi seçer. Bu olay Ayçiçeği'ne, babasının gözlerini kedi gözlerine benzettiğini hatırlatır.

Babasının arkadaşı, Ayçiçeği ile babasının özel postacısı gibi olur. Böylece babasına olan özlemi biraz olsun hafifler ve babasını daha yakından tanımaya başlar.

Günler böyle geçerken Ayçiçeği'nin doğum günü gelip çatar. Ayçiçeği'nin uzun süredir beklediği gün, o gün olur. Babası doğum gününe gelir. Böylece bir günden daha az bir süre de olsa babasıyla vakit geçirir. Uzun zaman sonra yeniden bir arada olmalarına çok sevinir.

Günleri, kimi zaman babasının ona doğum günü hediyesi olarak getirdiği kedi ve daha önceden kendisinin aldığı iki balığı ile kimi zamansa arkadaşları ve babasının arkadaşıyla geçer.

Bir gün okuldan geldiğinde babasının evde olduğunu görür. Annesi ile babası ona o gün boşandıklarını söylerler. Artık hafta sonu babasıyla, hafta içi annesiyle kalacağını anlatırlar. Ayçiçeği belki de babasından uzak geçirdiği günler sayesinde bu durumu kolayca kabullenir. Hatta artık babasıyla da kalacağını öğrenince çok sevinir.

Babaannem Geri Döndü (Şermin Yaşar) Kitabının Konusu, Özeti, Tahlili

Kitabın Adı : Babaannem Geri Döndü

Kitabın Yazarı : Şermin Yaşar

Kitap Hakkında Bilgi :

Dedemin Bakkalı ve Abartma Tozu kitaplarıyla her yaştan yüz binlerce çocuğun en sevdiği yazarlardan biri olan Şermin Yaşar'ın son kitabı Babaannem Geri Döndü yine bol bol ironi, kahkaha ve katıksız sevgi içeriyor.

7’den 70’e tüm okurların sayfalarında kendilerinden bir parça bulacağı Babaannem Geri Döndü, aslında son derece tonton ve şefkatli bir babaanne olan Hasibe Hesapoğlu’nun hiç beklenmedik bir şekilde çocuklarının evine yerleşme macerasını anlatıyor. Torununun ağzından dinleyecek olursak olaylar tam olarak şöyle gelişiyor:

Her şey babaannemin âniden kapıda belirmesiyle başladı. Ayağında pateni, üstünde balerin eteği ve pembe saçlarıyla bir babaanne ancak bu kadar kapıda belirebilirdi! Neredeyse bir barınağı dolduracak kadar evcil hayvanın yanı sıra legolar, yapraklar, taşlar, hayalî bir arkadaş ve daha bir sürü tuhaf şeyle dolu 15 valiziyle bize yerleşmeye karar verdi!

İnsanın babaannesinin yaramaz bir çocuğa dönüşmesi çok acayipti. Bazen oturup bağıra çağıra ağladı, bazen de olur olmadık kahkahalar attı! Kıyafetleri de arkadaşları da fikirleri de oyuncakları da birbirinden garipti.

Babaannem yüzünden ne uyuyabildik ne oturabildik ne de eğlenebildik.

Tek istediğimiz eski tonton, şefkatli babaannemizdi. Gerçek babaannemi o kadar özlemiştik ki...

Ve tam da artık ümidimizi kestiğimiz anda işler değişti.

Ne mi oldu?

Babaannem geri döndü! (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Özeti :

Kitabımızın baş karakteri olan Çınar çok yaramaz ve meraklı bir çocuktur. Çınar, kendisi yaramazlığının nedeni olarak can sıkıntısını söyler. 

Çınar gerek okulda gerekse evde çeşitli yaramazlıklar yapar. Çınar'ın annesi Leyla ve babası Yusuf'un ikisi de çalışmaktadırlar. Anne ve babası eve geldiklerinde de çoğunlukla yorgun oldukları için Çınar'la ilgilenememektedirler. Anne ve babası Çınar'la oynamadıkça Çınar'ın canı daha çok sıkılır. 

Anne ve babası ise sürekli Çınar'ın yaramazlıklarından şikayet ederler. Çınar'ın bir an önce büyümesini isterler. Çınar'ın halası Ayşe, onun eşi olan eniştesi Murat ve Çınar'ın kuzeni olan Beren ile birlikte yanlarındaki evde oturmaktadırlar. Beren ile Çınar çok fazla anlaşamasa da sonuç olarak yaşıt kuzenlerdir. Ayşe kızı Beren'i, babası Yusuf ise Çınarı sürekli olarak Çınar'ın babaannesi olan Hasibe hanım'a şikayet ederler. Hasibe hanım onların da bir zamanlar çocuk olduklarını hatırlatmak üzere onlara bir oyun oynamaya karar verir.

Bir gün kapıyı açtıklarında Hasibe hanım iki kedi, bir köpek, muhabbet kuşları, balıklar ve kaplumbağa ile birlikte on beş valiz ile kapıya gelir ve artık Çınarlar da yaşayacağını söyler. Ancak her zamanki halinden çok farklıdır. Bir çocuk gibi davranmaya başlar. Sürekli mızmızlanan, evi batıran, dağıtan, yaramazlık yapan küçük bir çocuk haline dönmüştür. Yusuf, Ayşe, Leyla ve Murat ne yapacaklarını bilmez halde Hasibe hanımın peşinde dolanırlar. Çınar ve Beren de çok şaşkındır. Günboyu Hasibe Hanım'ın yaramazlıklarını temizlemeye çalışırlar. Hasibe hanımı normal haline döndürmeye çabalarlar ancak tüm çabalar yetersiz kalmıştır. Hasibe hanım gün sonunda hala küçük bir çocuk gibi davranmaktadır.

Getirdiği valizlerin içerisinde taş, sopa, küçük kağıt parçaları, eski bir gelinlik, boya gibi farklı ve çeşitli şeylerle on beş tane valiz ile gelmiştir. Tüm zamanı boyunca duvarlarda resim yapmış, sürekli çizgi film izlemiş, evin içinde futbol oynamış, Çınar'ın anne ve babası olan Yusuf ile Leyla'nın aralarında uyumuş, yemekleri beğenmemiş, yeniden yapılmalarını istemiş, sofraya geç gelmiş, taş boyamış bu taşları sokakta satmaya çalışmış, eski bir gelinlik giyip gün boyu onunla gezmiş, dışarıya külotlu çorap ve atlet ile çıkmak gibi birçok şey istemiş ve yapmaya çalışmıştır. Yusuf, Leyla, Ayşe, Murat, Çınar ve Beren Hasibe Hanım’ı durdurmak için birçok yol denemişlerdir.

Ayşe'nin psikolog arkadaşına gitmişler o ise Hasibe Hanım'ın uslu çocuk sendromuna yakalandığını söylemiştir. İnternette ise bu sendromla ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ne yapacaklarını şaşırmış haldeyken Çınar kendisini anne ve babasının nasıl davranmasını istiyorsa Hasibe Hanım’a da öyle davranmaya karar vermiş ve ailecek yapılan etkinlikleri çoğaltmıştır. Orman yürüyüşleri, çeşitli piknikler, ormanı tanıma, babaannesi ile birlikte resim yapma gibi hem ailecek hem de babaannesi Hasibe Hanım ile birlikte çok fazla etkinlik yapmıştır.

Bir haftanın sonunda ise Hasibe Hanım artık evlatlarının ve torunlarının yorulup, kendisinin öz halini özlediklerini anladıktan sonra bir kahvaltı sofrası hazırlayarak ebeveynlere kendilerinin de bir zamanlar çocuk olduklarını ve Çınar ile Beren'in yaptıklarının çok normal şeyler olduklarını çocukların bu şekilde büyüdüklerini Yusuf, Leyla, Murat ve Ayşe'ye göstermiştir. Hasibe Hanım onların yanından gitse de artık Çınar ve Beren'in aileleri onları daha iyi anlamakta ve onlarla birlikte vakit geçirmektedir.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...