Konu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Konu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2025 Çarşamba

Yere Yakın Yıldızlara Uzak (Emine Tavuz) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Yere Yakın Yıldızlara Uzak

Kitabın Yazarı: Emine Tavuz

Kitap Hakkında Bilgi:

“Her kalp atışının bir hikâyesi vardı.”

Bestegül her sabah yaptığı gibi, o sabah da okula gitmek için evden ayrıldığında, kaderinin on üç diğer insanla birleşeceğini henüz bilmiyordu. O sabah metroya bindi ve son durağa kadar seyahat etti fakat son duraktan çıkamadı. Onunla beraber diğer on üç kişide metro istasyonunda mahsur kaldı ve o an ortak hikâyelerinin ilk kalp atışı kulakları sağır etmeye başladı.

Enkaz altında mücadele etmeleri gereken şeyler vardı.

Açlık, susuzluk, özlem, keder, hüzün, ölüm...

Kalpleri korkuyla çarparken ansızın aralarından biri öldü ve diğerleri de ilginç sebeplerle onu bir bir takip etti. Tüm bu ölümler kalplerinde ve beyinlerinde derin izler bırakırken, yapabildikleri tek şey enkaz altından kurtarılmayı beklemek oldu.

Şimdi birimiz buradan çıkacak, kurtulacak. Çekildiğimiz fotoğrafları alıp bir çerçeveye koyacak, çerçeveyi bir duvara asacak, geçip karşısına bizi izleyecek. Zaman o anda donacak. Şimdi birimiz sağ kalacak ama solu ölmüş olacak. Birimiz, birimizin duvarına asılmış bir çerçevenin içinde yaşlanacağız. Birimiz için şarkı bitecek, fakat her ikimiz de dans etmeyi bırakacağız.

Anlıyor musun?
Anlamıyorsun.
Çünkü beni duymayı bıraktın.
Zaten, ben de konuşmayı... (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, bir kaza sonrası enkaz altında kalan kişilerin yaşadıkları zorlukları ve iki genç arasındaki duygusal yakınlaşmayı anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Bestegül 16 yaşında bir kız çocuğudur. Hayatında büyük beklentileri olmayan, içine kapanık bir kişiliği vardır. Ailesiyle beraber İstabul'da yaşamaktadırlar.

Bestegül okula gitmek için metroya biner. Her şey olağan görünmektedir. Birden metro tünelinde meydana gelen bir kaza sonucu metro vagonu enkaz altında kalır. Bestegül’ün de aralarında bulunduğu 14 kişi tünel enkazında mahsur kalır.

Hayatta kalan 14 kişi, farklı yaşlardan ve mesleklerden kişilerdir. Yaşlı bir adam olan İhsan Amca, emekli bir öğretmendir. Genç bir hemşire olan Zeynep, mesleği icabı yaralılara yardım etmeye çalışır. Oğuz ise bir üniversite öğrencisidir.

Kazanın ilk saatlerinde herkes panik içindedir. Zaman ilerledikçe açlık, susuzluk ve oksijen azlığı gibi zorluklar baş gösterir. Kurtarma ekiplerinin sesleri duyulmaya başlar. Enkazın derinliği ve çeşitli zorluklar nedeniyle yardım bir türlü ulaşamaz.

Zaman ilerledikçe bazı kişiler bu duruma daynamaz. İlk ölen kişi kalp rahatsızlığı olan bir iş adamıdır. Bu ölüm kazazedeler arasında korkuya neden olur. Sonrasında yaralı bir kadın kan kaybından ölür. Her ölüm geride kalanlarda farklı duygular uyandırır. Kimi yaşadıklarına isyan eder, kimi dua eder, kimi ise sessizce ağlar.

Bestegül, bu süreçte hem kendi korkularıyla yüzleşirken Oğuz’la da yakınlaşır. Oğuz, 19 yaşında, sakin ve düşünceli bir gençtir. Bestegül’ün en büyük destekçisi Oğuz olur. Birlikte sohbet ederek birbirlerine hayallerinden bahsederler.

Zaman ilerledikçe kazazedeler birer birer azalır. İhsan Amca, torununun adını sayıklayarak ölür. Zeynep, bir yaralıyı kurtarmaya çalışırken kendi yarasını ihmal eder ve yaşamını yitirir. Oğuz, enkazın bir yerinde sıkışan bir çocuğu kurtarmaya çalışırken üzerine düşen bir beton parçası yüzünden ağır yaralanır ve Bestegül’ün kollarında ölür.

Kurtarma ekipleri bir süre sonra enkaza ulaşır. Kazadan sadece Bestegül, bir lise öğrencisi olan Mert ve orta yaşlı bir kadın olan Ayşe kurtulur.

Yıldızlara Yakın (Metin Özdamarlar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Yıldızlara Yakın

Kitabın Yazarı: Metin Özdamarlar

Kitap Hakkında Bilgi:

Zor koşullarda büyüyen Mustafa, hayallerinin peşinden gittiği zorlu yolculukta yolunu aydınlatan yıldızlardan ilham alır. Bu yıldızlar kimi zaman bir kaplumbağalı anahtarlık olarak çıkar karşısına, kimi zaman bir komşu, bir manav, bir dost...
Yolunun üstünde parıldayarak duran bu yıldızların isimlerini küçük mavi defterine tek tek not almaya karar verir. Böylece zamanı geldiğinde onların varlığını takdir edebilecektir.
Artık nihayet büyüdüğünde parlama sırası ona gelir!
Acaba o kimlerin hayatındaki yıldız olacak, kimlerin yolunu aydınlatacak?
Yıldızlara Yakın, iyiliğin, emeğin, dayanışmanın sesinin yükseldiği, göğsünüzde bir Kutup Yıldızı gibi taşıyacağınız, unutulmaz bir roman… (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, bir çocuğun hayatında başarıya ulaşırken azmini, kendisine yardımcı olan insanlara karşı vefa ve sevgisini anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Kitabın ana karakteri Mustafa babasını kaybetmiş bir çocuktur. Mustafa maddi durumu iyi olmayan bir ailede büyümektedir.

Mustafa azim ve umutla hayata tutunmaya çalışır. Mustafa'nın yaralı kalbine ilk dokunan bir öğretmenidir. Mustafa başarıya giden yolda hayatına dokunan kendisine yol göstermiş ve iyiliği dokunan insanları yıldızlar olarak nitelemektedir.

Mustafa'nın hayatında bir ev sahibi, bir berber, bir tamirci tanıdığı tanımadığı birçok insandan oluşan ve onu hayallerine ulaştıran kişiler onun için birer yıldız oluyor.

Mustafa okumak için Ankara'ya okumaya gelir ve karşılaştığı iyi insanları anlatır.

Mustafa, kendisine yardımcı olan yıldızların da katkısıyla hayallerine ulaşarak Yapay Zeka Mühendisi olur ve kendisine ihtiyacı olan kişilere yardımcı olacak bir yıldıza dönüşür.

2 Kasım 2025 Pazar

Altı Harfli Bir Tatlı (Şermin Yaşar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Altı Harfli Bir Tatlı

Kitabın Yazarı: Şermin Yaşar

Kitap Hakkında Bilgi:

“Ben istiyorum ki meşguliyetim olsun. Elimde bir işim olsun. Bekleyecek bir şeylerim olsun... Telefonun başında çocukların aramasını bekleyeyim, pencerenin kenarında çocukların, torunların bana uğramasını bekleyeyim, ağaç yapraklansın diye bekleyeyim, salatalıklar çiçek açsın diye bekleyeyim, domates kızarsın diye bekleyeyim. Öyle şeyler... Zaman kolay geçsin istiyorum ben. Başka derdim yok. Ölüm kapımı çalana kadar bir şeyler oyalasın
işte beni.”

Selime Teyze’nin hikâyesi, çocuklarının dünyasında yer bulamayan ve onların gözünde yok gibi var olmayı reddeden bir annenin hikâyesi.

Selime, bir gün hiç beklenmedik bir anda kaybolur. Gönülsüz ama planlı bir kaçıştır bu. Bildiği bütün hayatı geride bırakıp bir köyün sessizliğine sığınır. Kimseye haber vermeden, ardında iz bırakmadan. Bulunmayı bekler.
Ama hayat, beklenmedik bir misafirle –Meltem’le– karşılaştırır onu.
Biri annesiz büyümenin, diğeri evlatsız yaşlanmanın derdini anlatır.

İki hayat, iki kayboluş, iki yara aynı evde buluşur.

Bu roman, yaşlıların yok sayıldığı, insanın yalnız bırakıldığı, herkesin ancak kendine yetebildiği, en yakınlarına bile derman olamadığı bir çağın hikâyesi. (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap yalnızlığı seçmiş yaşlı bir kadın ile annesiz büyümüş genç bir kadın biaraya gelmesini konu edinmiştir.

Kitabın Özeti:

Selime Teyze'nin eşi vefat etmiştir. Çocukları ise farklı şehirlerde yaşamaktadır. Selime Teyze yaşlılığıyla yüzleşmeye çalışan yalnız bir kadındır.

Selime Teyze, çocuklarının hayatında yok gibi var olmayı istemez. Bir gün yaşadığı yerden ayrılmaya karar verir. Çok istemese de yalnızlığın verdiği hüzünle bir köye yerleşir. Köyün sessizliğine sığınarak belki de bulunmayı beklemeye başlar.

Meltem, Selime Teyze'nin geldiği köyde yaşamaktadır. Meltem, annesiz büyümüştür. Babası başka bir kadınla evlenmiştir. Meltem, evlenmiş ve eşinden ayrılmış genç bir kadındır.

Meltem, annesizliğin verdiği hüzün ve kendisini hiç bir yere ait hissedememe travmasıyla hayatına devam etmektedir. Kendisini kimse tarafından sevilmeyen ve istenmeyen biri olarak görmektedir.

Selime Teyze ve Meltem aralarındaki yaş farkına rağmen yalnız iki insan olarak aynı evde buluşur. İkisinin de farklı yanızlıkları vardır. Aynı evde birbirlerinin farklı yalnızlıklarını paylaşırlar.

Yaşlılığın yok sayıldığı günümüzde yalnız kalmanın ve kendi kendine yetebilmenin hikayesi kitapta yaşanmaktadır.

Kitaptan Alıntılar:

Aynı evi paylaşan, hiç konuşmadan, kavga etmeden, birbirine dokunmadan seneler geçiren insanların geçimi de geçimsizlik değil mi? Çiçeği ha bir günde koparıp atmışsın kökünden, ha yavaş yavaş solmasına izin vermişsin..

Kendi kendime ne çok şey yapıyordum... Hâlâ da yapıyorum. Her şeyi kendi kendime yapa yapa sonunda yiyip bitirdim kendimi...

İnsan sanıyor ki kıyamet bir kerede kopacak. Belki herkesin kıyameti ayrı ayrı kopuyordur.

Hiçbir şey birdenbire olmuyor; her şeyin bir evveliyatı var.

27 Ekim 2025 Pazartesi

Kınalı Serçe (Şermin Yaşar - İlber Ortaylı) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Kınalı Serçe

Kitabın Yazarı: Şermin Yaşar - İlber Ortaylı

Kitap Hakkında Bilgi:

Diyarın birinde göğsü kınalı bir serçe varmış. Ne zaman gök gürlese yere yatar ve ayaklarını gökyüzüne doğru kaldırırmış. Bir değil, iki değil, üç değil… Bir gün göğsü kınalı serçeye sormuşlar, “Neden böyle yaparsın?” diye;

1840’lı yılların Topkapı Sarayı’nda on yaşından gün almış, dokuzunda bir şamaroğlanı vardı. Lala, şehzade yerine ona kızardı, şehzade yerine onu uyarırdı, hata yaptığında şehzade yerine onu azarlardı. Herkes bir kınalı serçeden bahsederdi ona… Saraydakiler arasında gizli bir dil, sadece bilenlerin bildiği bir şifre gibiydi “Kınalı Serçe.” Kimdi, neredeydi, nereye uçar, nereye konar, nerede yaşardı? Tam yüz beş yaşına kadar onun hikâyesini aradı bizim şamaroğlanı sarayda… Eh hadi iyi haber verelim, buldu sonunda.

Çocuk edebiyatımızın üretken ve sevilen yazarlarından Şermin Yaşar, bu kez bizi Topkapı Sarayı’nda bir gezintiye çıkarıyor. Saray adetlerini, işgal yıllarını, değişen toplumu ve yeniden yeşeren ümidi bu kez bir şamaroğlanının gözünden anlatıyor. Kahkaha ve hüznü bir araya getiren bu tarihi yolculuk, Türk tarihçiliğinin büyük ismi İlber Ortaylı’nın verdiği bilgilerle zenginleşiyor. (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, Osmanlı'nın son zamanlarından cumhuriyete geçiş dönemine kadar olan süreyi çocuklarda tarih bilinci oluşturarak anlatmaktdır.

Kitabın Özeti:

Kitap, sarayda yaşayan bir şamaroğlanının ağzından 1840'lı yıllardan başlayıp 1935 yılına kadar saray ve ülke hayatını anlatıyor.

Şehzadenin lalasının evlatlığı dokuz yaşlarında bir şamaroğlanıdır. Lala eğitim verdiği şehzadeye kızması gerektiğinde şamaroğlanına kızmaktadır. Zaten bu nedenle kendisine şamaroğlanı denilmektedir.

Şamaroğlanı doğduğundan beri sarayda yaşamaktadır. Bu nedenle sarayda çalışan herkesi tanımaktadır. Ayrıca herkes tarafından da sevilmektedir. Şamaroğlanı sarayın neredeyse her yerine girip herkesle konuşabilmektedir.

Şamaroğlanı yıllar içinde büyürken sarayla ilgili birçok şey öğrenir. 1840'lı yıllardan 1935 yılına kadar olan dönemde Osmanlı'dan cumhuriyete geçiş dönemi şamaroğlanın hayat hikayesini oluşturur.

Şamaroğlanı saf bir çocuktur. Sarayın kuralları ona bir oyun gibi görünür. Zamanla bu kuralların hayatın ta kendisi olduğunu anlar. Bir gün, gök gürlediğinde yere yatıp ayaklarını havaya kaldıran bir serçeden bahsedilir. Kınalı Serçe...

Şamaroğlanı yıllar geçtikçe, sarayın içindeki hiyerarşiyi, gizli konuşmaları ve derin sessizlikleri çözmeye başlar. Kınalı Serçe'nin bir kuş değil, bir insan, bir anı, belki de bir milletin ruhu olduğunu sezmeye başlar.

İşgal yıllarında sarayın yalnızlığına tanık olur, değişen dünyayı anlamlandırmaya çalışır ve tüm bu karmaşanın içinde kendi kimliğini arar.

Sarayda herkesin bir yeri vardır. Lala emreder, sehzade hükmeder, hizmetkârlar koşturur. Şamaroğlanı ise kimsenin fark etmediği, ama her şeyi gören bir gölge gibidir. Bu görünmezlik, ona hem yük hem de özgürlük verir. 105 yaşına geldiğinde yalnızca sarayın değil, bir ulusun öyküsünü kendinde görür. İşgalin acısı, özgürlüğün sevinci, eski ile yeninin çarpışması.

Kitaptan Alıntı:

"Evin babası padişah gibiydi, evin annesi valide sultandı adeta... Ben bir tek biz sarayda yaşıyoruz sanıyordum, meğer herkesin evi kendine saraymış."

Robonlar 2 - Bir Hayal Operasyonu (Mert Arık) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Robonlar 2 - Bir Hayal Operasyonu

Kitabın Yazarı: Mert Arık

Kitap Hakkında Bilgi:

Ödüllü yazar Mert Arık’ın kaleminden yine heyecan dolu bir macera!
Şarj azalıyor, zaman daralıyor ve Robonat Bahçesi’nde kurtarılmayı bekleyen onlarca Robon seni bekliyor!
Hurdalıkta başlayan serüven, sinema robonu Filmo’yla muhteşem bir hayal operasyonuna dönüşüyor! Robon, Ebro, Külüstür, Çırpıcı, Kıtır Kıtır ve sevimli minik ayıcığımız Tokyo’nun yanına efsane futbolcu Messo, rengârenk ipleriyle Örgü, mis kokulu çiçekleriyle Bahço ve bol köpüklü Latte de katılıyor.
İddia ediyoruz! Bu kitabı okurken hayallerinizi şarj edeceksiniz!
Haydi! Bataryanı kap ve gel! Muhteşem bir macera seni bekliyor! (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, teknoloji, yapay zekâ ve dijital bilinç gibi güncel kavramları çocuk seviyesine uygun şekilde ele alarak empati, dostluk ve kendini ifade etmek gibi önemli konuları anlatmaktadır.

Kitap, dostluk, cesaret, özgürlük ve kimlik gibi temaları işlerken, aynı zamanda hayal gücünün gücünü ve birlikte hareket etmenin önemini vurgular.

Kitabın Özeti:

Robonatbahçesi hayal kuran birbirinden yetenekli yüzlerce robon ile doludur. Robon ve arkadaşları Ebro, Külüstür, Çırpıcı, Kıtır Kıtır ve Tokyo, Robonat Bahçesi'nde kurtarılmayı bekleyen diğer robotları bulmak için harekete geçerler.

Ancak ekibin hazırlandığı bu görev, beklediklerinden çok daha zordur. Zamanları daralmaktadır ve karşılaştıkları engeller, onları hem fiziksel hem de duygusal olarak sınayacaktır.

Kitapta Öne Çıkan Temalar:

Hayal Gücü ve Yaratıcılık:
Kitap, hayal gücünün sınırlarını zorlayarak, robotların ve insanların birlikte daha iyi bir dünya kurabileceğini gösterir.

Dostluk ve Dayanışma: Robon ve arkadaşları, zorluklarla başa çıkarken birbirlerine olan güven ve destekleriyle güç bulurlar.

Özgürlük ve Kimlik: Robotların benliklerini bulma ve özgürlüklerini kazanma mücadelesi, insanlık durumu ve etik sorulara dair derinlemesine bir sorgulama yapılmaktadır.

Anne Terliği (Anıl Basılı) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Anne Terliği

Kitabın Yazarı: Anıl Basılı

Kitap Hakkında Bilgi:

İYİLİK EDEN İYİLİK BULUR.
Sirkenaz, Somurtkan Hala, Leyla, Helva, Süheyla, Uyanık, Bitirim ve en uzağa hatta uzaya fırlatılan Anne Terliği Ödülü…
Çok eski bir anne sözüne göz kırpacak şekilde, “Her yer her yerde!” tarzında bir hikâye. Geçmişe takılarak sökükler içinde kalan anıları gelecek ile dokuma zamanı!
Anıl Basılı’nın karalamaları ve Eda Ertekin Toksöz’ün renkleriyle hayat bulan Anne Terliği, uzakta aradıklarımızın bazen en yakınımızda olduğunu bizlere hatırlatıyor.
Umudun gürleştirdiği, desteğin güçlendirdiği kalpten çiçeklere…(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, bir mahalle ortamında çocukların gözünden iyiliğin bulaşıcı olduğunu, küçük adımlarla büyük değişimler ortaya çıkabileceğini anlatıyor.

Kitabın Özeti:

Kitapta aşağıda görüldüğü gibi her biri tanıdık anne sözlerinden oluşan 10 bölümden meydana gelmektedir.

1- Çok Yakından Bakma Gözlerin Bozulacak
2- Evde Yapsam Yemezsin
3- Nereye Koyduysan Oradadır
4- Akşam Yatmak Bilmez Sabah Kalkmak
5- Halası Kılıklı
6- Terlik Giyin Ayağına Üşüteceksin
7- İçine Atlet Giymezsen Böyle Olur
8- Bak Komşunun Çocuklarına
9- Hep Bilgisayar Başına Oturmaktan Oluyor Bunlar
10- İyilik Eden İyilik Bulur

Kahramanlarımız Leyla, Helva, Süheyla ve Sirkenaz’ın köpeği Bitirim'dir. Sirkenaz 60, Leyla 58, Helva 55 ve Süheyla 53 yaşındadır. Otuz yıldır Turşuhan Sokağında yaşayamaktadırla. Uyanık yani Hürdeniz lise birinci sınıftadır.

Leyla, Helva ve Süheyla kardeşler; arkadaşları Sirkenaz’ın evindeki gizli odanın kapısındadırlar. Sirkenaz’la uzun yıllardır arkadaş olmalarına rağmen bu odaya hiç girmemişlerdir ve içinde ne olduğunu bilmemektedirler. Üç kardeş gizli odayı ilk kez görecekleri için çok heyecanlanırlar. Sonunda Sirkenaz gizli odanın kapısını açar. Üç kardeş, içinde ne olduğunu bilmedikleri gizemli odaya merakla girerler. Kapıdaki basamağı fark edemezler ve üç kardeş bir yerden yere düşerler. Gizli odanın ödüllerle dolu olduğunu görünce her tarafı merakla incelerler. Arkadaşlarının bu kadar ödülü olmasına ve bunca yıl hiç bahsetmemesine de çok şaşırırlar.

Ödül arasından en ilgincinin Anne Terliği Ödülü olduğunu düşünürler. Arkadaşları Sirkenaz’ın en önemsediği ödül de odur. Sirkenaz’ın bu özel ödülü nasıl kazandığını öğrenince ona bu anı yeniden yaşatmak isterler. Özel çerçeve içindeki terliği alıp arkadaşları Sirkenaz’ı yıllar sonra yeniden bir atış yapması için bahçeye çıkarırlar. Sirkenaz arkadaşlarının gazına gelerek terliği fırlatır. Ancak hepsi de 50’sini geçmiş dört kadın, Sirkenaz’ın o kadar uzağa fırlattığı terliği nasıl bulacaktır?

Dört arkadaş terliği tek başlarına arayamazlar ve hiç istemedikleri halde Sirkenaz’ı büyüten kişi olan halası Somurtkan Hala’yı çağırmak zorunda kalırlar. Somurtkan Hala, teknoloji delisi torunu Hürdeniz diğer adıyla Uyanık’ı da yanına alarak hemen Sirkenaz’ın evine gelir.

Bir süre sonra Uyanık, terliği bulmak için kampa girmeleri gerektiğini söyler ve birlikte hazırlanmaya başlarlar. Hazırlarını tamamlayıp bahçede toplandıklarında Sirkenaz ile halası arasında duygusal konuşmalar geçer. Sirkenaz, halasının küçükken kendisine hiç sevgi göstermediğini ve bu yüzden ne kadar üzüldüğünü söyler. Halası da kendisi de sevgi görmeden büyüdüğü için bunu nasıl yapacağını bilemediğini söyleyer ve geçmiş yıllar için özürdiler. Böylece hala-yeğen arasında yeni bir bağ oluşur. Duygusal anların sona ermesiyle de kayıp terliği bulmak için yola koyulurlar.

Leyla’nın sürdüğü karavanla göl kenarındaki kamp alanına gelirler. Çadırlarını kurup biraz sohbet ettikten sonra terliği aramaya başlarlar. Sirkenaz’ın köpeği Bitirim bir süre sonra ağzında ödül terlikle gelir. Terlik bulunmuştur ama Sirkenaz terliği ne kadar uzağa atabildiğini bir kez de halasına göstermek ister. Arkadaşlarının uyarılarına vakit kalmadan da terliği yeniden fırlatır.

Robonlar - Bir Kaçış Operasyonu (Mert Arık) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Robonlar - Bir Kaçış Operasyonu

Kitabın Yazarı: Mert Arık

Kitap Hakkında Bilgi:

Kitapları milyonlarca okura ulaşan Mert Arık’tan yine MUHTEŞEM bir macera! Bir hurdalık... Bir umut... Ve özgürlük için atılacak devasa bir adım! Robon, şaşırtıcı derecede iyi bir yazar robot. Bir gün, Sabri Uçankalem'den kaçarken, kendini unutulmuş eski robotlarla dolu devasa bir hurdalığın ortasında bulur. Fakat yalnız değildir! Hurdalığın içinde bile neşesine doyum olmayan sevimli, bir o kadar da cesur oyuncak robot Tokyo; kıvrak zekâlı hamburger robotu Ebro ve hurdalığın derinliklerinde saklanan, özgürlüğe susamış diğer robotlarla karşılaşır. Sıkı dostlar Robonlar, paslı metal duvarların ardına ulaşmak için nefes kesici bir maceraya atılacak. Ancak bu, sadece bir özgürlük mücadelesi değil; dostluk, cesaret ve dayanışmanın inanılmaz hikâyesi! Hazır mısın? Bu kitabı okuduktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Haydi! Seni de bu heyecan dolu kaçış operasyonuna bekliyoruz.

Kitabın Konusu:

Kitap; bilim kurgu öğeleri ile birlikte geleceğin dünyasında dostluk, cesaret ve dayanışmayı robotların gözünden işlerken, yapayzeka, teknoloji ve doğal yaşamın birlikte olabileceğini anlatmaktadır.

Kitap, yapay zeka, doğal yaşam, sevgi, aile ve topluluk kavramlarını derinlemesine işlerken, okuyucuya teknoloji ve doğanın uyum içinde var olabileceği mesajını verir.

Kitabın Özeti:

Sabri Uçankalem, 22 yaşında ünlü bir yazar olmak isteyen bir kişidir. Reklamını gördüğü Robon adında bir robotun yazarlık yaptığını, güzel eseler ortaya koyduğunu anlayınca arabasını satıp biraz borçlanarak bu robotu satın alır. Robon'un yazdığı kitap eleştirmenler tarafından beğenilmez. Robon'un yazdığı kitap geleceğin dünyasında distopik bir ortamda geçmektedir. Kahramanımız Roz adında bir robottur. Roz bir kaza sonucu aktive olur ve çalışmaya başlar.

İlk başlarda doğaya ve vahşi yaşama yabancı olan Roz bu zorluklarla mücedele etmeye başlar. Roz hayatta kalabilmek için gözlemleyerek çevresini ve olan biteni öğrenmeye başlar. Roz diğer hayvanların kendisinden korktuğunu fark eder. Roz zamanla programındaki adaptasyon yeteneği sayesinde hayvanların dilini öğrenir. Hayvanlarla iletişim kurmayı başarır.

İlerleyen günlerde bir kaza sonucu öksüz kalan ördek yavrusunu evlat edinir. Bu olay Roz'un hayatını tamamen değiştirir. Roz ördek yavrusuna Parlak Göz adını verir. Ördek yavrusu büyürken, Roz sadece bir robot olmadığını, sevgi ve şefkat gösterebilen bir varlığa dönüştüğünü farkeder.

Roz adada huzurlu bir yaşam oluşturmuştur. Bir gün onu geri almaya gelen RECO robotları bu huzuru bozar. Roz, sadece kendi hayatını değil, ailesini ve adayı da korumak zorundadır.

Kitapta Öne Çıkan Temalar;
Doğa ve teknoloji uyumu,
Adaptasyon ve hayatta kalma,
Dostluk ve dayanışma,
Yapay zeka ve duygusal gelişim,
Çevre bilinci,
Aile bağları,

Kitaptan Alıntılar;
Bazen en iyi öğretmen doğanın kendisidir
Farklı olmak kötü bir şey değil, önemli olan kendini olduğun gibi kabul etmek.
Her canlının doğada bir görevi vardır.

26 Ekim 2025 Pazar

Telefon Melefon Yok (Şermin Yaşar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Telefon Melefon Yok

Kitabın Yazarı: Şermin Yaşar

Kitap Hakkonda Bilgi:

Şermin Yaşar’dan hem çocukları hem de yetişkinleri güldürürken düşündüren yepyeni bir hikâye!

Berk, telefonunu bir an bile elinden bırakmak istemeyen bir çocuk. Annesi, babası, dedesi, babaannesi, halaları, amcaları, enişteleri… herkes ama herkes ondan aynı şeyi istiyor: “Artık bırak şu telefonu!” Derken, büyük bir doğum günü partisinde, tam da Koca Dede’nin 98. yaş gününde, olanlar oluyor: Telefonlar, Berk ve kuzenlerinin ellerine gerçekten yapışıyor!

Tornavidalar, yağlar, hastane yolları işe yaramıyor. Çünkü mesele sadece bir telefon değil.
Berk ve kuzenleri bu tuhaf durumdan kurtulmaya çalışırken, teknolojiyle kurdukları bağı, kendi alışkanlıklarını ve sorumluluklarını sorgulamak zorunda kalıyorlar.

Mizahın, absürtlüğün ve içtenliğin bir araya geldiği bu hikâyede Şermin Yaşar, çağımızın çocuklarını çok iyi tanıyan gözlem gücüyle yine harika bir iş çıkarıyor. (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, teknolojik bağımlılığı, aile içi iletişimi ve nesiller arasındaki farklılıkları mizahi bir dille anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Kitabın ana karakteri Berk adında bir çocuktur. Berk, Can, Ali ve İpek çok iyi anlaşan dört kuzendir. Kuzenlerin en sevdiği şey öğleye kadar uyumak ve uyandıktan sonra da akşama kadar telefonla vakit geçirmektir. Kuzenler ekran bağımlısı olmuştur.

Berk ve ailesi aynı mahallede yaşayan geniş bir ailedir. Aile bireyleri birbiriyle vakiy geçiren sosyal bağları güçlü bir ailedir. Buna rağmen Berk cep telefonu ve ekran bağımlısı olmuştur. Bu durum aile bireylerinin hoşuna gitmemektedir ve kuzenlerin bu durumuna kızmaktadırlar.

Berk’in dedesi Sıtkı dede diğer adıyla Koca Dede 98 yaşına girmiştir. Aile bireyleri Sıtkı dedenin doğum gününü kutlamak için evine giderler. Aileden yeni doğum yapmış genç bir anne de küçük çocuğunun kırkını çıkarmak için Sıtkı dedenin doğum gününe gelmiştir. Rivayete göre torununun torununu gören kişinin dileği kabul görürmüş. Bütün aile Sıtkı dede doğum gününü kutlarken onun ne dileyeceğini merak etmektedir. Çünkü Sıtkı dede torununun torununu görmüştür.

Sıtkı dede tam doğum günü pastasına üflerken çocukların elindeki telefonları görür ve "o telefonlar elinizde yapışıp kalsın" der. Tam o anda çocuklar telefonların ellerine yapıştığını fark ederler. Kuzenler ilk önce ne olduğunu anlamazlar fakat daha sonra korkmaya başlarlar. Durumu ailelerine söylediklerinde önce kimse inanmaz ve "ellerinizden telefonu bırakmazsanız böyle olur" diyerek gülerler.

Berk’in annesi durumun farkına varan ilk yetişkin olur. Daha sonra ailenin tüm fertleri bu durumun nasıl olduğunu anlamaya çalışırlar. Kimse kendi ellerine de yapışır diye telefonlara dokunmak istemez. Çocuklar da diğer ellerine yapışırsa diye endişe etmektedir. Hastanenin acil servisine giderler fakat orada da bir çözüm bulunamaz. Ertesi gün doktora gitmelerini söylerler.

Kuzenler korku içerisindedir ve ayrı ayrı kalmaktansa sabah olana kadar Sıtkı dedenin evinde kalmaya karar verirler. Sabaha kadar bu durumdan nasıl kurtulacaklarını düşünürler. Yaşadıkları bu duruma için çok üzgündürler. Bir zamanlar vazgeçemedikleri telefonları şimdi kurtulmaları gereken bir nesneye dönüşmüştür.

Sabah olduğunda çocuklar babalarıyla beraber doktora gitmek için hazırlanırlar. Doktor Murtaza bey çocukların bu haline çok şaşırır. Belki bulaşıcı bir hastalıktır diye düşünerek çocukların ellerindeki telefonlara dokunmaz. Doktor Murtaza, çocuklara bayram sonuna kadar bu şekilde idare etmelerini söyler.

Berk, babası ile beraber kafasının dağılması için alışveriş merkezine gider. Bir sınıf arkadaşı ile orada karşılaşır. Arkadaşı tokalaşmak için ona elini uzattığında eline telefon yapışık olduğu için ona karşılık veremez ve çok üzüllürek eve döner.

Berk evde düşünürken olayların başlangıcı dedesinin bir dileği ile başladıysa tekrardan dedesi "elinizden düşsün şu telefon" diyerek bir dilek dilerse telefonun düşmesi gerektiğini düşünür. Berk şunu anlamıştı ki her şeyi telefondan araştırmak aslında onu kitap okumaktan ve düşünmekten uzaklaştırıyordu. Berk sorunu telefona bakmadan çözmüştü.

Tüm aile tekrar Sıtkı dedenin evine giderler. Tekrardan Sıtkı dedenin doğum gününü kutlamaya karar verirler. Sıtkı dede doğum günü pastasını üflerken "elinizden düşsün şu telefonlar" der ve telefonlar çocukların ellerinden düşer. Herkes çok şaşırmıştır. Sıtkı dede gülmeye başlar ve "ben size küçük bir oyun oynamak için telefonun arkasına çam sakızı sürmüştüm o ellerinize yapışmıştı" der. Sonrasında "Zaten ben dilemesem de bugün etkisini kaybedip telefonlar ellerinizden düşecekti." der.

O günden sonra kuzenler telefonu çok kullanmanın iyi bir şey olmadığını, kitap okumak, sokakta gezmekk ve oyun oynamak gerektiğini anlarlar.

11 Ekim 2025 Cumartesi

Satranç Kulübü (Sezer Ün) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Satranç Kulübü

Kitabın Yazarı: Sezer Ün

Kitap Hakkında Bilgi:

Kursa gitmesine ve özel ders almasına rağmen Bora, Satranç Kulübü'ndeki ilk derste yaptıkları karşılaşmada neredeyse Efe'ye yeniliyordu. Bu yüzden ona düşmanca davranmaya başladı.
Satranç turnuvasına birkaç gün kalmışken oyuncuların çekişmesi, takımın başarısını olumsuz etkiliyordu. Rakipleri çok güçlüydü, endişe ve heyecan doruktaydı.
Peki, aralarındaki tartışmalara son verip bir takım olmayı başarabilecekler mi?
Ya şampiyon olmayı?
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Bir okulda bireysel olarak hareket eden, kendini yeterli gören satranç kulübü öğrencilerinin takım ruhuna sahip olarak satranç turnuvası sürecinde yaşadıkları anlatılmaktadır.

Kitabın Özeti:

Efe, okuldaki kulüp etkinliklerine katılmak istemeyen, sosyal ve sanatsal faaliyetlere ilgisiz bir öğrencidir. Geçen senelerde katıldığı kulüp faaliyetlerini sevmemiş ve her sene farklı bir kulübe katılmak zorunda kalmıştır.

Efe, bu yıl okulundaki Satranç Kulübü'ne katılır. İlk gün satranç kulübü odasında Bora adındaki bir öğrenci ile satranç maçı yapar ve berabere kalırlar. Bora satranç kursuna giden ve okulda bugüne kadar herkesi yenmiş egosu yüksek bir öğrencidir. Bora, Efe'yi yenemediği için çok bozulur ve Efe'den bunun intikamını almaya çalışır. Hatta bbir gün basket maçı yaptıkları sorada Efe'ye omuz atar.

Efe, dedesi ile yaptığı satranç maçları sayesinde farkında olmasa da iyi bir oyuncu olmuştur. Bora'nın Efe'yi yenememesine herkes çok şaşırmıştır.

Satranç kulübü öğretmeni Özge hanım satranç kulübü öğrencilerinin takım ruhu ile hareket etmeleri için çabalamaktadır. Okulları daha önce satranç turnuvalarında bir başarı gösterememiştir. Özge öğretmen bu sene kuracağı satranç takımının katılacakları turnuvada derece alması için eğitimlere devam etmektedir.

Satranç kulübünde yapılan çalışmalar devam ederken Bora ve Efe arasındaki rekabet de kızışmaktadır. Özge öğretmen satranç turnuvasına katılmak üzere Bora, Efe, Çağla, Arda'yı asil oyuncu olarak, Güney'i ise yedek olarak seçmiştir. Bora takım kaptanı olmuştur.

Turnuvada rakip okullardan birinde Bora'nın eski rakiplerinden Mert de bulunmaktadır. Mert katıldıkları turnuvalarda genelde Bora'yı yenmekte ve onu kızdırmaktadır. Budurum Bora'nın canını sıkmaktadır.

Turnuva boyunca yapılan karşılaşmalarda yenildikleri maçlarda olsa Özge öğretmenin öğrencileri turları atlayarak finale kadar yükselirler. Turnuva sırasında takım üyelerinin birbirlerine bağları artar ve takım ruhu ile hareket etmeye başlarlar. Bu durum Özge öğretmeni çok mutlu eder.

Turnuva finalinde Mert'in okulu ile karşılaşırlar. Bora yine Mert'e yenilir fakat diğer takım arkadaşları maçlarını kazanırlar ve turnuva birincisi olurlar. Mert bu duruma çok bozulur. Bora, Efe, Çağla, Arda, Güney ve Özge öğretmen bir birlerini kutlarlar ve birinci olmanın sevincini yaşarlar.

Turnuva birincisi olan öğrenciler için okullarında bir tören yapılır. Satranç takımındaki öğrencilerin isimleri yazılan pastalar kesilir ve bütün okul birlikte birincilik kutlaması yaparlar.

27 Ekim 2024 Pazar

Çöplük Kralı (Elizabeth Laird) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Kakkında Bilgi


Kitabın Adı: Çöplük Kralı

Kitabın Yazarı: Elizabeth Laird

Kitap Hakkında Bilgi:

Elizabeth Laird, Çöplük Kralı adlı kitabını Etiyopya’da yaşadığı sırada tanıştığı bir grup sokak çocuğunun hayatından ilham alarak, büyük ölçüde gerçeklere dayanarak kaleme almıştır.

Dani ile Mamo normal koşullarda asla karşılaşmayacaktı. Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa'daki hayatları bambaşkaydı. Dani kocaman bir villada yaşıyordu, Mamoʼnun ise evi yoktu. Ama bu iki çocuk şimdi şehrin sokaklarında kaçak. Biri despot babasından, ötekiyse bir insan tacirinden kaçıyor. Tesadüf onları bir araya getirince yetişkinlerin bencil dünyasında hayatı birlikte göğüslemek zorunda kalıyorlar.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, iki çocuğun gözünden dayanışma, empati, cesaret, dostluk gibi kavramları konu edinmiştir.

Kitabın Özeti:

Dani zengin bir ailenin çocuğudur ve kocaman bir villada yaşamaktadır. Dani'nin babası kısa süre önce sona ermiş olan iç savaşta orduda görev almıştır. Eski bir asker olarak otoriter bir adamdır. Ticaret hayatında başarılı olmuş acımasızlığıyla tanınan zengin biridir. Dani'nin annesi şefkatli ve anlayışlı biridir. 

Dani'nin annesi ölümcül bir hastalıkla uğraşmaktadır. Tedavi için İngiltere’ye giderek Dani’yi gaddar babasıyla baş başa bırakmıştır. Dani hiçbir konuda babasını memnun etmeyi başaramamaktadır. Derslerinde, sporda ve arkadaşlık ilişkilerinde sıkıntılar vardır. Babasına göre Dani'nin tek yaptığı şımarık bir zengin çocuğu gibi tembellik yapmak, hayaller kurmak ve hikayeler uydurmaktır. Dani sonunda annesinin yokluğunda babasının artan baskısına dayanamaz ve evden kaçar.

Mamo’nun ise gidecek bir evi yoktur. Mamo babasını bile hatırlamıyordur. Etiyopya'nın Addis Ababa şehrinin varoşlarında, ev bile denemeyecek bir barakada annesi ve ablasıyla hayatta kalmaya çalışmaktadır. Bir gün Mamo’nun annesi ölür ve ablasıyla birlikte beş parasız ortada kalırlar. Ablasının iş aramaya gittiği bir gün Mamo’nun dayısı olduğunu söyleyen bir adam gelir. İş bulma bahanesiyle Mamo’yu kandırıp şehir dışına çıkarır. Mamo böylece bir insan tacirinin eline düşmüştür.

Mamo ve Dani’nin ortak özellikleri çocuk ve kaçak olmalarıdır. Biri babasından diğeri ise bir insan tacirinden kaçmaktadır. Sokakta özellikle de bir çocuk olarak hayatta kalmak kolay bir şey değildir. Bambaşka ortamlardan gelen iki çocuk bambaşka zorluklarla mücadele etmek zorunda kalırlar. 

Bir şekilde Dani ve Mamo'nun yolları kesişir. İki çocuk yetişkinlerin hoyratlığına, dış dünyanın acımasızlığına karşı birbirlerine destek olup hayata tutunmaya çalışırlar.

26 Ekim 2024 Cumartesi

Köprü Altındaki Aile (Natalie Savage Carlson) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Kakkında Bilgi


Kitabın Adı: Köprü Altındaki Aile

Kitabın Yazarı: Natalie Savage Carlson

Kitap Hakkında Bilgi:

1959'da Newbery Onur Ödülü'ne layık görülen sıcacık bir aile öyküsü...

Armand, yokluk içinde yaşamayı öğrenmiş bir evsizdir. Hayatını dilenerek ve tuhaf işler yaparak kazanır. Üstelik bu dertsiz tasasız hayatından da epey memnundur. Neden olmasın ki? Bir kere hırsızları dert etmesine hiç gerek yoktur, çünkü bütün varı yoğu bir bebek arabasını ancak doldurur. Bütün Paris sokakları onun evi olduğundan kira ödemek gibi bir derdi de yoktur. Ailesi olmadığından kimseyi merak etmesi gerekmez. Kimseleri de istemez zaten. Hele de çocukları. O yerinde duramayan küçük çekirge kuşlarına hiç mi hiç tahammülü yoktur. Kalbini güzelce saklamazsa bu minik haylazların ne yapıp edip onu çalacağından korkar. Ama çocuk demek ev, iş, sorumluluk demektir; Armand ise macera arar. Onun için de ne zaman bir çocuk görse kalbinin üzerini kalın yün paltosuyla sıkı sıkı örter. Derken soğuk bir kış günü üç küçük çocuk girer hayatına. Anneleriyle birlikte sokaklarda kalmış üç evsiz çocuk. Ve Armand'un korktuğu başına gelir. Bu üç küçük çekirge kuşu onun o özenle sakladığı kalbini çalıverir. Ve o güne dek kimse için endişelenmemiş avare Armand ona sığınan bu biçare aileye kol kanat gerer.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Sokakta kalan evsiz üç çocuk, bir anne ve bir köpeğin sokakta yaşayan bir adam tarafından himaye edilmesi anlatılmaktadır.

Kitabın Özeti:

Armand, eski bir bebek arabasına sığan eşyasıyla Paris’in sokaklarında yaşayan iyi yürekli yaşlı biridir. Armand, yokluklar içinde yaşamayı öğrenmiş bir evsizdir. Hayatını dilenerek ve tuhaf işler yaparak kazanır. Armand evsiz olmaktan ve bu dertsiz tasasız hayatından fazlasıyla memnundur. 

Armand'ın hırsızları dert etmesine hiç gerek yoktur, bütün varı yoğu eşyası bir bebek arabasına sığacak kadardır. Bütün Paris sokakları onun evi olduğundan kira ödemek zorunda değildir. Ailesi olmadığı için kimseyi merak etmesi gerekmez. Zaten kimseyi de hayatında istememektedir. Özellikle de çocukları, yerinde duramayan o küçük çekirge kuşlarına hiç mi hiç tahammülü yoktur. Armand çocukları küçük çekirge kuşlarına benzetmektedir.

Paris’te yaşayan çingeneler her yerde olduğu gibi geçimlerini kap kacak tamir ederek sağlamaktadır. Çingeneler göçer bir yaşam yaşamaktadırlar. Çingene Mireli yaşlı Armand ile konuştuğu bir gün ona çekirge kuşu gibi gördüğü çocukların hiç beklemediği bir anda insanın kalbini çalıvereceklerini söyler.

Bir şeylere bağlanmak istemeyen Armand yer değiştirdiği bir kış günü hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır. Köprü altındaki eski yerine yerleşmek için döndüğünde karşısına üç küçük çocuk, anneleri ve bir köpek çıkar. O güne kadar kimse için endişelenmemiş avare Armand ona sığınan bu çaresiz aileye kol kanat gerer. Babaları öldükten sonra kirayı ödeyemedikleri için evlerinden atılmışlardır. Küçük çocuklar bir süre sonra büyükbaba olarak benimsedikleri Armand’dan ayrılmak istemezler.

Çocuklar Armand'a yanında kendilerini de geitrmesini isterler. Armand çocukları yanında ayak bağı olarak istemez. Israr karşısında Armand çocukları Louvre alışveriş merkezindeki Noel Baba’ya götür. Çocuklar yolda gördükleri herşeye ilgi duyarken Armand onları engellemeye çalışır.

Armand, Paris'e beyaz beyaz kar yağan bir gün çocuklar için endişelenir ve onları korumak için çingenelerin yaşadığı kamp yerine getirir.

Anneleri gün boyunca karınlarını doyurmak için çalışmaktadır. Çocuklar okula gitmemektedir. Armand ise yalnız kalan küçük çekirge kuşları gibi gördüğü çocuklarla ilgilenmektedir. Armand kalbini onlara bir büyükbabaymış gibi yavaş yavaş kaptırmaya başladığını fark eder. Böylece köprü altında hayatları kesişen bu evsiz insanların yeni yılla beraber hayatları da değişir.

Beyaz Yunus (Gill Lewis) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Kakkında Bilgi


Kitabın Adı: Beyaz Yunus

Kitabın Yazarı: Gill Lewis

Kitap Hakkında Bilgi:

Bir deniz biyoloğu olan annesi bir gün hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolunca on iki yaşındaki Kara için zor günler başlar. Bir yandan annesinin yokluğunu kabullenmeye çalışırken bir yandan da okuma güçlüğü çektiği için onunla alay eden zorba öğrencilerle uğraşmak zorunda olan Kara kendini sadece tekneleri Moana ile denize açıldığında eskisi gibi mutlu ve güvende hisseder. Ama tekneleri de maddi sıkıntılar yüzünden satılmak üzeredir. Üstelik çok sevdiği deniz ve içindeki canlılar bilinçsiz avlanan balıkçılar yüzünden tehdit altındadır. Bütün bu sorunların ortasında, kaybolan annesinden hâlâ bir işaret bekleyen Kara bir gün denizde sıçrayan beyaz bir yunus görür. Ve uzun zamandır ilk kez içinde, kaybettiği annesine ve çok sevdiği denize dair bir umut belirir.

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, annesiz büyüyen ve zorluklarla karşılaşan küçük bir kızın azimle hayata tutunmasını anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Kara, bir deniz biyoloğu ve bir balıkçının küçük kızıdır. Kara için hayat zor geçmektedir, herşey tepe taklak olmuştur. 

Kara'nın annesi bir yıl önce yunus balıkları ile ilgili bir projede görev almıştır. O günden beri Kara'nın annesinden haber alınamamaktadır.

Kara'nın balıkçı olan babası yaşadığı ekonomik sıkıntılardan dolayı zor bir karar alır. Aileyi temsil eden tekneleri Moana'yı satılığa çıkarır.

Kara'nın okuldaki bir grup kendisine kötü davranan zorbalık yapan çocukla başı derttedir. Ayrıca Kara disleksisi olan bir çocuktur. Pek çok konuda sıkıntılar yaşayan küçük Kara, doğa sevgisi ile doludur. 

Kara yaşadığı tüm sorunlardan kurtulabilmenin yolunu deniz olarak görmektedir. Bir gün Allah'tan kendisine her şeyin yolunda gideceğine dair bir mesaj vermesi için dua eder. Tam da o anda denizde küçük beyaz bir yunus balığı görür. 

Kara umudu tazelenmiş olarak boyundan büyük işlere kalkışır. Artık doğaya karşı savaş açmış insanların karşısına çıkma cesareti gösteren bir savaşçıya dönüşmüştür.

7 Ekim 2024 Pazartesi

Uzay Dolmuşu Kalkıyor (Muzaffer İzgü) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Uzay Dolmuşu Kalkıyor

Kitabın Yazarı: Muzaffer İzgü

Kitap Hakkında Bilgi:

126 sayfadan oluşan bir çocuk kitabı olan Uzay Dolmuşu Kalkıyor, 7 yaş ve üzeri okurlara hitap etmektedir. 1994 yılında Bilgi Yayınevi tarafından yayımlan eser yıllardır tekrar tekrar basılır. Dorukhan Özcan’ın çizdiği siyah beyaz resimlerle süslenen kitabın büyük yazı boyutu sayesinde ilkokul 1. sınıftan itibaren kolaylıkla okunabilir uzay temalı bir kitap.

Küçük bir uzay aracı düşünün. İçinde kaptan ve on bir çocuk var. Denizin babaannesini de unutmamak gerek tabii. Aracımız uzayın derinliklerine doğru yol alırken acaba yolcularımızı neler bekliyor? Her satırında kahkahanızı tutamayacağınız bir serüven.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, Deniz adında bir çocuk, arkadaşları ve babaannesinin mucit mahalle berberi Necati Amca ile yaşadıkları uzay macerasnı konu almaktadır. 

Kitabın Özeti:

Berber Necati Amca babasını ve dedesini çocuklara anlatır. Dedesi uçmak, babası ise uçak yapmak için ömrünü harcamıştır. Berber Necati Amca ise uzaya yolculuk yapma hayali kurmaktadır. Berber Necati Amca, bu hayalini gerçekleştirmek için Uçuçböceği adında bir uzay aracı yapar. Çocukların isteği üzerine uzay aracını çacuklara gösterir. 

Çocuklarla Necati Amca, Uçuçböceği’nin içine girip etrafını incelerlerken Deniz’in babaannesi de yanlarına gelir. Deniz’in babaannesi gelmişken de Uçuçböceği’nin içine girer. Uçuçböceği’nin içine giren 11 çocuk ile babaanne ve berber Necati Amca’nın maceraları başlar.

Kısa bir süre içinde Uçuçböceği havalanarak uzaya doğru yola çıkar. Uçuş berber Necati Amca’nın kontrolü dışında gerçekleşen bir yolculuğa döner. Uçuçböceği'nin ilk uçuş denemesini yaptıkları için herkes sevinç ve heyecan içindedir. Uçuşun Necati Amca’nın kontrolü dışında olduğunu öğrendiklerinde panik yaşarlar ama ellerinden bir şey gelmez. 

Necati Amca, Uçuçböceği'nin kontrolünü sağlayıp dünyaya dönebilmek için çabalar. Necati Amca, uzay yolculuğunun sorunsuz geçmesi için çocuklara ve Deniz’in babaannesine çeşitli görevler verir.

Uçuçböceği ve içindekiler bir süre uzayda kontrolsüzce yol alırlar. Bir süre sonra 999 adlı gezegene mecburi iniş yaparlar. Uçuçböceği'nin kontrolünü 999 gezegenindekiler yüzünden kaybettiklerini anlarlar. 999’lular inceleme yaptıktan sonra dünyaya dönebileceklerini öğrenirler. Uçuçböceği, 999 gezegenine iniş yapınca içindekilere her birine farklı ten renklerine ve ırklara sahip çocuklar eşlik eder. Uçuçböceği'nin içindekiler 999 gezegenindekilerle hemen kaynaşırlar. 999 gezegenini gezerler ve hem dünyaya çok benzeyen hem de çok farklı olan şeyler görürler.

Deniz, 999 gezegenindeki arkadaşlarının isimleri değil de numarası olduğunu öğrenince çok şaşırır ve 999 gezegenindeki arkadaşlarına Su ile Gül isimlerini verir. Deniz’i çok seven 999’lu arkadaşları da bu isimlerden çok hoşlanırlar ve bu isimleri sahiplenirler. Diğerleri de kendi 999’lu arkadaşlarına uygun isimler teklif ederler. Böylece 999 gezegenindeki çocukların her biri yeni isimlere kavuşurlar. Deniz'in babaannesi Halime Teyze, 999’lu çocukların başındaki 999’lu kadına İpek ismini teklif eder. 

999 gezegeninde herkes halinden memnundur. Bir süre sonra Uçuçböceği'nin dünyaya dönme vakti gelir. Deniz gitmeden önce 999’lu arkadaşlarına hatıra olarak birer bozuk para verir. 999'lu arkadaşı Gül de pantolonundaki kırmızı boncuklardan birini koparıp Deniz’e verir. Uçuçböceği ile dünyaya doğru yola çıkarlar. 

Deniz, gözlerini açtığında kendini annesi ve babaannesinin yanında, evlerinde bulur. Annesi yanlarından gidince babaannesiyle 999 gezegeni hakkında konuşmaya çalışır. Ancak babaannesinin 999 gezegeni hakkında hiçbir şey hatırlamadığını fark eder. Babaannesinin sözleri üzerine hastalığı yüzünden ateşi çıktığı için hayal gördüğünü düşünür. Deniz, yastığının altına bakınca kırmızı boncuğu eline alınca şüphesi gider.

2 Ekim 2024 Çarşamba

Sözcüklerin Kamera Arkası - Üç Arkadaş Bir Film (Ferhat Taştekin) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Sözcüklerin Kamera Arkası - Üç Arkadaş Bir Film

Kitabın Yazarı: Ferhat Taştekin

Kitap Hakkında Bilgi:

“Sanırım insan büyüdükçe dünyası küçülüyor ve hiçbir şey ona eskisi kadar büyük görünmüyor.”

Sıkıcı bir ödev, üç sıra dışı arkadaş ve gizemlerle dolu bir dil macerası!
Ece, Ozan ve Mete`nin yolları beklenmedik bir film projesinde kesişiyor. Peki ya...
• Papapilov ne demek?
• Vampir sözcüğü Türkçe`den mi geliyor?
• Yaşlı komşuları Süha Bey`in sırrı ne?
Kahkahalar, sürprizler ve keşiflerle dolu bu yolculukta, sözcüklerin esrarengiz dünyasına hazır olun!
Deyimler canlanıyor, atasözleri dans ediyor!
Bu kitabı okuduktan sonra, dile bir daha asla aynı gözle bakamayacaksınız.
Heyecan verici bir macera, sıcacık bir dostluk hikâyesi ve dilimizin zenginliklerini keşfetme fırsatı sizi bekliyor! (Tanıtım Bülteninden)

Kitabı okuyanlar; Ana dilimizi öğrenmenin ne kadar eğlenceli olabileceğini keşfedecek. Sözcüklerin diller arası etkileşimdeki rollerini ve nasıl aktarıldıklarını fark edecek. Derslerin istenildiğinde eğlenceli hâle getirilebileceğini, sıkıcı zannedilen şeylerin gerçekten ne kadar ilgi çekici olabileceğini öğrenecek. Her öğrencinin uygun koşullar sağlandığında güzel çalışmalar ortaya koyabileceğini, her bireyin değerli ve kendi alanında yetenekli olabileceğini fark edecek. Dostluk, çalışmak, emeğiyle kazanmak, yardımseverlik gibi kavramları içselleştirecek. Sinemanın birçok şeyi anlatmanın güzel bir yol olduğunun farkına varacak.

Kitabın Konusu:

Kitap, okulda öğrencilere verilen ödev üzerinden sözcüklerin anlamları ve sinema ile bir şeyler anlatma olgusunu konu almıştır.

Kitabın Özeti:

“Sanat, ruhumuzu uyandırmanın ve bilincimizi genişletmenin bir yoludur.”

Derste dalgın olan Ece'ye öğretmeni seslenmiş ama duymamıştır. Öğretmeni “İkidir sana sesleniyorum, burada mısın?” der. Ece bu sırada öğretmeninin saç modelini düşünmektedir. Aklındaki tek şey de bu değildir. Genelde kafasında çok fazla ve karışık düşünceler olurdu. 

Ece “Özür dilerim, öğretmenim, aklıma bir şey geldi de” dedi. Öğretmeni “Yoksa sunum ödevin için bir fikir mi buldun?” diyerek şaka yaptı. Ece’den cevap gelmeyince şakasını devam ettirerek. “Sunumun için bir konu belirledin mi?” dedi. Ece “Hayır, öğretmenim.” dedi. 

Şaka gerçeğeğe dönmüştür. Öğretmen hafta bitmeden herkesin konu seçmesini ve iki-üç kişilik gruplar halinde çalışmalarını söyledi. Yapacakları şey hem öğretici hem de eğlenceli bir sunum hazırlamak. 

Ece henüz sunu konusunu belirleyememişti. Bir ekip arkadaşı da yoktur. Ece yolda ürürken kendi kendine konuşmaktadır. Yolda karşılaştığı yaşlı bir amca sayesinde harika bir proje konusu bulur.

Ece önce projeyi tek başına gerçekleştirmek ister. Öğretmeni projeyi duyunca çok beğenir. Ece'den bu projeye sınıfın sessiz karakteri Ozan ve bir sakatlık yaşamış olan Mete'yi de dahil etmesini ister.

Ece 'nin grubunda olmayı Ozan kabul etse de Mete reddetmiştir. Ece'nin sunum projesi bir sinema filmidir.

Ece ile Ozan proje hazırlıkları devam ederken Mete'nin manavda çalıştığını görürler. Ece neden manavda çalıştığını sorunca Mete babasına sormasını söyler.

Mete'nin babası çalışamadığı için manavda çalışmak zorunda kalmıştır. Bu durumu Mete herkesten saklamaktadır. Mete bu durumun ortaya çıkmaması için zorda kaldığı bir anda Ece kendisine destek verir. Mete'de yavaş yavaş gruba dahil olmaya başlar.

Mete'nin babası yeniden çalışmaya başlar. Ancak Mete kardeşlerinin ve kendisinin yemek paralarını temin etmek için ailesinin haberi olmadan çalışmaya devam eder. Bu durum okulda öğrenilir.

Ece babasıyla konuşarak okula yemek sponsorluğu konusunda ikna etmeye çalışır.

Bir süre sonra proje konusu olan film biter. Tüm okul velileri davet edilere film için gala yapılır.

1 Ekim 2024 Salı

Yuan Huan'ın Kulübesi (Miyase Sertbarut) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Yuan Huan'ın Kulübesi

Kitabın Yazarı: Miyase Sertbarut

Kitap Hakkında Bilgi:

Ezber bozan kalemiyle çocuk ve gençlik edebiyatımıza pek çok yenilikçi eser kazandıran Miyase Sertbarut’un, okumaya mesafeli duran çocuklardan esinlenerek yazdığı Yuan Huan’ın Kulübesi, beş mucizevi hikâyeyi dikkat çekici bir üst kurguyla birleştiren, merak uyandırıcı bir roman.

Başta kitapların renkli dünyasına ısınamayanlar olmak üzere, 9 yaşını aşmış her yaştan okurunu gözü pek bir hikâye avcısına dönüştürmeyi vadeden bu heyecan dolu serüven; yerel ile evrenseli, geleneksel ile dijitali bir araya getirerek, zamanı ve mekânı genişleten, enfes bir anlatım sunuyor.

“Herkesin bir hikâyesi vardır,” düşüncesi izleğinde, çocukları eleştirel okumaya yönlendiren Yuan Huan’ın Kulübesi; hikâyelerin ölümsüzlüğüne vurgu yaparak, aslolanın onları aktarma yöntemlerini çeşitlendirmek ve geleceğe taşımak olduğunu savunuyor.

İlhami, oyun olsun diye girdiği bir telefon kulübesinin ahizesinden tuhaf hikâyeler dinlemeye başlar. Geçmiş ile bugün arasında sıkışıp kalan işçi çocukların, parmaklıklar ardında büyüyen çocukların, hatta okula gitmek istedikleri halde gidemeyen çocukların gizemli hayatlarına tanıklık eden kahramanımızın aklına parlak bir fikir gelir. Dinlediği hikâyeleri Türkçe ödevi için kullanacaktır. Kitap okumayı sevmeyen İlhami için işler yoluna girmiş gibidir. Ancak unuttuğu önemli bir ayrıntı vardır. Ya okuduğu kitabı okula getirmesini isteseler? Peki, adını Yuan Huan olarak uydurduğu Çinli bir yazar gerçekte var mıdır? Bant kaydı sandığı sesin ardında yatan sır nedir? İlhami’nin zihni son hikâyeye kadar karmakarışıktır. Yoksa, anlattığı yalanlara artık kendi de mi inanmaktadır?..

İçindeki gizli hikâyeciyi, Çinli yazar Yuan Huan’a atfettiği ters köşe hikâyeler ile açığa çıkaran Miyase Sertbarut, İlhami’yi ve dolaylı olarak bütün okurlarını esrarengiz bir edebiyat evrenine konuk ederek, benzersiz bir kitap deneyimi yaşatıyor.

Çok katmanlı metnini daha da derinleştirmek adına aralara gizem tohumları serpiştirmekten kendini alıkoyamayan yazar, Yuan Huan'ın Kulübesi'nde yanıtını aradığı cevapsız sorularıyla okurunun kitapla olan etkileşimini arttırıyor ve geniş geniş düşündürüyor.

Kitabın Konusu:

Kitap, tarih, adalet, vicdan ve benzeri önemli konuları, ilgi çekici ve düşündürücü yönleriyle konu olarak işlemektedir.

Kitabın Özeti:

Okula yeni gelen Türkçe öğretmenleri Berrin Hanım öğrencilerinden her hafta bir öykü okumalarını ister. Aynı zamanda öğrenciler okudukları bu öyküyü sınıfta arkadaşlarına da anlatacaklardır. Sınıftaki öğrenciler bu duruma tepkilidir. Türkçe öğretmenleri Berrin Hanım'ı ikna ederek bir hikayede karar kılınır. Bir cuma günü okul çıkışı İlhami, Zümrüt ve Caner birlikte kütüphaneye giderler. 

Kütüphaneden kitaplarını aldıktan sonra çocuklar birlikte biraz yürürler. İlhami kitap okumayı hiç sevmeyen bir öğrencidir. Çocukların ertesi gün düzenlenecek olan sirk için birer biletleri vardır ve sirke gidecekleri için çok heyecanlılardır. Sirkin olduğu alana gittiklerinde sirkin yerinde olmadığını görürler. Sirk yerini bir eşya yığınına bırakmıştır. Çocuklar bu duruma çok üzülür. Kalan eşyaların arasında çocukların dikkatini bir telefon kulübesi çeker. 

İlhami, telefon kulübesindeki ahizeyi kulağaına dayar. Ahizeden gelen ses "Dinle" der. İlhami telaş ve şaşkılık içindedir. İlhami bu durumu arkadaşlarının fark etmesini istememektedir. Arkadaşlarının gitmesini bekledikten sonra İlhami telefon ahizesini tekrar kaldırır. Ahizedeki ses “Dinle, bir hikayem var sana.” der. İlhami'nin aklına Türkçe öğretmeninin verdiği hikaye ödevi gelir. Kitap okumak zorunda kalmadan ahizeden dinlediği hikayeyi derste anlatabileceğini düşünür. Böylece hikayeyi dinler ve derste anlatarak 100 puan alır. 

İlhami telefon kulübesini belediye gelip kaldırmadan önce sıkça ziyaret eder. Her ziyaret ettiğinde ahizeyi kulağına dayayarak bir öykü dinler. Dinlediği bu öyküleri de Türkçe dersinde anlatmaya başlar. Öğretmen, bu öykülerin yazarının kim olduğunu sorduğunda kendisinin uydurduğu Yuan Huan adlı birisinin olduğunu söyler. Telefon kulübesindeki ahizeden gelen ses, İlhami’ye beş farklı öykü anlatır.

Türkçe öğretmeni İlhami'nin ödevlerini yapmasından çok memnundur. Arkadaşları ise bu duruma çok şaşkındır. İlerleyen günlerde İlhami sırrını korumaya çalışır. Yalanının ortaya çıkmaması için uğraşı içindedir. Yeni hikayeler dinleyebilmek için telefon kulübesine giderken zor durumlarda kalır. İlhami için dinlediği her hikaye buna değmektedir. 

Telefonun ucundaki kişi onu tanıdığını ve gördüğünü ima eden şeyler söylemektedir. İlhami bu durumu sorgulamaya başlar.

28 Eylül 2024 Cumartesi

İyilik Timi (Metin Özdamarlar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: İyilik Timi

Kitabın Yazarı: Metin Özdamarlar

Kitap Hakkında Bilgi:

İyilik Timi’yle beraber birbirinden heyecanlı maceralar yaşamaya hazır mısın?
Çikolata makinesi yapımı,
Kuru Fasulye Şenliği,
Tüm mahalleye dondurma dağıtmaca,
Tek dostu arabası olan amcayla macera,
Aras’ı kurtarma serüveni ve daha neler neler…

Bu kitap seni birbirinden heyecanlı maceraya sürüklerken bir yandan da kalbinden hiç çıkmayacak olaylarla karşı karşıya bırakacak!

“İyi olacağız, iyi kalacağız ve ne olursa olsun iyiliği yaymaya devam edeceğiz.”

Bu kitabın gelirinin bir kısmı SMA hastalarına bağışlanacak. İyilik Timi, İlk Genç okurlarına; dayanışmanın, yardımlaşmanın, imece usulünün, şefkatin, merhametin, arkadaşlığın güzelliğini kalpleri ısıtacak şekilde anlatıyor. Araştırmanın, öğrenmenin, kültürümüzü korumanın, sorgulamanın, beyin fırtınasının, iyilik için beraber hareket etmenin önemini vurguluyor. SMA hastalarına dikkat çekiyor.

Kitabın Konusu:

Kitap, SMA hastalığına dikkat çekerek şefkatin, merhametin ve arkadaşlığın önemini anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Benim adım Asel. Telefonumun alarmını kurmaya gerek kalmadan erkenden kalkan biriyim. Sabah saat 07:00 civarı vücudumun biyolojik saati uyanmaya ayarlanmış gibidir. Babam, başarılı olmak için uykudan çalmak gerektiğini söyler. Bunun yanında gelişmek için uykunun ne kadar faydalı olduğunu da biliyorum. Erken kalkmamı sağlayan kural, erkenden yatmak. Böylece her sabah annemin ya da babamın beni uyandırmasına ihtiyaç duymadan erkenden kalkıyorum. 

Bu sabah kalkar kalkmaz her zamanki gibi pencereyi açtım. Bir süre kuşların sabah konserini dinledim. Sonra banyoya geçerek yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Kıyafetlerimi giyip akşamdan hazırladığım okul çantamı kontrol ederek mutfağa geçtim. İkisi de öğretmen olan annem ve babam beraberce kahvaltı hazırlıyorlardı. Ben de buzdolabından reçeli, peyniri ve zeytini çıkardım. 

Tıp fakültesinde okuyan ablam ortalıkta görünmüyordu. Geç saatlere kadar ders çalıştığı için uyuyor olmasına alışmıştık. Babam hergün tereyağında yumurta yapar ve “Yedikten sonra kontrol edin, bir parmağınız eksik mi?” diye espri yapardı. Babam yumurtayı gerçekten güzel yapar. 

Ailenin en küçük bireyi benim. Ekmek alma görevi de bana ait. Mahalle fırınımızda odun ateşinde pişmiş ekmekler ve bol susamlı simitler yapılırdı. Fırından çıkarken dijital tabelaya baktım. “Askıda Ekmek: 38” yazıyordu. Dünden 8 adet fazlaydı. İnsanlar askıya “iyilik” asıyor ve hiç bilmedikleri insanlara sunuyorlardı. İyiliğin anlamı da tam olarak bu değil miydi? 

Eve geldim. babam “Dönemin sonuna yaklaşıyoruz. Şunun şurasında karne almanıza bir şey kalmadı. Tatil planlamanı yaptın mı?” diye sordu. “Yaptım babacığım. Kitaplığımda okunma sırasını bekleyen kitapları okuyacağım. İzlemeyi düşündüğüm filmleri izleyeceğim. Uzun süredir yazmayı planladığım kitabımı yazmaya başlayacağım.” dedim.

Annem, aile bireyleri için duyuruları panoya asar, renkli kalemler kullanarak bazen özlü bir söz de yazar. Panodaki yapışkan bir kâğıtta benim için şu not vardı: Okul dönüşü fırından bir tane ekmek alalım. En iyi yaptığımız şeyi yapaılm, gülümseyelim. Gülümsedim. Evden çıktım. 

Okula yürürken bir mahallenin tüm sıcaklığını hissederim. Mahallemiz, kendisini çevreleyen büyük sitelerin arasında, müstakil evlerden oluşuyor. Bizim mahallede; sabahları horoz sesleriyle uyanılır; yaz aylarında bahçeden toplanan domates, salatalık ve biberlerle kahvaltı yapılırdı. Kışın sobaların üzerine portakal kabuğu konulur, kestane pişirilir ve büyükler küçüklere eskimeyen masallar anlatırdı. Mahallemizin adı Sevgi Mahallesi.

Bizim mahallede yaşan Mehmet amca, Almanya’da uzun yıllar çalışmış, emekli olunca mahallemize yerleşmişti. Mahallede kimseyle iletişim kurmazdı. Tek dostu, 1967 model Chevrolet arabasıydı. Çocuklar top oynarken kaleleri arabadan uzağa kurar, bisiklet sürerken arabanın yanından geçmezdi. Mehmet amca her sabah arabasını özenle siler, onu, bir insanın insanı sevmesi gibi severdi. 

Mahallemizde çok güzel bir arkadaşlık ortamı var. Eslem, Arhan, Bilgin ve Dilek ile çok iyi anlaşıyoruz. Hepimiz aynı sınıfta 7. sınıfa gidiyorduk. Birlikte kurduğumuz üç kulübümüz vardı. Birincisi, okuduğumuz kitapları her hafta değerlendirdiğimiz Kitap Okuma Kulübü. Kitap kulübümüzün sorumlusu Eslem. İkincisi Film İzleme Kulübü ve sorumlusu da Dilek. Son kulübümüz Türkü Dinleme Kulübü ve sorumlusu benim. Arkadaşlarımla tam bir ekip halindeyiz. 

Zeki öğretmenimizin verdiği proje ödevi ile iyilik projelerine başladık.

İlk projemiz olan çikolata şelalesini Sevgi Evlerine bağışlayarak orada yaşayan çocuklardan mektuplarla harika dönüşler aldık. Bunun üzerine İyilik Timi'ni kurduk.

Görev dağılımı yapıp Kuru Fasulye Şenliği, Askıda Kitap ve Zimem Defteri gibi güzel projeleri Sevgi Mahallesinin harika insanlarının desteği ile gerçekleştirdik.

Bir akşam yemek esnasında komşumuzun çocuğunun SMA hastası olduğunu ögrenince buna çok üzüldüm. İyilik Timi'nin yeni görevi belli olmuştu artık. Valilik izni alınarak ekibimiz projeleri ile bu yardım kampanyasına destek verdiler.

17 Eylül 2024 Salı

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu

Kitabın Yazarı: Behiç Ak

Kitap Hakkında Bilgi:

Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?

“Gülümseten Öyküler” ve “Tombiş Kitaplar” dizileriyle çok sevilen mizah ustası, yazar Behiç Ak, teknolojinin gündelik yaşamlarımıza etkisini irdelediği Yaşasın Ç Harfi Kardeşliği! kitabının ardından, yine gülümseten bir eleştiri yapıyor.Ânı yaşamak ve hissetmek yerine, o ânı teknolojik araçlarla kaydedip arşivleyen Sude’nin sanal dünyaya tutkusunu anlatan roman, ilginç karakterleriyle de dikkat çekiyor. Yazar, desenleriyle etkileyici bu romanında, bir yandan çocukların doğadan kopması üzerine, bir yandan da dijital ilişkiler nedeniyle değişen aile ve arkadaşlık ilişkileri üzerine düşündürüyor. Çocukların, içine doğdukları dijital ortamlara ilişkin farkındalık kazanmalarını sağlayan roman, günümüz dünyasını anlamaya ve gelecek için öngörülerde bulunmaya davet ediyor. Her yaştan okur için keyifli bir okuma ve mizah dolu desenleriyle keşif dolu bir yolculuk.

Pantomimci babasının ve avukat annesinin yoğun iş yaşamları, Sude’nin ailesiyle paylaştığı saatleri iyice azaltmıştır. Arkadaşının önerisiyle bir tablet bilgisayar edinen Sude, kısa bir süre içinde, sanal dünyanın parçası olup çıkar. Sıkılmadan oyalanıyor, üstelik her an ulaşılabiliyor diye, onun yeni ilgisini önce olumlu bulan ailesi, zamanla Sude’nin aşırı tutkusundan endişelenmeye başlar. Annesi kızını “kurtarma” operasyonuna girişir. Sude dijital labirentten kurtulabilecek midir?..
(Tanıtım Bülteninden)

Behiç Ak'ın yazıp resimlediği çocuk romanı olan Postayla Gelen Deniz Kabuğu yirmi iki bölümden oluşmaktadır.

Kitabın Konusu:

Kitap, günümüz problemlerinden teknolojiyi bilinçsizce kullanmanın zararlarını ve aile ilişkilerinin zayıflamasının sonuçlarını konu almaktadır.

Kitabın Özeti:

Sude, ülke ülke gezen pandomimci Rıfkı Bey ile işine sıkı sıkıya bağlı avukat Sevda Hanım'ın sevgili kızlarıdır. Sude, babası ve annesinin çok yoğun çalışmaları nedeniyle genellikle yalnız kalmaktadır. Aile sadece pazar günleri bir araya gelebilmektedir. Küçük bir kız çocuğu olan Sude anne ve baba ilgisinden uzak olarak büyümektedir. Sude, okul dışındaki vakitlerini sahilde yürüyerek ve deniz kabuğu toplayarak geçirmektedir. Diğer çocuklar da eskisi gibi sokakta vakit geçirmediği için Sude'nin yalnızlıktan canı çok sıkılmaktadır. 

Bir gün kapılarına gelen bir tablet bilgisayar satıcısından aldıkları tablet ile hayatları birden değişir ve olaylar başlar. Sude, tablet bilgisayarı ile yalnızlığını giderme yoluna girer. Sude, artık evden çıkmaz olmuştur. Sürekli olarak tabletiyle internette gezinmekte ve oyunlar oynamaktadır. Önceleri bu durum pek sorun teşkil etmez. Bir süre sonra Sude her şeyi tabletinin ekranına bakarak yapmaya başlar. 

Sude artık öğretmeninin de izniyle derslerini bile tabletine kaydederek izlemektedir. Okula veya başka bir yere giderken hep tabletindeki yol bulucuyu kullanır. Bir gün annesi Sevda Hanım, Sude'yle televizyon izlerken, Sude'nin televizyonu da tablet ekranından izlediğini fark eder. Sude'nin ekran bağımlılığının çok ciddi bir seviyeye çıktığını görerek bir şeyler yapmaya karar verir. Sude'yle bu durumu konuşur.

Aile artık Sude'yle daha fazla ilgilenmeleri gerektiğine karar vererek hep birlikte dışarıya çıkarlar. Sokaktaki herkesin ellerindeki tablet ya da telefon ekranlarına baktığını görünce çok şaşırırlar. Sude ise tabletinin yol bulucusuna bakarak ilerlediği için etrafında olan bitenin farkında bile değildir. Tiyatroya varırlar ama Sude tiyatroda bile tabletini bırakmayarak tüm gösteriyi kaydeder. Bu durum Sevda Hanım'ın iyice endişelenmesine ve harekete geçmesine neden olur.

Sevda Hanım, Sude'nin en çok vakit geçirdiği oyunun Gogoluku olduğunu öğrenir. Annesi Sude'ye Gogoluku oyunu hakkında sorular sorar. Ardından da kızı için bu oyuna katılması gerektiğine karar verir. Oyunda kızının dikkatini çekmesi için Tarator adında, kıvırcık saçlı Kanadalı bir çocuk karakter oluşturur.

Planını uygulamaya başlayan Sevda Hanım, işe bir tablet alarak başlar. Gerçek dünyanın aksine sanal dünyada ne kadar da kolay yalan söylediğini fark eder. Eşiyle kızlarının sanal dünyadaki kişiliği hakkında konuşurlar. Sude'nin gerçek dünyada ailesi yaşamak isteyip yaşayamadığı anıları, sanal dünyada sanki yaşamış gibi göstermesinden çok etkilenirler.

Sevda Hanım her geçen gün Sude'yle daha çok ilgilenir. Kızının iş yapmaktan nasıl kaçtığını ve ne kadar sakarlaştığını fark eder. Sevda Hanım artık Sude'nin tabletini elinden almayı düşünmektedir. Sude'yle bu konuyu konuşmaya başlar ama konuşmaları bir telefon görüşmesiyle yarım kalır. Telefonda ülkedeki en büyük iletişim şirketi olan Tokudo önemli bir iş için hemen Sevda Hanım'la görüşmek istemektedir.

Sevda Hanım apar topar şirkete giderek şirketin garip genel müdürüyle görüşür. Bu görüşme sırasında Gogoluku oyununun Tokudo şirketine ait olduğunu ve oyunun şirketin şifrelerini çalan korsanlar tarafından kontrol edildiğini öğrenir. Böylece, kendisini de bu durumla ilgilenmesi için çağıran Tokudo şirketiyle, korsana karşı mücadele etmek için anlaşır.

Sevda Hanım nihayet planını uygulamak için Gogoluku oyununa girer. Bazen zor bazen kolay sorularla birkaç saatini Gogoluku ile geçirir. Gogoluku oyunu hakkında bilgi ve fikir edinir. Sonunda çok zor bir soruyla karşılaşınca oyunu bırakmak zorunda kalır. Soru gerçekten zordur ve Sevda Hanım bu soruyu günlerce bulamaz.

Bir pazar günü, Sude için özel posta servisiyle bir paket gelir. Paketten Gogoluku oyununu üç boyutlu hale getiren bir gözlük çıkar. Sude, bu gözlüğe hemen alışır ve eskisinden de kötü bir duruma düşer. Günler böyle geçerken Sevda Hanım, kızını bu oyundan kurtarmak için sürekli çabalar ve Gogoluku macerası sürpriz bir şekilde sona erer.

15 Eylül 2024 Pazar

Veba Geceleri (Orhan Pamuk) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi



Kitabın Adı: Veba Geceleri

Kitabın Yazarı: Orhan Pamuk

Kitap Hakkında Bilgi:

Orhan Pamuk’un üzerinde 5 yıldır çalıştığı Veba Geceleri, 1901 yılında 3. Veba Pandemisi döneminde Osmanlı’nın 29. Vilayeti Minger adasında geçiyor. Hem sürükleyici bir siyaset ve aşk romanı hem de Pamuk’un salgın, karantina, devlet ve birey konularını bir masal havasıyla tartıştığı bu tarihi roman, konusuyla yaşadığımız günlere de ışık düşürüyor.

1901 baharında Osmanlı İmparatorluğu’nun 29. vilayeti Minger Adası’nda veba salgını baş gösterince Sultan Abdülhamit önce Sağlık Başmüfettişi kimyager Bonkowski Paşa’yı, onun arkasından da genç ve başarılı Doktor Nuri’yi salgını durdurması için adaya gönderir. Padişah kısa bir süre önce genç doktoru, sarayda hapis hayatı yaşattığı ağabeyi önceki padişah V. Murat’ın kızı Pakize Sultan ile evlendirmiştir ve Pakize Sultan da bu yolculukta kocasına eşlik etmektedir. Adada ise genç ve milliyetçi Osmanlı subayı Kolağası Kâmil, onun âşık olduğu adalı Zeynep ve her şeye yetişmeye çalışan Vali Sami Paşa ile güzel sevgilisi Marika vardır. Karantina yasaklarına itaat edilmesi için çaba harcayan bu insanların vebayla, adadaki geleneklerle ve sonunda birbirleriyle ve ölüm tehditleriyle savaşının ve yaşadıkları aşkların hikâyesidir Veba Geceleri.

“Pamuk yaşayan en büyük yazar.” -LE POINT, FRANSA
“Pamuk, en iyi kitaplarını Nobel’den sonra yazan eşsiz bir yazar.” -THE INDEPENDENT, İNGİLTERE
“O ne bir ideolog, ne bir siyasetçi, ne de bir gazeteci. Orhan Pamuk büyük bir romancı.” -THE NEW YORK TIMES, ABD
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, gerçekte var olmayan kurgusal Minger Adası ve ahalisi üzerinden Osmanlı İmparatorluğu’nun Veba karşısındaki tutumunu, komşu ya da uzak ülkelerin bu salgınla nasıl baş ettiklerini, ne gibi yöntemler uyguladıklarını anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

“Karantina, halka rağmen halkı eğitip, onlara kendi kendini koruma hünerini öğretme işidir.”  Sayfa 119

“İnsanların birbirleriyle ilişkileri zayıflamıştı, dostlukları ve yeni bir şeyler öğrenme, yeni söylentilere öfkelenme isteği de azalmıştı. Herkesin yeterince korkusu, yarası, telaşı vardı. Kimse komşusunun ölümüyle meşgul değildi.” Sayfa 452

Yıl 1901, yer Osmanlı’nın yirmi dokuzuncu vilayeti olan ve Akdeniz’de Girit ile Kıbrıs’ın arasında çok eski zamanlardan beri Minger halkının yaşadığı ve Mingerce’nin konuşulduğu tarihi Minger Adası’dır.
Minger adasında Veba salgını başlar. Minger'deki salgını için Sultan Abdülhamit tarafından adanın durumunu kontrol etmek üzere İzmir’deki salgını başarıyla durduran ve Sağlık Başmüfettişi olan kimyager Bonkowski Paşa’yı görevlendirilir.

Pakize Sultan ve eşi Doktor Nuri, Çin deki veba salgınında Müslümanlar ile konuşmak ve karantinaya ikna etmek için Aziziye gemisiyle Çin'e doğru yola çıkmışlardır. Pakize Sultan, padişah V. Murat'ın en küçük kızıdır. Babası tahttan indirildikten sonra bir saraya kapatılmışlardır. Evlilik çağına kadar da kapatıldıkları sarayda yaşamışlardır. Amcası Sultan Abdülhamid kendisini Doktor Nuri ile tanıştırarak evlenmesini sağlamıştır. Çin'e doğru yol aldıkları gemide eczacı ve aynı zamanda karantinadan iyi anlayan Bonkowski Paşa ve onun yardımcısı Doktor İlias'ı görürler. Bonkowski Paşa ile konuştuklarında Minger adasında veba salgını şüphesi olduğunu öğrenirler. Bonkowski Paşa ve yardımcısı Doktor İlias'ı Minger adasına bıraktıktan sonra gemi ile Çin yolculuğuna devam ederler.

Koruma amaçlı bir Osmanlı askeri olan Kolağası Kamil, Pakize Sultan ve eşi Doktor Nuri'nin yanında seyahat etmektedir. Sabah uyandıklarında Bonkowski Paşa'nın öldürüldüğünü ve veba salgınının gerçek olduğunu anlatan Sultan Abdülhamid'ten bir mektup alırlar. Bonkowski Paşa'nın gizemi çözülemeyen bir biçimde öldürülmesi sonucu daha önce tahttan indirilen Sultan Abdülhamit'in kardeşi V. Murat’ın kızı Pakize Sultan ve kocası Doktor Nuri'nin derhal Minger adasına gitmelerini istemektedir. 

Minger Adası'nın valisi olan Sami Paşa, Bonkowski Paşa'nın katili olarak bir tekke şeyhi olan Şeyh Hamdullahın üvey kardeşi olan Ramiz'i tutuklamıştır. Osmanlı'dan gelen bir telgrafla Ramiz'in idam kararı ertelenir. Veba salgın gittikçe daha çok yayılmakta, halk ise karantina kurallarına uymamaktadır. Minger halkı yurt dışına kaçmak için gemilere binmeye çalışır. Salgının kendi ülkelerine yayılmasını engellemek için Osmanlı'nın Mahmudiye isimli savaş gemisi ve başka iki ülkenin gemisi adayı abluka altına alıp giriş çıkışları yasaklamıştır. Vali Sami Paşa, Osmanlı'dan gelen telgraflar yüzünden karantina'yı tam olarak yönetemediğini düşünmektedir.

Minger Adası'nda halk karantina kurallarına değil de hoca ve şeyhlerin yazdığı muskalara inanması yüzünden Veba salgını durdurulamamaktadır. Valisi Sami Paşa Saray tarafından yalnız bırakılmıştır. Adada yalnızca durumu kötü olan Rumlar, Türkler ve gerçek Mingerliler kalmıştır.

Karantina Neferlerinin başına getirilen Kolağası Kamil, Ramiz'in eski sevgilisi olan Zeynep'e aşık olarak evlenmiştir. Kamil, bir sabah vali daha rahat karantina işlerini yürütebilsin diye postaneyi basarak, telgraf geliş gidişlerini durdurur. Böylece Osmanlı'dan emir almaz bir hale gelmiştir. Yine de karantina kurallarına uymayan halk yüzünden salgın hızla yayılmaktadır. Duruma kızan Osmanlı hükümeti Vali Sami Paşa'yı başka bir vilayete vali olarak atayarak yerine başka bir vali gönderir. Sami Paşa'nın ise Minger'den gitmeye niyeti yoktur. Sultan Abdülhamid kararında döner diye beklerken yeni Vali adaya gelir. Sami Paşa onları karantinaya alıp bekletirken Şeyh Hamdullah ve papaz efendiden birlikte karantina vaazı vermelerini ister. 

Bu sırada Ramiz, yeni valiyi kaçırarak vilayet binasını basar. Vali'nin adamları ile Ramiz'in adamları arasında çatışma çıkar. Ramiz ve adamları tutuklanarak idama mahkum edilir.

Kolağası Kamil eline yeni bir bayrak alarak imparatorluğa başkaldırıp adanın bağımsızlığını ilan eder ve artık Osmanlıya bağlı bir ada olmadıklarını söyler. Çatışma sırasında gönderilen yeni vali öldürülmüştür. Kamil liderliğinde yeni bir devlet gibi hareket etmeye başlarlar. 

Kamil'in eşi Zeynep hamiledir ve veba'ya yakalanır. Veba, Zeynep'ten de Cumhurreisi Kamil'e geçerek bir hafta arayla ikisinin de vefat etmesine neden olur. Kamil'in ölümü sonrası hapishane de isyan çıkar. Şeyh Hamdullah ve adamları yönetimi ele geçirir. Karantinayı tamamen kaldırarak 2 ay boyunca hüküm sürerler. 2 ay sürecinde her gün 50'yi aşkın ölü verirler, veba daha hızlı yayılmaya başlar.

Doktor Nuri ve Pakize Sultan odalarında hapsedilmiş, Vali Sami Paşa da idam edilmiştir. Şeyh Hamdullah vebaya yakalanınca 2 gün içerisinde ölür. Şeyh Hamdullah'ın adamları yönetimi Pakize Sultan ve Doktor Nuri'ye bırakırlar. Tamamen sokağa çıkma yasağı ilan eden Doktor Nuri, birkaç doktor ve Mazhar Efendi'nin de yardımlarıyla bu süreci çok iyi yönetmiştir. Sokağa çıkma yasağının çok iyi uygulaması etkisini gösterir ve bir süre sonra salgın durarak her şey eski haline dönmeye başlar.

O zamanlar kraliçe ilan edilen Pakize Sultan ve eşi Doktor Nuri, Mazhar Efendi tarafından bir süre sonra Çin'e gönderilirler. Bu hem Osmanlı hem de Minger adası tarafından verilen bir sürgündür. Çin de tam 25 yıl kaldıktan sonra Londra'ya gitmişlerdir. 

Yere Yakın Yıldızlara Uzak (Emine Tavuz) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Yere Yakın Yıldızlara Uzak Kitabın Yazarı: Emine Tavuz Kitap Hakkında Bilgi: “Her kalp atışının bir hikâyesi vardı.” Bestegül...