17 Eylül 2024 Salı

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu

Kitabın Yazarı: Behiç Ak

Kitap Hakkında Bilgi:

Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?

“Gülümseten Öyküler” ve “Tombiş Kitaplar” dizileriyle çok sevilen mizah ustası, yazar Behiç Ak, teknolojinin gündelik yaşamlarımıza etkisini irdelediği Yaşasın Ç Harfi Kardeşliği! kitabının ardından, yine gülümseten bir eleştiri yapıyor.Ânı yaşamak ve hissetmek yerine, o ânı teknolojik araçlarla kaydedip arşivleyen Sude’nin sanal dünyaya tutkusunu anlatan roman, ilginç karakterleriyle de dikkat çekiyor. Yazar, desenleriyle etkileyici bu romanında, bir yandan çocukların doğadan kopması üzerine, bir yandan da dijital ilişkiler nedeniyle değişen aile ve arkadaşlık ilişkileri üzerine düşündürüyor. Çocukların, içine doğdukları dijital ortamlara ilişkin farkındalık kazanmalarını sağlayan roman, günümüz dünyasını anlamaya ve gelecek için öngörülerde bulunmaya davet ediyor. Her yaştan okur için keyifli bir okuma ve mizah dolu desenleriyle keşif dolu bir yolculuk.

Pantomimci babasının ve avukat annesinin yoğun iş yaşamları, Sude’nin ailesiyle paylaştığı saatleri iyice azaltmıştır. Arkadaşının önerisiyle bir tablet bilgisayar edinen Sude, kısa bir süre içinde, sanal dünyanın parçası olup çıkar. Sıkılmadan oyalanıyor, üstelik her an ulaşılabiliyor diye, onun yeni ilgisini önce olumlu bulan ailesi, zamanla Sude’nin aşırı tutkusundan endişelenmeye başlar. Annesi kızını “kurtarma” operasyonuna girişir. Sude dijital labirentten kurtulabilecek midir?..
(Tanıtım Bülteninden)

Behiç Ak'ın yazıp resimlediği çocuk romanı olan Postayla Gelen Deniz Kabuğu yirmi iki bölümden oluşmaktadır.

Kitabın Konusu:

Kitap, günümüz problemlerinden teknolojiyi bilinçsizce kullanmanın zararlarını ve aile ilişkilerinin zayıflamasının sonuçlarını konu almaktadır.

Kitabın Özeti:

Sude, ülke ülke gezen pandomimci Rıfkı Bey ile işine sıkı sıkıya bağlı avukat Sevda Hanım'ın sevgili kızlarıdır. Sude, babası ve annesinin çok yoğun çalışmaları nedeniyle genellikle yalnız kalmaktadır. Aile sadece pazar günleri bir araya gelebilmektedir. Küçük bir kız çocuğu olan Sude anne ve baba ilgisinden uzak olarak büyümektedir. Sude, okul dışındaki vakitlerini sahilde yürüyerek ve deniz kabuğu toplayarak geçirmektedir. Diğer çocuklar da eskisi gibi sokakta vakit geçirmediği için Sude'nin yalnızlıktan canı çok sıkılmaktadır. 

Bir gün kapılarına gelen bir tablet bilgisayar satıcısından aldıkları tablet ile hayatları birden değişir ve olaylar başlar. Sude, tablet bilgisayarı ile yalnızlığını giderme yoluna girer. Sude, artık evden çıkmaz olmuştur. Sürekli olarak tabletiyle internette gezinmekte ve oyunlar oynamaktadır. Önceleri bu durum pek sorun teşkil etmez. Bir süre sonra Sude her şeyi tabletinin ekranına bakarak yapmaya başlar. 

Sude artık öğretmeninin de izniyle derslerini bile tabletine kaydederek izlemektedir. Okula veya başka bir yere giderken hep tabletindeki yol bulucuyu kullanır. Bir gün annesi Sevda Hanım, Sude'yle televizyon izlerken, Sude'nin televizyonu da tablet ekranından izlediğini fark eder. Sude'nin ekran bağımlılığının çok ciddi bir seviyeye çıktığını görerek bir şeyler yapmaya karar verir. Sude'yle bu durumu konuşur.

Aile artık Sude'yle daha fazla ilgilenmeleri gerektiğine karar vererek hep birlikte dışarıya çıkarlar. Sokaktaki herkesin ellerindeki tablet ya da telefon ekranlarına baktığını görünce çok şaşırırlar. Sude ise tabletinin yol bulucusuna bakarak ilerlediği için etrafında olan bitenin farkında bile değildir. Tiyatroya varırlar ama Sude tiyatroda bile tabletini bırakmayarak tüm gösteriyi kaydeder. Bu durum Sevda Hanım'ın iyice endişelenmesine ve harekete geçmesine neden olur.

Sevda Hanım, Sude'nin en çok vakit geçirdiği oyunun Gogoluku olduğunu öğrenir. Annesi Sude'ye Gogoluku oyunu hakkında sorular sorar. Ardından da kızı için bu oyuna katılması gerektiğine karar verir. Oyunda kızının dikkatini çekmesi için Tarator adında, kıvırcık saçlı Kanadalı bir çocuk karakter oluşturur.

Planını uygulamaya başlayan Sevda Hanım, işe bir tablet alarak başlar. Gerçek dünyanın aksine sanal dünyada ne kadar da kolay yalan söylediğini fark eder. Eşiyle kızlarının sanal dünyadaki kişiliği hakkında konuşurlar. Sude'nin gerçek dünyada ailesi yaşamak isteyip yaşayamadığı anıları, sanal dünyada sanki yaşamış gibi göstermesinden çok etkilenirler.

Sevda Hanım her geçen gün Sude'yle daha çok ilgilenir. Kızının iş yapmaktan nasıl kaçtığını ve ne kadar sakarlaştığını fark eder. Sevda Hanım artık Sude'nin tabletini elinden almayı düşünmektedir. Sude'yle bu konuyu konuşmaya başlar ama konuşmaları bir telefon görüşmesiyle yarım kalır. Telefonda ülkedeki en büyük iletişim şirketi olan Tokudo önemli bir iş için hemen Sevda Hanım'la görüşmek istemektedir.

Sevda Hanım apar topar şirkete giderek şirketin garip genel müdürüyle görüşür. Bu görüşme sırasında Gogoluku oyununun Tokudo şirketine ait olduğunu ve oyunun şirketin şifrelerini çalan korsanlar tarafından kontrol edildiğini öğrenir. Böylece, kendisini de bu durumla ilgilenmesi için çağıran Tokudo şirketiyle, korsana karşı mücadele etmek için anlaşır.

Sevda Hanım nihayet planını uygulamak için Gogoluku oyununa girer. Bazen zor bazen kolay sorularla birkaç saatini Gogoluku ile geçirir. Gogoluku oyunu hakkında bilgi ve fikir edinir. Sonunda çok zor bir soruyla karşılaşınca oyunu bırakmak zorunda kalır. Soru gerçekten zordur ve Sevda Hanım bu soruyu günlerce bulamaz.

Bir pazar günü, Sude için özel posta servisiyle bir paket gelir. Paketten Gogoluku oyununu üç boyutlu hale getiren bir gözlük çıkar. Sude, bu gözlüğe hemen alışır ve eskisinden de kötü bir duruma düşer. Günler böyle geçerken Sevda Hanım, kızını bu oyundan kurtarmak için sürekli çabalar ve Gogoluku macerası sürpriz bir şekilde sona erer.

15 Eylül 2024 Pazar

Veba Geceleri (Orhan Pamuk) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi



Kitabın Adı: Veba Geceleri

Kitabın Yazarı: Orhan Pamuk

Kitap Hakkında Bilgi:

Orhan Pamuk’un üzerinde 5 yıldır çalıştığı Veba Geceleri, 1901 yılında 3. Veba Pandemisi döneminde Osmanlı’nın 29. Vilayeti Minger adasında geçiyor. Hem sürükleyici bir siyaset ve aşk romanı hem de Pamuk’un salgın, karantina, devlet ve birey konularını bir masal havasıyla tartıştığı bu tarihi roman, konusuyla yaşadığımız günlere de ışık düşürüyor.

1901 baharında Osmanlı İmparatorluğu’nun 29. vilayeti Minger Adası’nda veba salgını baş gösterince Sultan Abdülhamit önce Sağlık Başmüfettişi kimyager Bonkowski Paşa’yı, onun arkasından da genç ve başarılı Doktor Nuri’yi salgını durdurması için adaya gönderir. Padişah kısa bir süre önce genç doktoru, sarayda hapis hayatı yaşattığı ağabeyi önceki padişah V. Murat’ın kızı Pakize Sultan ile evlendirmiştir ve Pakize Sultan da bu yolculukta kocasına eşlik etmektedir. Adada ise genç ve milliyetçi Osmanlı subayı Kolağası Kâmil, onun âşık olduğu adalı Zeynep ve her şeye yetişmeye çalışan Vali Sami Paşa ile güzel sevgilisi Marika vardır. Karantina yasaklarına itaat edilmesi için çaba harcayan bu insanların vebayla, adadaki geleneklerle ve sonunda birbirleriyle ve ölüm tehditleriyle savaşının ve yaşadıkları aşkların hikâyesidir Veba Geceleri.

“Pamuk yaşayan en büyük yazar.” -LE POINT, FRANSA
“Pamuk, en iyi kitaplarını Nobel’den sonra yazan eşsiz bir yazar.” -THE INDEPENDENT, İNGİLTERE
“O ne bir ideolog, ne bir siyasetçi, ne de bir gazeteci. Orhan Pamuk büyük bir romancı.” -THE NEW YORK TIMES, ABD
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, gerçekte var olmayan kurgusal Minger Adası ve ahalisi üzerinden Osmanlı İmparatorluğu’nun Veba karşısındaki tutumunu, komşu ya da uzak ülkelerin bu salgınla nasıl baş ettiklerini, ne gibi yöntemler uyguladıklarını anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

“Karantina, halka rağmen halkı eğitip, onlara kendi kendini koruma hünerini öğretme işidir.”  Sayfa 119

“İnsanların birbirleriyle ilişkileri zayıflamıştı, dostlukları ve yeni bir şeyler öğrenme, yeni söylentilere öfkelenme isteği de azalmıştı. Herkesin yeterince korkusu, yarası, telaşı vardı. Kimse komşusunun ölümüyle meşgul değildi.” Sayfa 452

Yıl 1901, yer Osmanlı’nın yirmi dokuzuncu vilayeti olan ve Akdeniz’de Girit ile Kıbrıs’ın arasında çok eski zamanlardan beri Minger halkının yaşadığı ve Mingerce’nin konuşulduğu tarihi Minger Adası’dır.
Minger adasında Veba salgını başlar. Minger'deki salgını için Sultan Abdülhamit tarafından adanın durumunu kontrol etmek üzere İzmir’deki salgını başarıyla durduran ve Sağlık Başmüfettişi olan kimyager Bonkowski Paşa’yı görevlendirilir.

Pakize Sultan ve eşi Doktor Nuri, Çin deki veba salgınında Müslümanlar ile konuşmak ve karantinaya ikna etmek için Aziziye gemisiyle Çin'e doğru yola çıkmışlardır. Pakize Sultan, padişah V. Murat'ın en küçük kızıdır. Babası tahttan indirildikten sonra bir saraya kapatılmışlardır. Evlilik çağına kadar da kapatıldıkları sarayda yaşamışlardır. Amcası Sultan Abdülhamid kendisini Doktor Nuri ile tanıştırarak evlenmesini sağlamıştır. Çin'e doğru yol aldıkları gemide eczacı ve aynı zamanda karantinadan iyi anlayan Bonkowski Paşa ve onun yardımcısı Doktor İlias'ı görürler. Bonkowski Paşa ile konuştuklarında Minger adasında veba salgını şüphesi olduğunu öğrenirler. Bonkowski Paşa ve yardımcısı Doktor İlias'ı Minger adasına bıraktıktan sonra gemi ile Çin yolculuğuna devam ederler.

Koruma amaçlı bir Osmanlı askeri olan Kolağası Kamil, Pakize Sultan ve eşi Doktor Nuri'nin yanında seyahat etmektedir. Sabah uyandıklarında Bonkowski Paşa'nın öldürüldüğünü ve veba salgınının gerçek olduğunu anlatan Sultan Abdülhamid'ten bir mektup alırlar. Bonkowski Paşa'nın gizemi çözülemeyen bir biçimde öldürülmesi sonucu daha önce tahttan indirilen Sultan Abdülhamit'in kardeşi V. Murat’ın kızı Pakize Sultan ve kocası Doktor Nuri'nin derhal Minger adasına gitmelerini istemektedir. 

Minger Adası'nın valisi olan Sami Paşa, Bonkowski Paşa'nın katili olarak bir tekke şeyhi olan Şeyh Hamdullahın üvey kardeşi olan Ramiz'i tutuklamıştır. Osmanlı'dan gelen bir telgrafla Ramiz'in idam kararı ertelenir. Veba salgın gittikçe daha çok yayılmakta, halk ise karantina kurallarına uymamaktadır. Minger halkı yurt dışına kaçmak için gemilere binmeye çalışır. Salgının kendi ülkelerine yayılmasını engellemek için Osmanlı'nın Mahmudiye isimli savaş gemisi ve başka iki ülkenin gemisi adayı abluka altına alıp giriş çıkışları yasaklamıştır. Vali Sami Paşa, Osmanlı'dan gelen telgraflar yüzünden karantina'yı tam olarak yönetemediğini düşünmektedir.

Minger Adası'nda halk karantina kurallarına değil de hoca ve şeyhlerin yazdığı muskalara inanması yüzünden Veba salgını durdurulamamaktadır. Valisi Sami Paşa Saray tarafından yalnız bırakılmıştır. Adada yalnızca durumu kötü olan Rumlar, Türkler ve gerçek Mingerliler kalmıştır.

Karantina Neferlerinin başına getirilen Kolağası Kamil, Ramiz'in eski sevgilisi olan Zeynep'e aşık olarak evlenmiştir. Kamil, bir sabah vali daha rahat karantina işlerini yürütebilsin diye postaneyi basarak, telgraf geliş gidişlerini durdurur. Böylece Osmanlı'dan emir almaz bir hale gelmiştir. Yine de karantina kurallarına uymayan halk yüzünden salgın hızla yayılmaktadır. Duruma kızan Osmanlı hükümeti Vali Sami Paşa'yı başka bir vilayete vali olarak atayarak yerine başka bir vali gönderir. Sami Paşa'nın ise Minger'den gitmeye niyeti yoktur. Sultan Abdülhamid kararında döner diye beklerken yeni Vali adaya gelir. Sami Paşa onları karantinaya alıp bekletirken Şeyh Hamdullah ve papaz efendiden birlikte karantina vaazı vermelerini ister. 

Bu sırada Ramiz, yeni valiyi kaçırarak vilayet binasını basar. Vali'nin adamları ile Ramiz'in adamları arasında çatışma çıkar. Ramiz ve adamları tutuklanarak idama mahkum edilir.

Kolağası Kamil eline yeni bir bayrak alarak imparatorluğa başkaldırıp adanın bağımsızlığını ilan eder ve artık Osmanlıya bağlı bir ada olmadıklarını söyler. Çatışma sırasında gönderilen yeni vali öldürülmüştür. Kamil liderliğinde yeni bir devlet gibi hareket etmeye başlarlar. 

Kamil'in eşi Zeynep hamiledir ve veba'ya yakalanır. Veba, Zeynep'ten de Cumhurreisi Kamil'e geçerek bir hafta arayla ikisinin de vefat etmesine neden olur. Kamil'in ölümü sonrası hapishane de isyan çıkar. Şeyh Hamdullah ve adamları yönetimi ele geçirir. Karantinayı tamamen kaldırarak 2 ay boyunca hüküm sürerler. 2 ay sürecinde her gün 50'yi aşkın ölü verirler, veba daha hızlı yayılmaya başlar.

Doktor Nuri ve Pakize Sultan odalarında hapsedilmiş, Vali Sami Paşa da idam edilmiştir. Şeyh Hamdullah vebaya yakalanınca 2 gün içerisinde ölür. Şeyh Hamdullah'ın adamları yönetimi Pakize Sultan ve Doktor Nuri'ye bırakırlar. Tamamen sokağa çıkma yasağı ilan eden Doktor Nuri, birkaç doktor ve Mazhar Efendi'nin de yardımlarıyla bu süreci çok iyi yönetmiştir. Sokağa çıkma yasağının çok iyi uygulaması etkisini gösterir ve bir süre sonra salgın durarak her şey eski haline dönmeye başlar.

O zamanlar kraliçe ilan edilen Pakize Sultan ve eşi Doktor Nuri, Mazhar Efendi tarafından bir süre sonra Çin'e gönderilirler. Bu hem Osmanlı hem de Minger adası tarafından verilen bir sürgündür. Çin de tam 25 yıl kaldıktan sonra Londra'ya gitmişlerdir. 

11 Eylül 2024 Çarşamba

Yaşamak (Yu Hua) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitanın Adı: Yaşamak

Kitabın Yazarı: Yu Hua

Kitap Hakkında Bilgi:

Yaşamak

Yazarının henüz ikinci romanı olmasına rağmen dünya çapında büyük bir kitleye ulaşan Yaşamak, Çin’in yakın geçmişindeki zorlu yaşam koşullarını tüm gerçekliğiyle ele alıyor. Yu Hua tarafından 1993 yılında kaleme alınan yapıt, Türk okurlarıyla buluştuğu 2016 yılından itibaren ülkemizde de büyük bir beğeni topluyor. Çevirmen Bahar Kılıç tarafından orijinal dilinden çevrilen eser, Yu Hua’nın sade ve akıcı anlatımının gücünü aslından ödün vermeden etkileyici bir şekilde yansıtıyor.

Konusu itibarıyla dönem hükümeti tarafından Çin’de yasaklanan Yaşamak, dünya çapında gördüğü ilgiden dolayı şimdiden modern klasikler arasında değerlendiriliyor. Romanın içten dili ve sıradan insanı kadrajına alan öyküsü, okurlarına kitaptan öte bir yaşanmışlık vadediyor. Yaşamak, başkahramanı Fugui’nin dokunaklı ve bir o kadar da merak uyandırıcı yaşam öyküsüne tanıklık etmeniz için sizi de sayfalarını aralamaya çağırıyor.

Kiminin Devrimi, Kiminin Felaketi

Yaşamak, Çin’de 1966-76 yılları arasında süren Kültür Devrimi’nin getirdiği toplumsal değişimleri konu ediniyor. Kitapta okurları diyalog halindeki iki farklı anlatıcı karşılıyor. Farklı köy ve kasabaları dolaşarak insanlarla sohbet eden asıl anlatıcı, günün birinde Fugui adındaki yaşlı bir köylüye rastlıyor. Ve güç bela tarlasını sürmeye çalışan bu ihtiyarın hikayesini dinlemek için onun yanına gidiyor.

Kültür Devrimi’nden önceki hayatında uçarı ve savurgan bir genç olduğunu söyleyen Fugui, yaşamının nasıl ters yüz olduğunu anlatmaya başlıyor. Babasının kendisine bıraktığı mirası kısa sürede hiç eden genç adam, ardından tüm yakınlarını sırasıyla kaybettiği sefil ve acı dolu yaşam öyküsünü aktarıyor. Ancak tüm bunlara rağmen, hayatın ona öğrettikleriyle bambaşka bir insana dönüştüğünü de ispatlıyor. Fugui’nin acılarla yoğrulan yaşamı ve şahit olduğu toplumsal değişimleri okuduğunuzda, ufkunuzdaki değişimi siz de fark edeceksiniz.

En Sevilen Kitaplara Hemen Şimdi Sahip Olun!

Üniversitede diş hekimliği eğitimi alan Yu Hua, edebiyata olan tutkusu ile yaşamının tüm seyrini değiştirdi ve Yaşamak gibi dev bir yapıtı dünyaya kazandırdı. James Joyce Edebiyat Ödülü de dahil pek çok prestijli ödüle layık görülen bu eseri kitaplığınıza eklemek için daha fazla beklemeyin! Yaşamak ve daha birçok değerli esere avantajlı fiyatlarla sahip olmak için “Roman” kategorisi, birbirinden cazip seçenekleriyle sizi bekliyor! (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, Çin’in yakın geçmişindeki zorlu yaşam koşullarını gerçekçi bir şekilde konu almaktadır.

Kitabın Özeti:

Kırsalda popüler halk şarkıları toplayan anlatıcı bir öküzle konuşan, saçları beyaz ve yüzü çamur kaplı yaşlı bir adam olan Xu Fugui ile karşılaşır. Fugui’ye yaklaştığında öküzünü çeşitli isimlerle çağırdığını duyar. Nedenini sorduğunda Fugui öküzün etrafta başka insanlar olduğunu düşünürse daha çok çalışacağını ve depresyona girmeyeceğini söyler. Fugui hayat hikayesini anlatmaya başlar.

Fugui, Çin’de varlıklı bir ailede doğmuştur. Xu ailesinin tek oğlu olarak hep rahat şartlarda yaşamıştır. Fugui’nin babası aile servetinin büyük bir kısmını kumarda ve hovardalıkta tüketmiştir. 

Fugui, aile servetini geri kazanacağını hatta daha da ileri götürüp atalarını gururlandıracağını söyler fakat zamanla kumara ve geneleve olan bağımlısı olarak eve uğramaz olmuştur. 

Fugui'nin eşi Jiazhen, şehirde büyümüş zengin bir ailenin kızıdır. Çok güzeldir ve çok iyi huyludur. Fugui’nin kötü alışkanlıklarına rağmen onu sevip ona güvenmeye devam eder. Jiazhen, kızları Fengxia’yı çok güzel yetiştirmiştir. Aynı zamanda Fugui'ye bir de erkek evlat vermek üzere hamiledir. 

Fugui, için beklenen son gelmiş ve ailesinin bütün servetini kumarda kaybetmiştir. Yıllardır yaşadıkları ev ve topraklarının hepsine el koyulur. Küçük bir barakaya yerleştirilirler. Artık yıllardır sahip oldukları topraklarda işçi gibi yaşamaya çalışırlar. 

Fugui’nin babası bu acıya daha fazla dayanamayarak yaşamını kaybeder. Jiazhen ise ailesi tarafından şehre götürülür. Fugui, yaşlı annesi ve küçük kızları Fengxia ile oldukça kötü bir halde yaşamlarını sürdürmeye çalışarak bir yıl kadar karın tokluğuna çalışırlar.

Fugui, kızı Fengxia’nın bir gün tarlada oynarken bir yere baktığını fark eder. Yerinden doğrulup kızının baktığı yöne baktığında güzelliğine güzellik katmış karısı Jiazhen'i kucağında bir bebekle görür. Karısı kucağında yeni doğan çocuğuyla artık eve dönmüştür. Youqing adını verdikleri erkek bebekleri ile aileleri daha da büyümüş ve eski mutlu günlere döneceklerine inançları artmıştır.

Bu sıralarda Çin’de de toplumsal ve siyasi yapı karmakarışıktır. Kültür devrimi ile yaşam herkes için farklı boyutlar alır. Toprak sahipleri ellerindeki toprakları halka vermek zorunda bırakılır. Xu ailesinin topraklarını kumarda kazanan Longer direnince ölüm cezasına çarptırılır. Longer, ölüme giderken kalabalıkta kendisini izleyenler arasında Fugui’yi fark eder. Longer, Fugui’nin gözlerinin içine bakıp "Senin yerine ben ölüyorum, Fugui" der. Fugui, bu cümleyi düşünür ve gerçekten de kumarda aile servetini kaybetmese belki de Longer'ın yerinde kendisinin olabileceğini düşünür.

Bu arada Fugui’nin annesinin hastalığı artar. Fugui doktor bulmak için kasabaya iner. Aynı zamanda Çin'de iç savaş sürmektedir. Fugui, orduya alınır ve çok büyük acı, ölüm ve katliamlara şahit olur. Savaş alanından bir şekilde sağ kurtulmayı başararak ailesine döner. Ailesi perişan haldedir. Fugui’nin annesi vefat eder ve babasının yanına gömülür.

Günler geçtikçe Fugui’nin oğlu Youqing büyür, akıllı, güçlü, kuvvetli bir çocuk olur. Kızı Fengxia ise Fugui savaştayken geçirdiği bir hastalık sonucu hem sağır hem de dilsiz olur. Youqing ve Fengxia tarla işlerinde aileye yardım ederler. Fugui ve Jiazhen, Youqing’in okumasını istemektedir. Böylece kızları Fengxia’yı bir ailenin yanına çalışmaya verirler. Youqing, ablasını geri istese de yokluğuna alışmaya çalışır. Ablasının yokluğunda beslediği kuzularına daha çok bağlanır. Bir gün Fengxia çıkıp geri gelir ve Fugui bir daha ailesini asla dağıtmamaya karar verir.

Yeni valinin karısı doğum sırasında çok kan kaybetmiştir. Okuldaki çocuklardan kan alınacağı duyurulur. Bir tek Youqing’in kanı uymaktadır. Doktor valinin karısını kurtarmak için Youqing’in neredeyse damarlarındaki bütün kanı alarak çocuğun ölümüne sebebiyet verir.

Fugui ve ailesi Youqing ölümü sonrasında hayata tutunmaya çalışır. Doktor Jiazhen’in kemik erimesi olduğunu çok yaşayamayacağını söyler. Jiazhen ise büyük bir dirençle hayata ailesi için tutunmaktadır.

Flexia’yı kafası yamuk Erxi ile evlendirirler. Erxi’nin maddi durumu iyidir. Hem Fugui ve Jiazhen’i hem de Flexia’yı el üstünde tutarak maddi yardım yapar. Erxi, Flexia’ya köylülerin gördükleri en görkemli düğünü yapmıştır. Flexia’nın hamilelik haberi ailede büyük bir coşkuyla karşılanır.

Flexia doğum sırasında hayatını kaybeder. Flexia’nın ölümünün ardından da Jiazhen hayatını kaybeder. Aileden geriye Fugui, Erxi ve küçük torun Kugen kalmıştır. Erxi oğluna çok bağlıdır fakat eşi Flexia’nın yokluğuna bi türlü alışamaz. 

Erxi, bir iş kazası geçirir ve yaşamını kaybeder. Fugui torununu yanına alarak yalnızca torunu için yaşamaya başlar. Torunu Kugen'in hastalandı bir gün onu tarlaya götürmez. Evde bıraktığı torununa. bir de fasulye verir. Fugui eve döndüğünde torununu boğulmuş olarak bulur.

Xu ailesinin kötü talihi, yaşlı öküzüyle birlikte tarlada çalışan ve yoldan geçen yolcuya hayat hikayesini anlatan Fugui hariç herkesi hayattan koparmıştır.

10 Eylül 2024 Salı

Elektromanyetik Top Nedir? Elektromanyetik Topta Türkiye İlk Üçte


Elektromanyetik Top Nedir? Elektromanyetik Topta Türkiye İlk Üçte

Dünya genelinde ABD, Japonya, Çin ve Hindistan gibi ülkeler elektromanyetik top teknolojileri üzerinde yoğun çalışmalar yürütüyor. Bu çalışmalar neticesinde alanda operasyonel hale gelen sistemlerin sayısı çok da değil. Türkiye, ŞAHİ 209, SAPAN ve TUFAN projeleriyle elektromanyetik top sistemlerini operasyonel hale getiren ABD ve Japonya'dan sonra dünyadaki üçüncü ülke konumuna gelmiştir. 

Savunma sanayi dergisi SAVTEK Dergi'nin ilk sayısı olan Eylül 2024 sayısında, Türkiye'nin savunma sanayiindeki yerli ve milli atılımlarının önemli bir göstergesi olan elektromanyetik top teknolojileri üzerine kapsamlı bir özel dosya yayımlandı.

SAVTEK Dergi'de yazanlara göre 2008 yılında elektromanyetik top teknolojileri üzerine çalışmalar başlatıldı. ŞAHİ 209, Blok 1 olarak adlandırılan ilk prototipiyle 1 megajul enerji kullanarak 300 gramlık mühimmatı 10-12 kilometre menzile ulaştırdı. ŞAHİ 209 Blok 2 ise menzil, güç ve operasyonel yetkinliklerini daha da artırarak 2021 yılında tamamen operasyonel hale geldi.

TÜBİTAK'ın 2014 yılında başlattığı SAPAN projesi, Türkiye'nin elektromanyetik top teknolojisinde önemli bir adım daha atmasını sağladı. 2016 yılında prototipi tamamlanan SAPAN, 2021 yılında yapılan testlerde 1.3 megajul enerji ile 1.000 gramlık mühimmatı 6 mach hızda ateşleyerek başarılı sonuçlar elde etti. ASELSAN'ın TUFAN projesi de bir diğer yerli atılım. 2014'te başlatılan ve 2017'de ilk kez IDEF Fuarı'nda tanıtılan TUFAN, ses hızının 9 katına ulaşarak 300+ km menzile sahip bir sistem olarak büyük başarı gösterdi.



TÜBİTAK'ın 2014 yılında başlattığı SAPAN projesi, Türkiye'nin elektromanyetik top teknolojisinde önemli bir adım daha atmasını sağladı. 2016 yılında prototipi tamamlanan SAPAN, 2021 yılında yapılan testlerde 1.3 megajul enerji ile 1.000 gramlık mühimmatı 6 mach hızda ateşleyerek başarılı sonuçlar elde etti. ASELSAN'ın TUFAN projesi de bir diğer yerli atılım. 2014'te başlatılan ve 2017'de ilk kez IDEF Fuarı'nda tanıtılan TUFAN, ses hızının 9 katına ulaşarak 300+ km menzile sahip bir sistem olarak büyük başarı gösterdi.

7 Eylül 2024 Cumartesi

Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı (Hatice Kübra Tongar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi



Kitabın Adı: Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı

Kitabın Yazarı: Hatice Kübra Tongar

Kitap Hakkında Bilgi:

Yatırköy İlkokulu’nda… Ve Yatırköy Mahallesi’nde…Okulda öğrenciler ve öğretmenler… Evlerde babalar ve anneler… Herkes ama herkes çok sıkkın, bıkkın ve gergindi! Peki, tüm bu kötü duyguların nedeni neydi?

Uzman Psikolog Hatice Kübra Tongar, çocukları ve yetişkinleri çepeçevre kuşatan sıkıntının gerçek nedenini anlatıyor! Bu hikâyeyi okuyan herkes sıkıntıdan kurtuluyor,kıkır kıkır kırkırdıyor!

Bu Kitap Neden Okunmalı?

Çocukların Modern Dünyadaki Hâllerini Yansıtır: Günümüz çocuklarının teknoloji bağımlılığı ve bunun getirdiği sosyal izolasyonu eğlenceli ve düşündürücü bir şekilde ele alır. Bu sayede, çocukların kendi durumlarını sorgulamalarına ve bu bağımlılıktan kurtulmalarına yardımcı olur.

Geleneksel Oyunların Yeniden Keşfi: Çocukların geleneksel oyunlarla yeniden tanışmalarını sağlar. Beştaş, yakan top, körebe gibi oyunlar, çocukların fiziksel aktivitelere yönelmelerini ve sosyal becerilerini geliştirmelerini teşvik eder.

Aile İlişkilerini Güçlendirir: Teknolojinin aile ilişkilerini nasıl zayıflattığını ve bu ilişkileri yeniden nasıl güçlendirebileceğinizi anlatır. Ailelerin çocuklarıyla daha kaliteli zaman geçirmesinin yollarını göstererek, aile içi iletişimin ve bağların kuvvetlenmesine katkıda bulunur.

Toplumsal Mesajlar Verir: Teknolojinin kontrolsüz kullanımının toplumsal etkilerini mizahi bir dille ele alarak hem çocuklara hem de yetişkinlere farkındalık kazandırır. Teknolojiyi bilinçli ve dengeli kullanmanın önemini vurgular.

Çocuklar İçin İlham Verici: Çocukların kendi başlarına çözüm bulma ve üretici düşünme yetilerini teşvik eder. Okurlar, karakterlerin yaşadıkları zorluklarla nasıl başa çıktıklarını görerek, kendi hayatlarında da bu yaklaşımları uygulamaya cesaret ederle

Kitabın Konusu:

 Kitap, çocukların enerjik, meraklı ve hayal gücüyle dolu dünyalarına keyifli bir kapı aralayan okul, öğretmen ve öğrenciler arasında geçenleri anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Yatırköy İlkokulu’nun neşesiz, bezgin öğrencileri ve onların hayatına ansızın giren Serdar Öğretmen’in etkileyici öyküsü, yazarın güçlü kalemiyle okurlarını hem eğlendiriyor hem de düşündürüyor.

Kitap, modern teknolojinin ve sosyal medya alışkanlıklarının çocukların hayatındaki yerini eğlenceli bir dille ele alıyor. Teknolojik cihazların bir yatırın etkisi altında kalmış gibi gösterilmesi, hem çocukların hem de yetişkinlerin yaşadığı kopukluğu mizahi bir şekilde gözler önüne seriyor. Serdar Öğretmen’in bu durumu fark edip özgün bir planla öğrencilerini tekrar oyuna ve hayata döndürmesi, kitabın merkezinde yer alan mesajı güçlendiriyor: Teknoloji hayatımızda önemli bir yer tutsa da, gerçek bağlar ve paylaşımlar hiçbir zaman onun yerini tutamaz.

Samimi ve gerçekçi bir dille bu hikâyeyi ele alan yazar, çocukların doğrudan yaşayarak öğrenmesini ve birlikte oyun oynarken sosyalleşmesini ön plana çıkarıyor. Özellikle geleneksel oyunların tekrar hatırlatılması ve ailelerin de bu sürece dâhil edilmesi, hikâyeye nostaljik ve sıcak bir dokunuş katıyor. Serdar Öğretmen’in çocuklar ve velilerle kurduğu bağ, günümüz öğretmen-öğrenci ilişkilerine dair de önemli ipuçları veriyor.

“Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı”, mizahi unsurlar, canlı karakterler ve akıcı anlatımıyla hem çocuklara hem de ebeveynlere hitap eden, öğretici olduğu kadar eğlendirici bir eser. Yatırköy İlkokulu’nun serüvenine tanık olmak, okurların da kendi hayatlarındaki teknolojik alışkanlıkları gözden geçirmesine vesile olabilir. Zira “Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı”, sadece çocuklara değil, yetişkinlere de çok şey söylüyor. Teknolojinin hayatımızdaki yerini sorgulatırken, gerçek bağların, paylaşılan anların ve birlikte olmanın ne kadar değerli olduğunu hatırlatıyor

3 Eylül 2024 Salı

Türkiye'nin En Büyük Rüzgar Enerji Santrali Kuruluyor - Kanat Uzunluğu 90 Metre



Türkiye'nin En Büyük Rüzgar Enerji Santrali Kuruluyor - Kanat Uzunluğu 90 Metre

Türkiye’nin yerli ve yenilenebilir enerji üretimi yapan Cengiz Enerji tarafından Çerkeş santraline toplam 32,6 MW kurulu güce sahip rüzgar türbinleri eklenecek.

Almanya’nın en büyük ikinci bankası olan DZ Bank’tan Çerkeş Rüzgar Enerji Santrali projesi için 20 milyon dolarlık yeşil finansman sağlanacak. Yeşil kredi çevresel etki ve sürdürülebilirlik yönünden belirli kriter ve taahhütleri yerine getiren şirketlere verilmektedir. 

Yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimiyle bölgenin enerji ihtiyacını karşılama ve karbon ayak izini azaltma konusunda önemli bir rol üstlenecek proje büyük heyecan uyandırdı.

Kapasite artırma projesiyle Çerkeş Rüzgar Enerji Santrali’nin kurulu gücü 32,6 MW’lık artışla 82,6 MW’a çıkacak. Her biri 7,2 MW kurulu güce sahip rüzgar türbinlerinden meydana gelecek santral, 183 metre rotor çapı ve 90 metre kanat uzunluğu ile bu alanda Türkiye’nin en büyüğü olacak. 

Yıllık yaklaşık 54 bin ton karbondioksit salımını engelleyecek projenin önümüzdeki yıl tamamlanması planlanıyor.

1 Eylül 2024 Pazar

Söyleme Bilmesinler (Şermin Yaşar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi



Kitabın Adı: Söyleme Bilmesinler

Kitabın Yazarı: Şermin Yaşar

Kitap Hakkında Bilgi:

“Yalansızız artık. Hâlâ birkaç sırrımız var. Ama yalansızız.”

Evlenip aynı çatı altında yaşıyorlar diye karı koca olur mu insanlar?
Aynı ana babadan oldular diye birbirlerine sahiden kardeş olur mu çocuklar?
Yıllar kalbini dağlasa da içlerindeki o kor söner mi âşıkların?
Her şeyi aşikâr olanların sakladıkları sırlar daha mı çoktur?

Şermin Yaşar, Söyleme Bilmesinler’de, kalabalık bir ailenin ilk bakışta sıkı örülmüş gibi görünen nakışlarını ilmek ilmek çözüyor. Hem de roman kahramanlarına ayrı ayrı söz hakkı vererek yapıyor bunu. “Herkesin hikâyesini dinledin. Haydi, şimdi sen anlat: Aslında ne oldu, nasıl oldu?” diyor adeta. Karakterleri konuştukça çözülen bir sırlar yumağı, Söyleme Bilmesinler. Yumak çözüldükçe iplerin uçları nerelerden çıkmıyor ki…

Aile bağları nasıl düğümler atar insanların yazgısına? Anne babaların, çocukların omuzlarına yükledikleri onlara neler yapar? Hayatlarımıza vicdan azabı gibi oturanlar bir gün yerinden kalkar mı? Yanı başınızdaki o sıradan evlerde aslında neler yaşanır? Romanda bunların cevaplarını okurken acı bir gülümseme, hatta katran karası bir gülümseme belirecek yüzünüzde. Yazar, avuç içlerinden yazgılarını okumuyor insanlarının; kalplerinin kıvrımlarındaki sırları cesaretle döküyor kâğıda. Gülümsemenin acı yanını bilenler, göründüğü gibi olmayanla ve bir şeyin iç yüzüyle hesaplaşmaya cesareti olanlar için...

Prof. Dr. Mustafa Kurt

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, kalabalık bie ailede yaşananları ailede yaşayan her ferde teker teker anlatırarak aile içi yaşananları ve sırları anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Kazım Bey, Mürüvvet Hanım ailemizin anne ve babasıdır. Diğer kahramanlarımız ise evin çocukları Emin, Ethem ve Ekrem ile ailenin gelinleri Hülya, Nurten ve Sevgi'dir. Çocuklar hayatlarının anne babalarının gölgeleriyle şekillendiğine ve anne babalarından dolayı hayatlarının karardığına inmaktadırlar. 

Emin ailenin tek okumuş ve öğretmen olan ferdidir ve annesinin göz bebeği olarak büyür. Üniversiteden tanıdığı Çiğdem adında bir sevdiği vardır. Evlilik çağı geldiğinde Çiğdem yerine annesinin köyden bulduğu Hülya ile evlenmek zorunda kalır. Emin öğretmenlikten emekliye ayrılınca kendine bir emlakçı dükkanı açar. Annesinin vefatından sonra yalnız kalan babasına bakmaya başlar.

Emi diğer kardeşlerinin bencil olduğunu, babasına sadece onun baktığını düşünmektedir. Kardeşlerinin çektiği zorlukları bilmediklerini düşünür. Emin'in karısı Hülya aksi bir kadındır. Hülya sigara da içiyordur. Emin karısı Hülya'yı sevmese de ondan boşanmaz. Hülya babasıyla ilgilendiğinden boşanırsa babasına tek başına bakamayacağını düşünmektedir. 

Bir gün Çiğdem’den Emin'e bir mektup gelir. Emin yıllarca Çiğdem’le mektuplaşır. Hastalanıp ölüm korkusu içine düşünce mektupların başkasının eline geçmesinden korkup kardeşi Ethem’i çağırır. Ethem’e mektuplardan bahseder ve ‘Ben öldüğümde ister yak ister sakla ancak sakın okuma’ der. 

Ethem evin pek de sevilmeyen ortanca çocuğudur. Ethem, annesinin sevmediği babasının da sevmekten korktuğu çocuktur. Ethem askere gitmeden önce annesi onu da gittiği hocanın kardeşinin kızı Nurten’le evlendirir. Nurten'in bir ayağı aksaktır. Hayatını dinine ve imanına adamış bir kadındır. Ethem karısının dindarlığı karşısında öyle sıkılıp bunalır ki ne karısını kadın gibi görür ne de evini ev gibi hisseder.

Küçük kardeş Ekrem de Ethem kadar olmasa da sevilmeyen bir çocuktur. Abileri gibi annesi tarafından istemediği biri ile aniden evlendirilmemek için yeni tanıştığı Sevgi’yi kaçmaya ikna eder. Aileler razı geldiğinde evlenirler ancak bir türlü birlikte olamazlar. Sevgi birlikte olmaktan korkar haliyle çocukları da olamaz ancak onlar çocuklarının olmadığını söyleyerek yalan söylerler. Ekrem bu durumdan sıkılıp boşanmak istediğinde Sevgi bunu kabul etmeyerek başka kadınlarla görüşmesine müsaade eder. 

Ekrem içgüveysi olduğu evliliğinde defalarca başka kadınlarla beraber olur. Ekrem bir keresinde yengesi Hülya’ya yakalanır. Hülya durumu abileri Ethem ile Emin’in konuştuğu günde gidip onlara anlatır. Ethem her iki kardeşinin de karılarını aldattığını ve sıkıntılarına çözüm olarak başka yollar bulduklarını fark eder. 

Kardeşler her hafta bir ailede geleneksel olarak yemek yemektedirler. Geleneksel yemek verme sırası Ethem’dedir. Akşam yemek vakti geldiğinde babaları Kazım Bey eşliğinde yemeklerini yerler. Muhafazakar ve dini bütün olan Nurten eltisi Sevgi’ye çocuğu olsun diye götürdüğü türbenin faydasını gören kadınların hikayelerini anlatmaya başlar. O esnada anlattığı hikaye uyuklayan Kazım Bey’in kulağına gelir. Olayı yanlış anlayan Kazım bey yıllardır sakladığı sırrı ifşa etmek durumunda kalır. Bu sır üç kardeşe de Nurten’e de büyük bir şok etkisi yaratır. 

Kardeşler oradan ayrılıp evlerine dönerler. O gece herkes eve döndüğünde Ethem ve Nurten birbirlerinin yaralarını ilk defa karı koca gibi beraber sarar. Sabah olduğunda Kazım Bey’in öldüğü haberi gelir.

İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı

Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...