6 Kasım 2017 Pazartesi

Asenkron Motorun Tanımı ve Çalışma Prensibi Nasıldır? Yapısı ve Parçaları Nelerdir?

Asenkron Motorun Tanımı: 

Statordaki sargılarına uygulanan alternatif akım ile oluşan döner manyetik alan sonucu rotoru dönen elektrik motorlarıdır. Rotorun dönüş devir sayısı döner manyetik alan devir sayısından az olduğu için asenkron (senkron olmayan) motorlar denilir.

Çalışma Prensibi: 

İdükleme prensibine göre çalışırlar. Statorda oluşan manyetik alan rotorda elektrik akımı indüklenmesini (oluşmasını) sağlar. Bunun sonucunda statorda oluşan döner manyetik alan rotorda oluşan manyetik alan ile itme-çekme yaparak rotorun dönmesini sağlar.

Asenkron Motorun Parçaları:

1. Stator:

Alternatif gerilimle çalışan motorlarda döner manyetik alan oluşturmak için sargıların bulunduğu kısımdır. Stator, 0,35–0,8 mm‟lik silisyum katkılı birer tarafları yalıtılmış ve iç yüzeyine oluklar açılmış sacların pres edilerek paketlenmesiyle elde edilir.

2. Rotor:

Alternatif gerilimle çalışan motorlarda statorun meydana getirdiği döner manyetik alanın içinde dönen ve mekanik enerjinin alındığı kısımdır. İki şekilde üretilirler.

a- Sincap Kafesine Benzeyen Kısa Devre Çubuklu Rotor Rotorun dış yüzeyine açılmış oluklara alüminyum veya bakır çubuklar yerleştirilerek çubukların her iki tarafı kısa devre edilir. Ayrıca soğutucu görevi için her iki tarafa kanatçıklar konmuştur.

b- Sargılı (Bilezikli) Rotor: Rotor dış yüzeyine açılan oluklara 1200 faz farklı üç fazlı alternatif akım sargısı yerleştirilen rotorlardır. Sargı uçları, yıldız ve üçgen bağlandıktan sonra üç uç rotor mili üzerinde bulunan milden yalıtılmış üç adet pirinç bronzdan yapılmış bileziklere bağlanır. Sargılara akım, bu bileziklere basan fırçalar ile sağlanır.

3. Gövde ve Kapaklar:

Dış etkilere karşı alüminyum, demir ya da demir alaşımından üretilir. Rotorun stator içinde merkezi olarak yataklanması görevini kapaklar yapar.

4. Yatak ve Rulmanlar:
Rotorun kolayca dönmesini sağlayan mekanik yapılı parçalardır. Küçük güçlü motorlarda pirinç vb. madenler kullanılarak yapılmış bilezik biçimli, yağlanmış yataklar (burç) kullanılır. Büyük güçlü motor yataklarında ise rulman kullanılır.

5. Soğutma Pervanesi:

0–20 kW güce sahip motorlarda hava ile soğutulur. Motorun dönen miline bağlanan plastik ya da metal pervane gövdenin sıcaklığını kolayca atmasını ve soğumayı sağlar.



6. Klemens Tablosu:

Statora yerleştirilen sargıların bağlantı uçları, klemens tablosuna çıkarılır. Üç fazlı motorların klemensinde altı adet bağlantı noktası vardır. Giriş uçları U-V-W, çıkış uçları X-Y-Z‟dır.

7. Motor Etiketi:

Motorların özelliklerini belirtmek amacıyla motorun üzerine alüminyum etiketler monte edilir.

4 Kasım 2017 Cumartesi

Türkiye'nin İlk İnsansı Robot Fabrikası AkınRobotics Konya'da Açıldı


Konya'da, Akınsoft isimli yazılım firmasınca kurulan Türkiye'nin ilk insansı robot fabrikası AkınRobotics düzenlenen törenle açıldı.

Akınsoft Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Akın, açılış töreninde yaptığı konuşmada, 2 bin 700 metrekaresi kapalı toplam 11 bin metrekare alanda kurdukları Türkiye'nin ilk insansı robot fabrikası olan "AkınRobotics"te seri üretime geçtiklerini söyledi.

Fabrikanın 1,5 yılda tamamlandığını belirten Akın, "Dünyada birçok kurum ve kuruluş insansı robotlar için AR-GE çalışması yapmakta. Ancak hiçbir kurum henüz seri ya da yalın üretime geçmemiştir. Bugün burada 'AkınRobotics'in seri ve yalın üretim bantlarını göreceksiniz." dedi.

Yeni üretilen Ada GH5 serisinin bir çocuk tarafından bile çok rahat biçimde programlanabileceğini ifade eden Akın, şöyle konuştu:

"Bu model robotlara, alışveriş merkezlerinde ürün tanıtma, fuarlarda broşür dağıtma, otogar ya da havalimanlarında yol gösterme, mağazalarda tezgahtarlık gibi işlevler yaptırabilirsiniz. Hastanelerde hasta bakıcılık bile yapabilecek bu robotlar, ev hanımlarına kısmen de olsa yardımcı olabilecek şekilde programlanmıştır. 22 yılda tamamlanan yeni nesil Ada GH5 isimli robotumuz, milletimize ve insanlığa hayırlı olsun.

4 Kasım'da resmi açılışı yapılan fabrikayı tanıtan Akınsoft Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Özgür Akın, yapay zekaya sahip insansı robotlara en çok ilgiyi ev hanımlarının gösterdiğini, kendilerine ulaşan kadınların ev işlerini yapacak robotların ne zaman piyasaya çıkacağını sorduklarını söyledi.

İHA'nın haberine göre, 1995 yılından bu yana ticari program ile adını duyuran Akınsoft firması 2009 yılında yapay zekaya sahip ilk insansı robot "Akıncı-1"i üretti. 4 yıl sonra mobil robot "Akıncı 2"yi tanıtan firma, hemen ardından insansı yapıya daha yakın olarak üretilen yapay zekasıyla öğrenebilme kabiliyetine, jest mimiklere sahip "Akıncı 3" ile adından söz ettirdi.

Robot üretimini geliştiren firma bir fabrika ortamına geçerek seri üretime başladı. Temellerini 2 yıl önce attıkları Akın Robotix fabrikasının yaklaşık 11 bin metrelik alana kurulduğunu, 2 bin 700 metrekare kapalı alanda çalışan Türkiye'nin ilk insansı robot fabrikasında seri üretime geçtiklerini kaydeden Özgür Akın, farklı şekillerde hizmet veren 16 çeşit robotları olduğunu dile getirdi.

Ürettikleri ve tamamı milli olan robotların hizmet sektöründe birçok alanda çalışacağını ifade eden Özgür Akın, "Robotlarımızın bütün parçaları laboratuvarlarımızda üretildi. Devre tasarımları, yazılımları, mekanik tüm aksamları tarafımızdan geliştirildi. Bu anlamda yüzde 100 yerli bir robot diyebiliriz. Yapay zeka donanımı ile tamamen birleştirilmiş ve insansı hareketler yapabiliyor, koku, görme sağlayabiliyor, insan tanıyabiliyor, hatta insanla tanışabiliyor.

Sizi bir kez tanıdıktan sonra bir daha geldiğinizde size isminizle hitap edebiliyor. Robotlarımız interneti çok aktif kullanabiliyor. Dokunma hissi oluşturan çeşitli sensörler var, dokunduğu nesneyi algılayabiliyor. Onun dışında her insanın programlayabileceği şekilde geliştirdik, yani basit bir arayüzle, kullanışlı bir arayüzle rahatlıkla bir insanın bir işe adayıp programlayabileceği şekilde geliştirdik" dedi.

"EV HANIMLARINDAN ROBOTA İLGİ"

Sosyal medyadan kendilerine ulaşan ev hanımlarının robotların temizlik işlerinde çalışıp çalışmayacağı yönünde bilgi istediğini aktardı.

Akın, "Robotları satış yada kiralama seçenekleri olacak. Birçok talep alıyoruz aslına bakarsanız sekiz senedir teknoloji üretiyoruz ülkemizde. Bugün buraya geçmekle sadece kapasitemizi, üretim bandımızı genişletmiş olduk. Burası yaklaşık 200 kişilik bir çalışma kapasitesine sahip şu anda 22 tane yalın üretim bandımız var. Aynı zamanda seri üretim bantlarımız var. Genişletmenin vermiş olduğu bir gururla daha geniş bir kitleye hitap etmiş olacağız.

Ama bugüne kadar çok olumlu güzel sonuçlar aldık kamuoyundan ciddi anlamda bir destek görüyoruz. Özellikle ev hanımları evlere ne zaman girecek bu robotlar? Evlerde hizmet vermeye başlayacak mı? gibi sosyal medyadan talepler geliyor. Robot şu anda ev hanımlarına hizmet edebilecek düzeye kadar geldi.

Ya da hastanelerde hasta bakıcı olarak hem su hem yemek gibi benzeri şeyleri getirmek, götürmek gibi aynı zamanda ilaç zamanlaması, ilaç planlaması ya da hastayla bir şekilde diyalog kurma hastanın sadece ses iletişimiyle bilgisayar kullanabilmesini sağlama, internet kullanabilmesini sağlamak, aynı zamanda önünde bir ekran var akıllı olduğu için ellerini kullanamayan uzuvlarını kullanamayan hastalar için bilgisayar kullanma imkanı sağlama, hastayı arkadaşlık etme görevlerini yapabilecek.

Güvenlik görevlisi olarak çalışabilecek bununla ilgili hem Türkiye'den hem dünyadan birçok noktada sipariş ya da ön talep alıyoruz. Robotlarımızın genel olarak talepleri doğrultusunda öncelikle AVM'ler söz konusu bizim için. AVM'lerde bir tezgahtar olarak çalışabilecek, bir tekstil sektörüne girdiği zaman sizi önceden tanımış bir müşterisi olduğunu kabul edersek, sizinle 'Merhaba', 'Hoşgeldiniz' geçen hafta almış olduğunuz bu üründen memnun musunuz? gibi bir ön diyalog anket yoklaması ardından da yeni sezon ürünlerini tanıtacak tezgahtar olarak çalışabilecek robotlarımız şu anda mevcut.

"HİÇBİR ZAMAN TEKNOLOJİ İŞSİZLİK GETİRMEZ"

Milli robotun yabancı robotlara oranla çok uygun fiyata üretildiğini açıklayan Özgür Akın, günlük yaşamımızda endüstriyel alanda ve hizmet sektöründe robotların çoğalmasıyla işsizlik oranının artacağı yönündeki düşüncelerin doğru olmadığını söyledi. Akın, "Dışarıdan alınan bir ürünün üçte biri fiyatlarına ülkemizde robotları üreteceğiz ve bu ödeyeceğiniz miktar yine ülkemizde kalacak. Milli sermayemizde kalacak para kendi mühendislerimizin maaş olarak bize geri dönecek.

Dolayısıyla üretim konusunda da yaptığımız araştırmalardan bir tanesini söyleyeyim. Sadece bir parçanın maliyeti yani robotun bir uzvunun maliyeti 10 bin ile 15 bin lira arasında dünya piyasasında satılırken, biz onu 500- 600 TL gibi çok uygun maliyetlere üretmeye başladık. Zaten yaptığımız AR-GE de bunun üzerineydi. Umut ediyorum bu da tüketiciye yani son kullanıcıya bu caziplikte sunulacak.

Kiralama modelimizde istediğiniz kadar robotumuzu günlük kiralayabileceksiniz. Bu ilk planda son kullanıcılarımız için uygun bir model olacaktır. Öncelikle kiralayacaklardır, robotun kabiliyetlerini kendileri görebilecek, yaptıklarını ve aynı zamanda kurumuna kattıklarını görecektir, sonrasında satın almak isterse tabi satın alabilecektir.

Hiçbir zaman teknolojik işsizlik getirmemiştir, öncelikle onu söyleyeyim. Bugün tarım ülkesi olduğumuzu söylüyoruz. Tarımda bile maalesef teknolojiyi kullanmadığımız için çok geri kalıyoruz ve işsizlik oranımız hızla artıyor. Yüksek teknoloji kullanarak insanları işsizlik değil, daha nitelikli iş sahaları oluşturmuş oluyoruz" diye konuştu.

Özgür Akın, bundan sonraki hedeflerinin Yüksek Teknoloji Üniversitesini ve Uzay Bilimleri Araştırma Enstitisünü kurmak olduğunu sözlerine ekledi.

30 Ekim 2017 Pazartesi

Sanayi Devrimleri Nelerdir ve Endüstri 4.0 Nedir?


Dördüncü sanayi devrimi olarak da adlandırılan Endüstri 4.0’a değinmeden önce ilk üç sanayi devriminden kısaca bahsetmemiz gerekir.

Endüstri devriminin ilk aşamasında buhar, kömür ve demirin birleşimi önemli siyasal, ekonomik ve toplumsal sonuçlarıyla birlikte demiryolu çağını da açmıştır. Kömür yalnızca demiryolunda haraket eden araçlara güç sağlamakla kalmamış, aynı zamanda demiryolları da kömürü çok uzak ve eskiden taşınamayan yerlere götürmüştür. Böylece Avrupa'da kömürle çalışan makinaları barındıran fabrikalar hem büyümüş hem de en uzak noktalara kadar yayılmıştır. Sanayinin, el işçiliğinden buhar gücü ve makine kullanımına geçmesiyle birinci sanayi devrimi yaşandı.

Ardından elektriğin yaygınlaşması ve seri üretime geçiş sonucunda ikinci sanayi devrimi gerçekleşti. 

Sonrasında bilgisayar ve otomasyon ile gelen üçüncü sanayi devrimi yaşandı. 

Şimdilerde ise siber sistemlere, yapay zekaya dayalı dördüncü sanayi devrimi olan Endüstri 4.0

İlk kez 2011 yılında gerçekleştirilen Hannover Fuarı’nda adı duyulan Endüstri 4.0, Alman Federal Hükümeti’nin sağladığı desteklerle günümüz sanayisinde yerini aldı. İleri gelen teknoloji devleri ABD ve Japonya gibi ülkeler bu endüstriyi desteklediler ve gelecek hedeflerini Endüstri 4.0’a uygun bir şekilde planladılar.

Endüstri 4.0 genel hatlarıyla; robotların üretimi tamamen devralması, yapay zekanın gelişimi, üç boyutlu yazıcılarla üretimin fabrikalardan evlere inmesi, devasa miktarda ki bilgi yığınını veri analizleriyle ayıklanıp değerlendirilmesi ve daha birçok yeniliklerle incelenebilir.

Endüstri 4.0, tamamen teknoloji odaklı olup, işletme içerisindeki tüm fiziksel sistemlerin otomatikleştirilmesi ve uzaktan takip edilebilir hale getirilmesidir. Bir başka deyişle de, akıllı fabrikaların devreye girmesi anlamına gelmektedir.

Üretim sistemi içerisinde endüstriyel robotların görev alması ve bu robotların kusursuz çalışarak çevre ile etkili bir iletişimlerinin olması. Bunun neticesinde bu devrim ile birlikte kullanılacak üç boyutlu yazıcılar, yapay zeka ve makine öğrenmesi, büyük veri yönetimi, bulut bilişim sistemleri ve nesnelerin interneti gibi teknolojiler…

İşletmelerde tam otomasyon anlamına gelen bu sanayi devriminin getireceği en büyük faydalar; yüksek verimlilik, üretimde esnekliğin artması, maliyetin azaltılması, sistemin izlenebilir olması ve arıza tespitinin kolaylıkla yapılabilmesidir.

Dördüncü sanayi devriminin, 10-20 yıl içinde entegrasyonunu tamamlayarak firmalar tarafından uygulanabilir hale gelmesi beklenmektedir. Ülkemizde endüstri 4.0 konusunda toplantılar, kongreler ve seminerler yapılıyor olmasına rağmen altyapıların oluşturulması ve hayata geçilmesi konusunda herhangi bir ciddi adım gözükmemektedir. Unutulmamalıdır ki; bu devrime en hızlı bir şekilde uyum sağlayan ve üretim süreçlerini adapte eden ülkeler, ekonomik anlamda büyük avantaj sağlayacaktır.

Endüstri 4.0’a geçişten sonra, birçok fabrika tamamen insansız olarak çalışacak, bütün fiziki işleri akıllı makineler ve robotlar yapacak, hatta üretim sonrasında bile sürücüsüz kamyonlara yükleyip gidecekleri yerlere sevk edecekler. Peki bunların neticesinde işsizlik mi ortaya çıkacak? Bunca insanın yaptığı işleri robotlar yaptığında bu çalışalar ne olacak?

Fiziki güç gerektiren işleri akıllı makinelerin yapması sonucunda sanayi devrimi ile birlikte yeni meslekler, yeni iş alanları doğacaktır. Örnek verecek olursak; fiziki işleri yapacak olan bu robotların artması, bu robotları kullanan koordinatörlerin de artması demektir. Bu robot koordinatörlerinin, robotların düzenli ve düzensiz bakımlarını yapabilecek, yeni robot ihtiyaçlarını belirleyerek, servis dışı kalan robotlar yerine yedeğini devreye sokabilecek ve robotlara yeni yetenekler kazandırabilecek.

Robotların üretimi devralmasıyla insan gücüne duyulan ihtiyaç azalacak ve robotlar bir anlamda insanları işlerinden kovacaktır. Bu durum sadece fabrikalardaki mavi yakalılar için değil beyaz yakalılar içinde bir risktir çünkü yapay zeka ile robotları kodlayabilen robotlar ve tasarım yapabilen robotlar, üretimi devralacaktır.

Endüstri 4.0 devrimiyle birlikte, şüphesiz en fazla ihtiyaç duyulacak meslek grubu Mühendislik olacaktır. Günümüzde popülerliğini koruyan Endüstri Mühendisliği, Bilgisayar Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği, Mekatronik Mühendisliği gibi mühendislik dallarına ilerleyen yıllarda da ihtiyaç duyulacağı gibi bu mühendislik dallarına ilave olarak Endüstri 4.0’ın getirdikleri süreçlere dayalı farklı Mühendislik dalları kaçınılmaz olacaktır. Bunlar; 3-D Yazıcı Mühendisliği, Şebeke Geliştirme Mühendisliği, Endüstriyel Bilgisayar Mühendisliği, Yazılım Mühendisliği.

Endüstri 4.0’ın en büyük amacı, birbirleriyle haberleşen, sensörlerle ortamı algılayabilen ve veri analizi yaparak ihtiyaçları fark edebilen robotların üretimi devralıp; daha kaliteli, daha ucuz, daha hızlı ve daha az israf yapan bir üretim yapmaktır.

4. Sanayi Devrimi daha çok fabrikaları etkileyecek gibi görünse de aslında gelecekteki sosyal hayatımızı bile etkileyebilecek bir yeniliktir. Üç boyutlu yazıcıları sadece sanayide değil, evlerimizde dahi kullanabilecek konuma geleceğiz. Kendi ihtiyaçlarımızı başkaları tarafından yapılan ürünlerle karşılamak yerine, kendi hayal gücümüzü kullanarak istediğimiz ürünü evimizde üretebilecek ve evimizi minik bir fabrikaya dönüştürebileceğiz.

Günümüzde yaygın olan marka bağımlılığı gelecekte yerini fayda bağımlılığına bırakacaktır. Gelecekte hangi marka kıyafeti giydiğimiz değil yerine hangi faydalı kıyafeti giydiğimiz önem kazanacaktır ve bu faydalı kıyafetleri kendimiz evimizde üretebilir konuma geleceğiz.

Endüstri 4.0’ın gelişmesiyle artan üretim hızı ve ürünün kalitesi rekabet için yeterli olmayacak ve en çok üreten değil müşterinin isteğini en çok karşılayan galip gelecektir. Apple’ın dünyanın en büyük şirketi olması ve eski dünya devi Nokia’yı piyasadan silmesi bu duruma en güzel örnektir.

Müşterinin isteğini en güzel belirleme yolu ise veri analizidir. İnternetin hayatımıza girmesiyle oluşan devasa bilgi yığınını analiz edip en iyi şekilde yorumlayan gelecekte galip gelecek olanlardır. Endüstri 4.0 aynı zamanda Google ve Facebook gibi şirketlerinde üretime girmesini sağlayacak ve endüstride zorlu bir rekabetin başlamasına neden olacaktır.

4.Sanayi Devrimi aynı zamanda ülkeler arasındaki rekabeti arttıracak ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi hem insan gücü bakımından hem de sahip olduğu akıllı fabrikalarla gelecekte tahtı devralacaktır. Artan üretim hızının yanında Çin, üretim kalitesini da arttırarak, günümüzde herkesin kalitesiz olarak gördüğü ürünleri, gelecekte en kaliteli ürünlerin başını çekecektir.

Türkiye, dünyanın önde gelen üretim merkezlerinden biridir ve üretim kapasitesi Türkiye endüstrisini cazip kılsa bile gelecekte robotların üretimi devralmasıyla insan gücüne olan ihtiyaç azalacak ve yabancı şirketlerin yatırımlarını kendi ülkelerine yapmalarını sağlayacaktır. Bu nedenle ülkemizin üretim merkezi yerine, inovasyon merkezi olarak gelişen global pazarda kendine yer bulması gerekmektedir.

Bu nedenle Türkiye’nin önünde zorlu bir süreç mevcuttur. 2. ve 3. Sanayi Devrimi arasında bir evrede bulunan ülkemizin, 10 ila 15 yıl içerisinde tamamen Endüstri 4.0 girileceği düşünüldüğünde gelişen teknolojiyi yakalayıp rekabet edebilecek konuma gelmelidir. Bu anlamda Türkiye’nin mühendisliği kız istemek için bir araç olarak kullananlara değil, ülkesini gelişen teknolojiye ayak uyduracak mühendislere ihtiyacı vardır.

Sonuç olarak, Endüstri 4.0 geleceğimizi iyi ve kötü yönleriyle doğrudan etkileyecektir. Gelecekte içerisinde insan olmayan ve ışığa ihtiyaç duymayan robotlarla çalışan fabrikalar bizi beklemekte ve insanoğlu artık robotlarla yarış içine girmeye hazırlanmalıdır. Yapmamız gereken Endüstri 4.0’dan kaçmak değil ona en iyi şekilde uyum sağlamaktır. Bazı masalların sonunu bilemezsiniz ve yenilik sonu bilinmeyen bir masaldır.
Endüstri 4.0’ı anlayacağımız dilde tanımlarsak, tamamen makineleşme yani sistemden insanı çekme diyebiliriz.

Mühendisbeyinler

26 Ekim 2017 Perşembe

Enerji Sistemleri Mühendisliği Nedir? Nerelerde Çalışabilir?


Enerji sistemleri mühendisliği bölümü ilk defa 2008 yılında Yalova Üniversitesi bünyesinde açılmıştır. Şuan 45 üniversite bünyesinde enerji sitemleri mühendisliği bölümü mevcuttur. İlk açıldığı yıllarda gerek reklamının iyi yapılmaması gerek bölümün yeni oluşundan herhangi bir mezunu olmadığı için belli tecrübesizlikler yaşandı. Bu yüzden bu bölüm Türkiye’de üniversite ve piyasa bazında 2012 yılından itibaren yaygınlaştı. Her geçen yıl mezun vermesiyle de piyasada artık tanınan bir mühendislik konumuna geldi. 2011 yılında bölümde sadece 6 devlet üniversitesinde mevcuttu. Gerek devlet kurumlarında gerek özel kurumlarda bu bölüm için istihdam her geçen gün artmaktadır. Piyasanın bu tarz spesifik mühendislik dallarına ihtiyacı var.

Enerji Sistemleri Mühendisi Kimdir?

Enerji sistemleri mühendisliği kendi tanımıma göre dünya üzerinde bulunan enerji kaynaklarının kullanılabilir (elektrik veya mekanik) hale getirilene kadar bilgi toplama, hesaplama, tasarım, simülasyon, raporlama, uygulama ve kalite-kontrol süreçlerinde yer alan ayrıca halihazırda enerji üreten sistemlerin verimini arttırma ve maliyeti düşürme yollarını arayan tüm bunları yaparken de çevresel etkileri de göz önünde bulunduran enerji uzmanı kişidir. Enerji sistemleri mühendisliği sadece makine mühendisliğinin enerji alanında uzmanlaşmış dalı olarak düşünülmemelidir. Makine mühendisliğinin müfredatında yer alan enerjiyle alakalı tüm dersleri ve ayrıca elektrik mühendisliğinin de bazı derslerini müfredatında barındıran bir bölümdür. Kısacası enerji sistemleri mühendisliği, makine mühendisliği ile elektrik mühendisliğinin birleşimi şeklinde düşünülebilir.

Enerji Sistemleri Mühendisliği Dersleri

Enerji sistemleri mühendisliği müfredatında birçok disiplinde çok sayıda ders bulunur. Bunlar temel mühendislik derslerinin yanı sıra (matematik, fizik, kimya, termodinamik, akışkanlar mekaniği, mukavamet, makine elemanları, teknik resim, 3D modelleme, temel imalat, programlama) soğutma sistemleri, mekanik tesisat (binalarda doğal gaz, kalorifer ve sıhhi tesisat), yanma ve yakma teknolojileri, yenilenebilir enerji uygulamaları (güneş, rüzgar, jeotermal, biyogaz, hidroelektrik, hidrojen enerjisi…), nükleer enerji teknolojileri, yalıtım sistemleri, enerji iletim dağıtım ve dönüşümü (elektrik makineleri, güç elektroniği, elektromekanik enerji dönüşümü) gibi alanlarla alakalı birçok ders bulunur. Müfredat ayrıntılarına ise her üniversitenin bölüm sayfalarında müfredat bilgileri mevcuttur. Bu alanlar ve dersler genelde öğrenim göreceğiniz üniversitenin akademik kadrosuna göre şekillenir.

Örneğin, bir üniversitenin akademik kadrosu yenilenebilir enerji kaynakları üzerine uzmanlaşmışsa müfredat ve ders işlenme şekli de o branşa göre şekillenir. Bu yüzden tercih yapmadan önce üniversitelerdeki enerji sistemleri mühendisliği bölümü akademik kadrolarını da araştırmanızı tavsiye ederim. İlginizi çeken disiplinlerde uzmanlaşmış bir akademik kadroyla hem dersleri çok verimli bir şekilde alırsınız hem de araştırma-geliştirme yönünüz de bir o kadar artar.

Enerji Sistemleri Mühendisliğinin Gelecekteki Yeri ve Önemi

Enerji sistemleri mühendisliği bölümü ucu açık bir bölümdür. Bu bölümde birçok farklı disiplinde ders verildiği için kendinizi istediğiniz alanda geliştirebilirsiniz. Enerji alanındaki ihtiyacın ve istihdamın artmasıyla enerji üretimi konusunda uzmanlaşmış kişilere hem ülke bazında hem de dünya bazında ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle de dünyanın enerji açığı nüfusun günden güne fazlalaşmasıyla beraber artmaktadır. Bu nedenle her ülke enerji konusunda yatırımlarını arttırmış ve bunun neticesinde ise bu sektörde çalışacak uzman personel açığı oluşmuştur. Bu bölümde her geçen sene mezun sayısının artmasıyla birlikte gerek devlet kurumlarında gerekse de özel kurumlarda bu bölüme istihdam artmaktadır. Kısacası enerji sistemleri mühendisleri geleceğin dünyasının şekillenmesinde önemli bir rol oynayacaktır. 2011 yılında İŞKUR enerji sistemleri mühendisliğini en popüler bölüm olarak seçti.

Peki, Bir Enerji Sistemleri Mühendisliği Adayı Hangi Alana Yönelmeli?

Bunun cevabı sizin ilgi alakanızda saklı pek tabi makul ve geleceği göz önünde bulundurarak karar vermelisiniz. Enerji sistemleri mühendisliğinin birçok disiplin barındırdığından bahsettik. Bu alanların birçoğunda çok sayıda istihdam mevcut ancak bu noktada sizin idealleriniz devreye giriyor. İlgi alanınıza bağlı işinizi zevkle yapabileceğiniz ve merak ettiğiniz alana yönelmelisiniz. Mühendisliğin püf noktası merak ve yaptığınız işi sevmektir. Merak da ilginizi çeken alanlarda şekillenir. Size bahsettiğim alanlarda en fazla istihdama sahip ve kazancıda en yüksek olan alan “soğutma ve havalandırma sanayisi” çok kolay iş bulabileceğiniz ve maaşı iyi olan bir alandır. İkinci sırada ise “mekanik tesisat” bulunur bu alanda çok kolay iş bulabilirsiniz ve yaptığınız tesisat projeleriyle tatmin edici kazançlar elde edebilirsiniz.

Hepinizin merak ettiği soru ve genellikle enerji sistemleri mühendisliği bölümüyle ilişkilendirilen yenilenebilir enerji sektöründe istihdam var mı? Bu yenilenebilir enerji alanlarının türüne göre değişebilir ancak genel olarak Türkiye için bu alanda artan bir istihdam söz konusudur. Özellikle de Rüzgar, Güneş ve Biyogaz alanlarında projelendirme ve santral tasarımında önemli bir açık mevcut tabi bu alanda çalışmak istiyorsanız teknik bilginizden çok enerji hukuku bilginizin de iyi olması gerekir. Yani bu alanda projelendirme kısmı enerji hukuku kurallarına göre yapılır. Bu alanda ise alacağınız maaş yer aldığınız projelere göre değişiklik gösterse de tatmin edici miktarlara ulaşmaktadır.

Diğer alanlarda da iş bulabilirsiniz ancak istihdam ve maaş olarak Soğutma ve havalandırma Sanayi, Mekanik Tesisat ve Rüzgar, Güneş ve Biyogaz enerji uygulamaları ilk üç sırayı alıyor. Size anlattığım alanları siz artık ilginize ve gelecek planlamanıza göre belirleyebilirsiniz. Ama benim tavsiyem gelecek bu bölümü okuyorsanız soğutma sistemleri ve yenilenebilir enerji teknolojileri üzerine şekillendirmelisiniz.

Enerji Sistemleri Mühendisi Nerelerde Çalışabilir?

Enerji üretimi, dönüşümü ve Ar-Ge’si olan tüm kurum ve kuruluşlarda bu bölümün istihdamı mevcuttur. Bu kurumlar aşağıda belirtildiği gibidir.

Özel sektörde enerji sistemleri ve teknolojileri ile ilgili tüm alanlar,
Mekanik-Tesisatçılık (Isıtma, Soğutma, Havalandırma, Sıhhi Tesisat),
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK),
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (PİGM),
Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA),
Bor Enstitüsü,
Elektrik İşleri Etüd İdaresi (EİE),
Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ),
Türkiye Elektrik İletim A.Ş.(TEİAŞ),
Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ),
Devlet Su İşleri (DSİ),
Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ),
Türkiye Petrolleri Arama Ortaklığı (TPAO),
Türkiye Boru Hatları Taşıma A.Ş. (BOTAŞ),
Türk Petrol Rafineleri A.Ş. (TÜPRAŞ),
Türkiye Atom Enerjisi Araştırma Kurumu (TAEK).
TEMSAN
BM Hidrojen Enstitüsü
Taş Kömürü İşletmeleri
TCDD
MEB’da Teknik Öğretmen

Piyasada bulunan çoğu sanayi kuruluşlarının enerji üretimiyle alakalı birimleri olduğu için iş alanı çok geniş bir bölümdür. Ayrıca “5627 sayılı enerji verimliliği kanunu ve bu kanuna bağlı Binalarda Enerji Performansı yönetmeliğinde tanımlanmış olarak 1 Ocak 2011 tarihi itibarı ile 50 m² üzerinde inşaat alanına sahip tüm binalara çıkarılması zorunlu hale gelmiştir.” Kanun maddesiyle de çoğu sanayi kuruluşu bünyesinde en az 1 tane de olsa enerji uzmanı bulundurmak zorundadır.

Mühendis Beyinler

Çöplerden Elektrik Üreten Termik Santraller Nasıl Çalışır?

Günümüz dünyasında enerji her şeydir.

Varlığı bu denli önemli olan bir kavramı elde etmek için her geçen gün farklı yöntemler ileri sürülmekte, bilim adamları bu uğurda gündüz ve gecelerini harcamaktadırlar.

Ne yazık ki gerçek bazen gözümüzün önünde olmasına rağmen, bu kadar kolay olamayacağı düşüncesiyle görememekteyiz. Bu gerçeklerden en belirginlerinden biri olan, yazımızda ele alacağımız konumuz çöp termik santralleri.

İsminden de anlaşılabileceği gibi çöp termik santralleri; işe yarama ihtimalini dahi aklımızın ucuna getirmediğimiz çöplerin yakılmasıyla enerji elde edebildiğimiz santrallerdir.

Toprağa gömerek ya da denize dökerek sistemimize çok büyük zararlar verdiğimiz çöpler araştırmalarla ortaya konulan miktarları ile dudak uçuklatacak cinsten olmasıyla birlikte, kullanarak elde edeceğimiz faydası ile daha da şaşırtıcıdır.

Ne Kadar Çöp?Bir GündeBir HaftadaBir Ayda
KgLitreKgM3Tonm3
Bir Evden3-715350,111,10,5
Bir Binadan501503501,051,05031,5
Bir Sokaktan1000300070002121000630
Bir Mahalleden50.000150.000350.0001.05017.50031.500
Üretilen Çöp Miktarının Zaman-Mekan Tablosu
Çöp termik santralinin işleyişi tipik bir kömürlü termik santrale benzer.

Diğer termik santraller gibi genel olarak buhar kazanı, buhar türbini ve jeneratör gibi ünitelerden oluşmaktadır.

Onlardan belirgin en büyük farkı ise yakıt olarak çöplerin kullanılmasıdır.

Bu santrallerde enerji üretmek için öncelikle çöp arıtımı ardından ise ayrıştırma işlemi yapılmalıdır. Ayrıştırılan cam, kağıt, plastik, metal, taş gibi malzemeler ilgili sanayide kullanılmak ya da yeniden işlenmek üzere gönderilir.

Karbon içeren maddeler ise bir kazana gönderilerek yakılır. Bu noktada şuna dikkat çekmek yerinde olacaktır, belirtildiği üzere yapısında karbon bulunan her madde santrallerde yakılmak üzere kullanılabilir. Bilindiği gibi Karbon maddenin yapı taşlarından biridir. Miktarı her maddede farklı olmasına rağmen bulunduğu bir gerçektir. Yani hemen hemen her maddenin çöpünü yakıt olarak kullanabileceğimiz gibi kompozit (ki çok iyi bir yakıttır) vb. malzemelerin kalıntısından çok daha yüksek enerji elde edebiliriz.

Örnek verecek olursak belediye atıklarından üretilen 1.7 ton ATY (atıktan üretilmiş yakıt) ile 1 ton pet-kok kömürünün yanarken verdiği ısı enerjisi birbiriyle eşdeğerdir. ATY’nin yanarken çıkardığı CO2 miktarı fosil yakıtlara göre çok azdır. Yanı sıra atıklardan elde ettiğimiz yakıt hem masrafsız elde ettiğimiz hammaddeler kullanılarak üretilmekte hem de fosil yakıtlara göre her açıdan daha temiz bir yakıt türü elde etmemizi sağlamaktadır.

Ancak üretilen yakıtın kalitesi büyük oranda gelen atığın içeriğine yani Karbon açısından ne kadar zengin olduğuna bağlıdır. Kabaca ele alarak örnek verecek olunursa günde 3,000 ton civarında atık üreten bir şehrin atıklarının işlenmesi sonucu elde edilecek ATY’nin (Atıktan türetilmiş yakıt) eşdeğeri günlük 500 – 600 ton kok kömürüdür.



Farklı fosil yakıtların yaklaşık ATY (Atıktan türetilmiş yakıt) eşdeğerleri

Dev kazanlarda yakarak elde edilen ısı eşanjöre yollanır. Ayrıca yakma işleminden sonra oluşan küller ve diğer atıklar değerlendirilmek üzere gübre ve çimento sanayilerine gönderilebilir.

Örnekleri olduğu üzere, santrallerin hemen yanına kurulan seralarda organik besinler yetiştirilmektedir. Bu seralarda küllerden elde edilen gübreler kullanılmakta, sera içerisindeki nem ve ısı sabitliği santrallerden sağlanmaktadır.

Yakmadan elde edilen ısı sayesinde, eşanjöre dışarıdan verilen soğuk su buhara dönüştürülür ve basıncının yükseltilmesi için kademeli kompresörlere oradan de buhar türbinine iletilir. Türbinlerden geçen buhar jeneratöre aktarılarak elektrik enerjisine çevrilir.

Daha sonra bu elektrik enerjisi, şebekeler aracılığıyla tüketiciye ulaştırılır. Bu şekilde elektrik enerjisi elde edilen santrallerin ısıtma gücü ile de santralin yakın olduğu şehrin şebeke suyu ısıtılarak güneş enerjisinden daha kaliteli bir ısıtma yöntemiyle sıcak su ihtiyacı giderilmektedir.

Termik santralde dönüşüm şeması

Çöp termik santrallerinde kısaca elde edilme şekli böyle olan enerji ülkemizde de bu yöntemle rahatlıkla üretilebilir. Ülkemizde İstanbul, Ankara, Bursa gibi metropollerde üretilen atıklar yüksek ısıl değere sahip ATY (Atıktan türetilmiş yakıt) üretimine uygundurlar.

Dünya’da ülkemize göre daha yaygın olan bu yöntemle nükleer gibi kısmen daha tehlikeli santrallerin yerine kaliteli enerji elde edebiliriz.

Çöp termik santrallerinin kurulması için yer seçiminde; şehir çöplüklerine yakın alanlarda kurulmasına dikkat edilmelidir. Sebebi; çöp taşıma maliyetinin çöpten elde edilecek parasal değeri geçmesidir. Az miktardaki bir çöp yığınını uzak bölgede kurulmuş bir santrale taşımak hiç ekonomik olmayacaktır. Lakin taşınan çöp nitelikli( C oranı yüksek ve kuru) ve miktarı fazla ise büyük kazanç sağlayacaktır.

Nitekim enerjisinin büyük bölümünü dışarıdan çöp alarak çöp termik santrallerinde üreten ve ekonomisini buna bağlayan Norveç gibi ülkeler dünyaya örnek oluşturmaktadır. Yanı sıra kaliteli filtreleme yapılmazsa hava kirliliğine, soğutma suyu güzel arıtılmazsa toprak ve suya karışarak zehirlenmeye sebep olduğu için yerleşim yerlerine uzak arıtılmış ve belli sıcaklığa kadar soğutulmuş olması gerekmektedir.

Kullanılarak tekrar bırakılan suyu için yakınlarında göl, deniz olması avantaj sağlar. En kısa ve basit haliyle, bir fikrimiz olması açısından bu şekilde açıklayabileceğimiz çöp termik santralleri yenilenebilir enerji imkânının yanı sıra yer tasarrufu ve enerji (enerjiye bağlı olarak kazanç, kazanca bağlı olarak güç) sağlamakta olup dünyada da yükselen bir trenddir.

Mühendis Beyinler

17 Ekim 2017 Salı

90 / 10 Kuralı Nedir? Başımıza Gelen Olaylarda Verdiğimiz Tepkiler Nasıl olmalıdır?


Günlük yaşamda almış olduğunuz kararlar ya da yaptığınız seçimler gibi, göstermiş olduğunuz tepki ve davranışlar da nasıl bir sonuca ulaşacağınıza dair iki farklı yol ortaya çıkarır.

Size sunulan bir teklife “HAYIR ” cevabını verdiğinizde karşılaşacağınız sonuç; “EVET ” cevabını verdiğinizde farklılaşır ve sizi bambaşka bir serüvene sokar.

Hayatınızın %10'u sizin başınıza gelenlerden oluşur. Hayatın %90'ı ise sizin başınıza gelenlere verdiğiniz tepkilerden oluşur.

Şimdi gelin 90/10 kuralını açıklayan bir senaryo çizelim;

Ailenizle kahvaltı yapıyorsunuz. Kızınız, kahve fincanına çarpıyor ve bir fincan kahve gömleğinizin üzerine dökülüyor.

Biraz önce olan olay üzerinde hiç bir kontrolünüz yok. Sonradan olacaklar ise sizin davranışınıza göre belirlenecek.

Lanet ediyorsunuz. Kahveyi üzerinize döktüğü için kaba bir şekilde kızınızı azarlıyorsunuz. Kızınız üzülüyor ve ağlamaya başlıyor. Kızınızı azarladıktan sonra eşinize dönüyor ve kahve fincanını masanın kenarına çok yakın koyduğu için eleştiriyorsunuz. Bunu kısa bir sözlü tartışma takip ediyor. Öfkeyle üst kata çıkıyor ve gömleğinizi değiştiriyorsunuz. Aşağıya indiğinizde kızınızı, ağlamaktan dolayı kahvaltısını bitirememiş ve okul için hazırlanamamış bir halde buluyorsunuz. Kızınız otobüsü kaçırıyor. Eşinizin ise işe gitmek için hemen çıkması gerekiyor. Hemen aceleyle arabanıza koşuyorsunuz ve kızınızı okula bırakmak üzere hareket ediyorsunuz. Geç kaldığınız için saatte 90 km hız sınırlaması olmasına rağmen saatte 150 km hızla gidiyorsunuz. 75 dakikalık gecikmeden ve hız limitini aştığınız için ödediğiniz trafik cezasından sonra okula ulaşıyorsunuz. Kızınız size ‘hoşçakal’ demeden okula koşuyor. Ofise 20 dakika gecikmeyle geliyorsunuz ve evrak çantasını evde unuttuğunuzu anlıyorsunuz.

Gününüz korkunç bir şekilde başladı! Devam ettikçe, kötüleşiyor, daha da kötüleşiyor. Eve gitmeyi dört gözle bekliyorsunuz. Eve ulaştığınızda eşiniz ve kızınızla olan ilişkilerinizde bir problem oluştuğunu görüyorsunuz. Bunun nedeni ise sabah elinizde olmadan gelişen olaya verdiğiniz tepki!

Bir de bu senaryoyu, diğer bir seçeneği ile başa saralım;

Kızınız, kahve fincanına çarpıyor ve kahve gömleğinizin üzerine dökülüyor. Siz bu durumu, insanlık hali olduğunu söyleyerek sakin karşılıyorsunuz. Yukarı çıkıyor ve gömleğinizi değiştiriyorsunuz. Çantanızı alarak aşağı iniyor ve eşinizi öperek işe gitmek üzere evden ayrılıyorsunuz. Bu sırada kızınız okul servisinden size el sallıyor ve iş yerinize gidiyorsunuz.

Bu iki somut örnekte senaryo aynı iken, sizin olayları karşılayış şekliniz tüm gidişatın olumlu ya da olumsuz olarak ilerlemesini sağlıyor.

Eşinize ya da çocuğunuza aşırı bir tepki verdiğinizde, hem kendiniz hem de onlar için gergin bir gün yaratmış olursunuz.

Hayatınızın %10’luk bir kısmı, sizin elinizde olmadan gelişen olayları ve %90’lık kısımlar ise sizden bağımsız gelişen olaylara verdiğiniz reaksiyonları ifade eder.

Pek çok insan gereksiz yere stresten, dertlerden, problemlerden ve baş ağrısından acı çekmektedir. Hayatın %10'u, sizin başınıza gelenlerden oluşur. Hayatın diğer %90'ına ise sizin bu başınıza gelenlere bakışınıza ve nasıl davrandığınızla ilgilidir.

Bir zamanlar bilginler ve şairler, 'suskunlar meclisi' adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı.
Üye sayısı kırk kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek fakat çok az konuşmaktı. O zamanlar meşhur şair ve bilgin Molla Câmî, bu meclise girmek istiyordu. Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi. Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi. Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Câmî oraya layık bir bilgindi, ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı.
Yeni bir üye için yer yoktu.

Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Câmî'ye gönderdi. Zeki bilgin durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gül dalından küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi. Meclistekiler bu kibar cevabın mânasını anlamışlardı. Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler.

Başkan listeye Molla Câmî'nin adını ekledi. Kırk sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 400 yazdı. Bununla Molla Câmî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Câmî'ye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, kırk sayısının soluna koydu. Yani 040 yazdı. Alçak gönüllü Molla Câmî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.

Gül yaprağı olmak, kolay değil. Ama, evde, işte, çevrede geçim ehli olmanın, gül gibi geçinmenin yolu gül yaprağı olmaktan geçiyor. Yük olmayıp yük almak, gül yaprağı güzelliğine kavuşmak… Kendi içimizde, ailemizle, çevremizle uyumlu olmanın, ebedi güzellikler yolunda yürümenin müjdecisi. Gül yaprağı sırrına erenler, sağdaki sıfır gibi bulundukları topluma güç katarlar hem de bire on, ama soldaki sıfır gibi davranıp kimseye yük olmazlar.

Ne dersiniz şöyle bir düşünmeğe, evdeki, sitedeki ve işyerimizdeki hayatımızda gül yaprağı gibi miyiz, yoksa, bir damlası hayat karartan zehir miyiz?

16 Ekim 2017 Pazartesi

Batı Toplumu Özgüvenli Doğu Toplumu Egolu Çocuklar mı Yetiştiriyor?


Doğu çocukları niçindaha egoist, batı çocukları daha özgüvenli yetiştirilmektedir?

Yurtdışına Dil öğrenimi ve eğitim için çıkmıştım. Türkiye’de daha önce ciddi hiçbir iş deneyimim yoktu, rahat bir öğrencilik hayatım olmuştu..

Yaşam masraflarını karşılamak için bir Restaurant’ta çalışmaktaydım. Benimle birlikte 14-15 yaşlarında yerli bir Lise öğrencisi çocuk daha çalışıyor, hafta sonları gece saat 10-11’e kadar bulaşık yıkıyordu. Acıyordum çocuğa. Arada izin veriyor, yerine ben yıkıyordum.

Ülke refah düzeyi yüksek bir ülke idi.

Birgün, çocuğa niçin çalıştığını sordum.

“Yaşam masrafları için.. kiramı ödemem lazım,” dedi.

“Kiminle kalıyorsun? Ailen ödemiyor mu kirayı,” dedim

“Ailemle kalıyorum ve aileme ödüyorum.”

(İçimden ‘Vay acımasızlar,’ dedim) Bir yandan çocuğa üzülüyordum bir yandan da ona elimden geldiği kadar yardım ediyordum bizim oraların yüreğiyle ” Aman ezilmesin bu yavrucak,” diyordum.

Haftalar geçti.. Birgün gazete okuyordum. Ülkenin vergi rekortmenleri listesi açıklandı. Tam gazete okuyorken çocuk ise geldi.

Bana selam verdi içeri girerken. Ben de bir anda ” Bak bu adam sana ne kadar benziyor, ” dedim. Adam cidden benziyordu ama ben şaka yapıyordum.

Yanıma geldi gazeteye baktı ” Babam, ” dedi. Bu sene 2. olmuş. Geçen sene 3. idi, ” dedi. İnanamadım. Çocuğun babası ülkede en çok vergi veren 2. zengin işadamıydı.

Çocuğun ailesine karşı içimde duyduğum kızgınlık daha da artmıştı. “Şuna bak, ülkenin en zengin adamlarından birisinin çocuğu hafta sonu sabahlara kadar bulaşık yıkıyor, kirasını ve yaşam masraflarını karşılamak için uğraşıyor; ailesiyse yardım etmiyor,” diyordum.

Çocuk beni çok severdi. Birgün doğum günü partisine davet etti. Gittim. Denize sıfır, harika bir villada yaşıyordu. Ailesi ve bütün arkadaşları oradaydı. Partide babası ile tanışma ve konuşma fırsatı buldum. İyi bir adama benziyordu. Sıcak kanlıydı, herkesle teker teker ilgileniyordu. Daha ceberrut bir baba bekliyordum karşımda.

Konuşup konuşmamak konusunda içim içimi yiyordu.

Kendimi tutamadım.

Adama: Bu çocuğa niye sahip çıkmıyorsun, niye korumuyorsun dedim.

Adam şaşkınlıkla bana bakarak, “Niçin böyle düşünüyorsun,” dedi.

“Bu çocuk hafta sonları yanımızda bulaşık yıkıyor.” dedim.

Adam şaşırdı: “Koruyorum işte,” dedi, “çalışıyor ve kimseye muhtaç değil. Yaşam masraflarını şimdiden kendisi çıkartıyor,” dedi.

 Kızgınlıkla, “Bu çocuğun okuması gerek. Kira alarak mı sahip çıkıyorsun bak şunun haline… Bizim de ailelerimiz var; bizim için herşeyi yapıyorlar. Bir de vergi rekortmenisin. Yazık şu yaptığına,” dedim.

Adam önce şaşırdı ve sonra güldü. Daha sıcak bir ifadeyle, “Bak,” dedi, “sizin yardım etmek anlayışınızla, bizim yardım etme anlayışımız çok farklıdır. Balık vermek yerine balık tutmayı öğretmeyi tercih ediyoruz. Senin dediğin gibi bu çocuğun masraflarını ailecek biz karşılasak, bu çocuk rahat bir eğitim dönemi geçirir; ancak asalak, bencil, kibirli bir çocuk olur. Toplumla ve insanlarla hep problemli olur ve herkese üst perdeden konuşur. Evet kira alıyorum, yaşam masraflarını kendisi karşılıyor. Bana şükran borcu yok. Hayatın ne olduğunu biliyor. Hayat hep birşeylerin masrafını ödetmiyor mu sana? Bunu erken yaşlarda öğrenip, ona göre gerçekleri görmesi ve hayatını daha rasyonel temelde ona göre kurması olumsuz birşey mi?”

Salonun daha sakin bir köşesine geçtik. Pencere kenarına kadar attığımız adımlar bitince adam devam etti:

“Eğitim çocuğa harika bir kapı açabilir, bu sayede çok para da kazanabilir. Ancak meslek öğrenmesi insanları hayatı genç yaşta tanıması onu farklılaştırır, olgunlaştırır. Toplumda sadece kendisinin olmadığını ve öteki insanların da olduğunu fark eder. Eğitim insanı farklı bir yöne, meslek farklı bir yöne hazırlar. Kira almasam, bütün parası kendisine kalsa kazandığı parayı gidip uyuşturucuya, eğlenceye, alkole, kumara harcayacak. Kira sorumluluğu olduğu için bütçesini ona göre ayarlıyor. Bu yaşta bütçesini yönetebiliyor. Oğlum seni çok sever. Bahsetti. Çok iyi bir insanmışsın. Ona yardım ediyormuşsun. Üniversite okumuşsun, ancak iş yerinde bir domatesi bile kesemiyor, kızıyor ve küfür ediyormuşsun; elin birçok ise yatmıyormuş restaurantta. Oğlum komik hallerini anlatıp gülüyor. Biz de ailecek gülüyoruz. Ancak bir domatesi kesemiyorsan, yetiştirilme tarzın da eksiklikler var demektir. Bir yerde Üniversite diplomasi ile iyi bir iş bulabilirsin. Ancak hafife aldığın, basit gördüğün domates kesme işini yapan adamı aşağılarsın,” dedi.

“Yeri gelecek şu gördüğün bütün servetim bu oğlumun olacak. Çalışmadan servet sahibi olursa canavara dönüşür. Herkesi aşağılar. Bir işçinin nasıl iş yaptığını, nasıl işçi maaşı ile geçindiğini bilmez. Sürekli onlarda kusur arar, uğraşır durur. Ben bir evlat yetiştirmek istiyorum; bir canavar yetiştirmek istemiyorum. Sadece eğitimi önemsiyorsunuz. Mesleği önemsemiyorsunuz. Eğitim ne yapacağını öğretirken, mesleki tecrübe başkalarıyla birlikte nasıl yapacağını öğretir. Meslek sayesinde egoyu atar. İş yapabilme yeteneği ile özgüveni gelişir. Hem yetenekleri çoğalır, hem insanları anlar,’ dedi.

Söyledikleri çok etkilemişti. Gelelim bana… Kendi hikayemi anlatacağım ama bilin ki bu hikaye neredeyse hepimizin hikayesi… Bütün eğitim dönemimde ailem masraflarımı karşıladı. Hiç çalışmadım o dönemler. Durmadan kitap okudum,durmadan dolaştım, eğlendim ve durmadan siyaset yaptım.. Birçoğunuz gibi çocukluğun ilk günlerinden ” Büyük adam olacak, ya da ünlü adam olacak, ” diye yetiştirildim.

Bizim gibi toplumlarda, “Büyük devlet adamı, kurtarıcı vs” gibi yetiştirilen çocukların durumunu destekleyen bir de rüya görülür. Bir yakınımız, biz çocukken rüyasında büyüyünce çok büyük bir adam olacağımızı görür. Ya bu rüyayla ya da çocukken söylediğimiz bir sözün keramet alameti sayılmasıyla hepimiz ayrıcalıklı, üstün ” Büyük adam” adayı olarak yetiştiriliriz. Doğu toplumlarının destan, efsane ve masal toplumları olması, kahramanlık temasının bu efsanelerde, masallarda ve destanlarda çok yüklü olması da başka bir faktördür.

Türkiye'de iken’deyken herhangi bir kitabı okuyup bitirince, “Çok güzel bir kitap ama birşey eksik yine,” derdim. Cevabını yurtdışında buldum: ” Hayatın kendisi eksikti..

Beğendiğim bütün hikayeler, bütün sonuçlar bütün deneyimler ne kadar güzel olursa olsun bana değil, başkalarına aitti. Başkalarının tecrübeleriyle geldiği sonuçtu okuduğumuz kitaplardaki öyküler, romanlar ve tavsiyeler…

Gelelim bizim anne ve babalarımıza..

Bu konunun çok önemli olduğunu düşünüyorum…

Bizim annelerimiz ve babalarımız çok iyi insanlar, ancak çok “kötü” anne ve babalar. Çocukları gerçeklere göre değil, hayallere göre yetiştiriyorlar. Batı’da çocuk hayallere göre değil, gerçeklere göre yetiştiriliyor. Gerçekleri daha erken gören çocuğun hayalleri de daha gerçekçi oluyor. Gerçekçi olunca gerçekleştirilme oranları da hayliyle yüksek oluyor. Ailemizin bir yanlışı var. Anne babalarımız sebebi ne olursa olsun hayatta kendi gelemedikleri yerlere bizleri getirmeye çalışıyorlar. Çocuklarından kahramanlar, kurtarıcılar çıkartmaya çalışıyorlar.

Hiçbir annenin ve babanın hayatta kendi gelemediği yere çocuğunun gelmesini beklemek gibi bir hakkı yoktur. Bu arzu çocuğun yaranına görünse ve masum gibi dursa da değildir. “Senin için neler çektim. Sana verilen imkanları kimsenin çocuğu göremedi. Saçımı süpürge ettim,” gibi anlayışlar son derece zarar vericidir.

Annelere babalara şunu söylüyorum. Çocuğunuz için fedakarlık yapmayın. Onu da küçük yaşta hayata atın. Hem sorumluluk alsın hem de görsün herşeyi. Bizde çocuk 23-25 yaşlarında Üniversiteyi bitiriyor ve hayatı öğrenmeye ancak mezun olunca başlıyor. Batı’da üniversite bitiren çocuk eş zamanlı olarak çalıştığı için hayati da bir bakıma görmüş, öğrenmiş oluyor. Bizim Doğu toplumlarında çocuk sürekli korunduğu ve sürekli olağanüstü hayallerin varisi olarak yetiştirildiği için ” Egoist” oluyor.

Birgün parkta küçük bir çocuk seviyordum, “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sordum. Annesi güldü. Sonra bir daha sordum, bu sefer memnuniyetsiz bir ifade belirdi yüzünde. “Çocuğa böyle sorular sormayın. Ne olacağına yıllar sonra hayatı görüp karar verecek. Şimdiden kafasının bununla meşgul olması anlamsızdır. Şu an öğreneceği şey ayakkabılarını bağlamak, yatağını toplamak, tabağını yıkamak gibi disiplin ve organize edici şeyler yapmak; bir de çocukluğunun tadını çıkartmak.

Batı’da çocuğa ilk yatak toplamayı, ayakkabılarını bağlamayı öğretirler. Önemlidir bu. Hergün yatağını toplayan çocuk düzen, disiplin öğrenir. Bizde düzen, disiplin, system,organizasyon öğretilmez. Bütün hayatımız boyunca en büyük eksikliğimizdir aslında. Herşeyi anne baba yapar. Çocuk geleceğin dehasıdır, büyük adamıdır, kahramanıdır ya da kurtarıcısıdır, yeter ki ezilmesin.

Özgüven, insanın yaptığı işlerden, uğraşlardan, becerilerden, yarattıklarından, ürettiklerinden gelmektedir. Bizler uzun süre hiç çalışmıyoruz yaratmıyoruz, üretmiyoruz da. Batı’da çocuk küçük yaşta kendine uygun işlerde çalışarak önce ÖZGÜVENİNİ gelştiriyor.

Biz de, çocuk sürekli korunarak ve aşırı övülerek EGO’su olağanüstü şekilde şişirilmektedir. Bizler büyük adam, olarak yetiştirildiğimiz için daha çok EGOİST, bencil ve kibirli oluyoruz. Buna rağmen iş yeteneğimiz ve becerimiz olmadığı için ÖZGÜVEN’imiz çok daha azdır.

Egoizmin, kibirin pan zehiri küçük yaşta becerimizi, iş yapabilme yeteneğimizi, başkalarıyla ortak hareket edebilme tecrübemizi geliştirmek, yani yaşamla ve gerçeklerle erken tanışmaktır. Tanıdığım ne kadar üst düzey müdür ve yönetici varsa hepsi zamanında bulaşıkçılık, cafe işçiliği, benzincilik gibi bizim hor gördüğümüz işleri yapmış. Zengin fakir hepsi çalışmış. Toplumun her tabakasıyla empati kurabilme yeteneğini bu yüzden geliştirmiş.

Şu an ne zaman dışarıdan yiyecek alsam ve gittiğim yer kalabalık olsa, servis yapan elemana hep “Acelem yok, rahat ol; önce öteki müşterile bak,” derim.Çünkü o adamın o an neler yaşadığını iliklerime kadar bilirim. İlk geldiğim yıllar ben de o işi yapıyordum. O duyguyu her haliyle tecrüb etmiştim. EMPATİ ancak böyle öğretilebilir, diye düşünüyorum. Bizim ÖZGÜVENİMİZ yok. Çünkü becerilerimiz, hünerlerimiz, iş yapabilme yeteneklerimiz, kendimize yeterliliğimiz ve bunun yanında başkalarıyla birlikte ve eşit yaşama duygularımız pek gelişmemiş.

O yüzden daha çok EGOmuz var. EGO ile ÖZGÜVEN tamamen ters orantılıdır. Ancak hep birbiriyle karıştırılır. Egoist bir insanın kibri yüksek Özgüven sayılır. EGOİST insanlara bakın, ÖZGÜVENLERİ olmadığı için sürekli kibir abideleri gibi dolaşırlar. Ancak ellerinden hiçbirşey gelmez. Birçok şeyi beceremezler. Hep başkalarını suçlayarak ezerler. Hayatta çocuğu hayata hazırlamanın en güzel yolu, onu hayatla en kısa zamanda tanıştırmaktır.

Hayatla en kısa zamanda tanışmak çocuğa, insanlar arasındaki ilişkileri, kazandığının değerini bilmeyi, bedel ödemeyi öğretip, geleceğe yönelik önemli kararları almak hususunda son derece de gerçekçi olmasını sağlayacaktır. Bizde yanlış bir anlayış var: Çalışan çocuk okumaz deyip çocuğu hiç ise vermemek, ya da bir iş yerine, “Eti senin kemiği benim,” diyerek verip, gizliden tanıdık patrona çocuğu ezdirmek. İkisi de çok yanlış bakış açıları…

Haftada 1-2 gün 3-5 saatte olsa çocuğunuzu işe verin.

Topluma ” Sen benim kim olduğumu biliyor musun? ” diyen ve kendisinden daha güçsüz gördüklerini ezen, onlara parayla, güçle, lüksle hava atan bir canavar yetiştirmek istemiyorsanız bir konfeksiyoncunun, marangozun, kasabın, manavin, tamircinin hayatını tecrübe etmiş bir çocuk yetiştirin; EMPATİ böyle edinilir, başka reçetesi yoktur.

Doğu toplumları yaşadıkları sorunların kaynağını yönetimde, Batı toplumları üretimde aramaktadır. O yüzden bizler çocuklarımızı hep “üstün yöneticiler” olmaya yetiştiririz. Ülke meselelerini üretim (ekonomi) değil, hep yönetim (siyaset) boyutuyla tartışırız. Üretim yapılarını değil, yönetim yapılarını hedef alırız.

Çocuklarınızı yönetici olmaya değil, önce üretici ve katılımcı olmaya yetiştirin.

Bırakın çocuğunuz kendi yeteneklerine, becerilerine ve tecrübesine göre kendisi seçsin hayatta izleyeceği yolu. Lisede zaman bulabildikçe hafta sonları, yaz tatilleri çalışan çocuk hem insanları, hem hayatın nasıl kazanıldığını hem kendi becerilerinin neler olduğunu öğrenecek. Yani hem toplumu hem kendisini tanıyacak.

Lise sonrası eğitim veya çalışma hayatında en doğru tercihi yapacak. Yarın çok büyük bir makam, mevkide elde etse, karşısına çıkan alt tabakadan insanları ezmeyecek, onları kendi geçmişinden tanıyacaktır.

Alıntıdır

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...