13 Mayıs 2021 Perşembe

Yoksulluk İçimizde (Mustafa Kutlu) Kitap Özeti, Konusu, Tahlili



Kitabın Adı: Yoksulluk İçimizde

Kitabın Yazarı: Mustafa Kutlu

Kitap Hakkında Bilgi:

Bedenî ve maddî hazlara bağlı bir mutluluk düşüncesini besleyip büyütüyoruz. Dünya muhabbetini sayısız teferruat ile zenginleştiriyoruz. Nefsin ihtirasları bizi her an değişik parıltılar yayan eşyaya doğru koşturuyor. Bu vahşi koşu modern dünyanın simgesidir. Yoksulluk İçimizde, kalbî olanı, aşkı ve öteleri dile getirerek hayatın hakikatine işaret ediyor.
Mustafa Kutlu’nun bu hikâyesinin öncesinde ve sonrasında pek çok İslami hidayet romanı yazıldı fakat hiçbiri ilk baskısını 1981 yılında yapan Kutlu’nun bu eserindeki derinliği yakalayamadı. Yoksulluk İçimizde, her seviyeden okuyucunun kendi derinliğine göre bir şeyler yakalayabileceği bir eser…

“Yoksulluk İçimizde” Mustafa Kutlu’nun pek çok eseri gibi roman ile hikâye türlerinin arasında bir yerde duruyor. Çünkü eser için; bir solukta okunması yönüyle hikâye, çok derin tahliller içermesi bakımından da roman denebilir.

Yoksulluk İçimizde; Mustafa Kutlu’nun hikâyeciliğinin en olgun örneklerinden biri kabul edilir. Kutlu; bu eserinde Engin ve Süheyla aşkı çerçevesinde kahramanlarda görülen sosyal değişim olgusu merkeze alınmak üzere, aşka, sosyal değişime, eşyaya İslâmî bir yorum getirmeye çalışır.

Yoksulluk İçimizde; Kutlu’nun, kahramanların başlarından geçen maceralardan ziyade değişen zamanın, toplum yapısının çeşitli alanlarında yaptığı yıkıntıları ve değişmeleri, estetik bir boyutta ve yeni bir tarzla işlediği, Türk hikâyeciliğine yeni bir boyut kazandıran eseridir.

Kitabın Özeti:

Süheyla, Şükran ve Engin aynı dairede çalışmakta olan arkadaşlardır. Süheyla ile Engin arasında bir gönül ilişkisi bulunmaktadır. Her ikisi de esasında hayata farklı cephelerden bakmaktadır. Engin, bir yandan okuyup bir yandan çalışmakta olan, fakirlik içerisinde büyümüş, bu yazgısını aşıp zengin olma hayalleri peşinde koşan hırslı ve yakışıklı bir gençtir. Süheyla ise, ortamın yaşantısına ayak uydurmuş, lise tahsilinin ardından annesinin emekli maaşının yetersizliği sebebiyle iş hayatına atılmış bir genç kızdır. Engin gibi hırsları ve ihtirasları olmadığı gibi, Engin’in hayallerini süsleyen o dünyadan bahsedişinden de hoşlanmamaktır.

Engin günün birinde iş yerinden de Süheyla’nın hayatından da çıkıp gider. Şükran, Süheyla’ya Engin’nin hiç de dengi olmayan fakat oldukça zengin bir kızla nişanlandığını haber verir. Bu haberin ardından büyük bir sarsıntı geçiren Süheyla’nın kafasından çeşitli sorular ve hatıralar binbir hızla geçip gider. Süheyla tam da böyle bir haldeyken önünde durduğu camiden okunan ezanla irkilir ve sanki ilk kez işitiyormuş gibi kulağına çalınır “hayyalel-felah” çağrısı. Henüz anlamını bilmediği bu çağrı ve Engin’den yoksun kalışı Süheyla’yı bambaşka bir dünyaya sürükler.

O günden sonra Süheyla bambaşka bir Süheyla olmuştur artık. İlk önce “Hayyalel-felah” çağrısının “haydin kurtuluşa” demek olduğunu öğrenir. Sonra annesinden kendisine Kur’an okumasını ister. Kızının bir an evvel evlenip yuva kurmasını isteyen annesi de kızındaki bu değişimleri yadırgasa da ses çıkarmaz. Süheyla’nın arkadaşları –başta Şükran olmak üzere- aynı fikirdedir: bir araba, bir kat, bir koca… 

Süheyla ise artık uzun başörtüsü, uzun mantosu ve makyajsız sade yüzüyle yeni bir dünyaya adımını atmıştır: “başka bir Süheyla, başka bir dünyadır.” İşinden de istifa etmiş olan Süheyla artık eski arkadaşlarını, eski yaşam biçimini, eski eşyalarını da terk etmiştir. Onun için artık “sevdiği şeylerden vazgeçme” vaktidir ve her gün kazanmakta olduğu bu yalnızlıklarla hayatı zenginleşmektedir.

Şükran, Süheyla’yı ziyarete geldiği bir gün Engin’in aslında o kızla nişanlanmadığını haber verir. Bu haber Süheyla’da beklenen etkiyi uyandırmaz, Engin’in hâlâ kendisini düşündüğünü bilmesi de. Şükran’a, Engin’in kendisini sorması halinde ona “Süheyla Müslüman oldu” demesini ister. Çünkü o, içinde “Engin” olan o dünyadan vazgeçmiştir.

“Bir araba, bir kat, bir koca” idealine ulaşan Şükran’ın nikâhına davetli olan Süheyla, bu mecburî eski arkadaşlığa binaen davete icabet eder. Nikâh salonundaki herkesten görünümüyle ayrı durmakta ve bu dünyadan olmadığını haykırmaktadır. Nikâha gelenler arasında Engin de vardır. Bu yeni görünümüne karşın Engin Süheyla’nın yanına gelir ve kendisine yemek teklifinde bulunur. Süheyla ise Engin’in aklını allak bullak eden cümlelerle yanıt verir kendisine. Artık birbirlerine yabancı olduklarını ve bu şekilde görüşemeyeceklerini ama Engin’in o ihtişamlı ve haram içindeki yaşantısından vazgeçmesi halinde bir araya gelebileceklerini ve “haramsız bir beldeye hicret edebileceklerini” söyler. Bu sözler karşısında şaşıran Engin bir yanıt veremez ve nikâh salonundan ayrılırlar.

Engin geçen süre zarfında oldukça zengin bir hale gelmiş, istediği araba ve evi de almayı başarmıştır. Süheyla ile olan karşılaşmalarının ve aralarında geçen sohbetin ardından ise onun da gönlü karmakarışık hale gelir. İçkili toplantıların birinde muhataplarına “haram nedir?” diye sorar fakat kimse cevabı bilmemektedir. Sonraki katıldığı toplantılarda da aynı türden sorular sorması üzerine kendisine tatile çıkması yönünde önerilerde bulunulur. Ancak Engin’in kafasında artan ve cevapsız kalan bu sorular onu Süheyla’nın oturmakta olduğu eve dek götürür. Süheyla ve annesinin taşınmış olduğunu öğrense de onları aramaya devam eder. Mahallede gördüğü uzun başörtülü ve uzun mantolu kişileri Süheyla’ya benzetir. Artık Engin de başka bir hayat, haramsız bir dünya arayışındadır ve o eski görkemli yaşantısı gözünde yoktur. Engin de, Süheyla da aynı hakikatin yolcusudur;

“Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır. İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit... Ne ki nefsine ağır geliyor, onu yap. Kaldırdığın ağırlık miktarınca sana ferah erecektir.”

Memleket Hikayeleri (Refik Halit Karay) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı



1. Aşağıdakilerden hangisi “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde yer alan hikâyelerin hepsi için söylenebilir?

A) Mekân olarak Anadolu’dur.
B) Sonuç bölümüne yer verilmemiştir. 
C) Kahramanları idealist kimselerdir. 
D) Yaşanabilir olaylar konu edinilmiştir. 
E) Batıl inançların yol açtığı olumsuz durumlar işlenmiştir.

2. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde yer alan hikâyelerin hangisinde yabancı unsurların taşkınlıkları karşısında zillet içerisindeki halkın bir panoramasının çizilmiştir? 

A) Sus Payı 
B) Kuvvete Karşı 
C) Bir Saldırı 
D) Garaz 
E) Yatır 

3. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde yer alan aşağıdaki hikâyelerin hangisinde sosyo-ekonomik sınıf değişikliği nedeniyle bunalıma giren bir kahraman anlatılmıştır? 

A) Şeftali Bahçeleri 
B) Koca Öküz 
C) Sarı Bal 
D) Garaz 
E) Boz Eşek

4. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde yer alan hikâyelerin hangisinde kahramanda içsel bir değişiklik olmuştur? 

A) Sus Payı 
B) Yılda Bir 
C) Komşu Namusu 
D) Sarı Bal 
E) Şaka 

5. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde aşağıdakilerden hangisi Nuri'nin uzun zamandan beri zihnini meşgul eden bir olayın netleşmesine yardımcı olmuştur? 

A) Çam ormanlarından yararlanması 
B) Odun kıtlığına çözüm bulması 
C) Tanıdığı biriyle karşılaşması 
D) Hamamın odun ihtiyacının karşılanması 
E) Hayallerinde yaşamaktan kurtulması 

6. Muhtarı Hüsmen Hoca olan Anadolu’nun bir köyünde, köylüler bir ağacın altında hasta bir ihtiyar ile ihtiyarın boz eşeğini bulup onları beslemişler, hasta ihtiyar iyileşmiş ancak kısa bir süre sonra vefat etmiştir. 
“Memleket Hikâyeleri” adlı eserde geçen bu hikâyede ihtiyar adamın köylülerden son isteği aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Memleketine gömülmesi 
B) Çocuklarının mezarını ziyaret etmeleri 
C) Eşeğinin Hicaz’a gönderilmesi 
D) Eşinin yanına defnedilmesi 
E) Servetinin muhtara bırakılması 

7. Bursa’da Amele Kâtibi olarak kırk yıldır görev yapan Hasip Efendi burada çalışan insanlar için oldukça üzülmektedir ve burada yaşanan ölümlerden kendini de suçlayıp vicdan azabı çekmektedir. En son çok sevdiği işçisi Fotika’nın ölümü onu istifa etmeye kadar götürmüş ama yapamamıştır.  “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde geçen bu bölümde ölümlerin sebebi daha çok aşağıdakilerden hangisinden kaynaklanmaktadır? 

A) Ağır makinelerle uğraşmaları 
B) Havasız bir ortamda çalışmaları 
C) Günde on altı saat çalışmaları 
D) İşçilerin kalp krizleri geçirmeleri 
E) Daima pis kokular çekerek zehirlenmeleri 

8. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde yer alan hikâyelerin hangisinin adı kahramanın bir uzvuna benzetilerek verilmiştir? 

A) Yatık Emine 
B) Küs Ömer 
C) Cer Hocası 
D) Sarı Bal 
E) Ayşe’nin Yazgısı 

9. Bir kasabaya tahrirat müdürü olarak atanmış bulunan bu zat, ciddi bir görev bilinci ve hizmet derdindeydi. Büyük işler başarmak istiyordu. Orada bulunan memurların tümü zevk ve safa düşkünü bir hayat sürüyordu. Uzunca bir süre gelen davetlere karşı çıkıp onlar gibi olmamak için dirense de sonraları yavaş yavaş kendini, o arzularla dolu hayatın içinde buldu. Üstelik bundan hiçbir şikâyeti olmamakla beraber, bunu bir yaşam biçimi olarak kabullenmekten memnundu. 
“Memleket Hikâyeleri” adlı eserde alınan bu metin aşağıdaki hikâyelerden hangisine aittir? 

A) Boz Eşek 
B) Yatık Emine 
C) Şeftali Bahçeleri 
D) Vehbi Efendi’nin Şüphesi 
E) Yılda Bir 

10. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde geçen hikâyelerin birinde kişilerin aralarında yaşanan anlaşmazlıklar ve birbirlerini çekememeleri nedeniyle zarar gören kahraman aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Hüsmen Hoca 
B) Yatık Emine 
C) Elif 
D) Ömer
E) Ayşe

Cevap Anahtarı:

1-D      2-B      3-D      4-A       5-C

6-C      7-E      8-D      9-C      10-B

Yoksulluk İçimizde (Mustafa Kutlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. “Yoksulluk İçimizde” adlı eserin karakterleriyle ilgili verilen aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?

A) Engin’i kitabın başlarında bir yandan okuyup bir yandan çalışmakta olan, fakirlik içerisinde büyümüş, bu sebeple zengin olma hayali peşinde koşan birisidir.

B) Süheylâ, lise tahsilinin ardından annesinin emekli maaşının yetersizliği sebebiyle iş hayatına atılmış genç bir kızdır. 

C) Süheylâ ile Engin arasında bir gönül ilişkisi bulunmakla birlikte hayata farklı cephelerden bakmaktadırlar. 

D) Engin günün birinde Süheylâ’nın yaşantısından çıkıp gider; bir süre sonra iş arkadaşı Şükran’dan Engin’in oldukça zengin bir kızla nişanlandığı haberini alır. 

E) Engin, başka birisiyle evlenmiş fakat bu evlilikte hiçbir zaman mutlu olamamıştır.

2. “Yoksulluk İçimizde” adlı eserin kahramanlarından biri olan Süheyla’yı arkadaşları; aşağıdakilerden hangisi yüzünden deva bulmaz, bulaşıcı bir hastalığa tutulmuş gibi gördüler?

A) İşten atıldığı için 
B) Engin’den ayrıldığı için 
C) Geniş, uzun ve kapalı giyindiği için 
D) Arkadaşı Şükran ile tartıştığı için 
E) Günlerdir evde olduğu için

3. “Yoksulluk İçimizde” adlı eserin içinde bulunan hikâyelerde adından sıkça bahsedilen karakterler aşağıdakilerden hangileridir? 

A) Şükran – Naim – Seniha 
B) Seniha – Hasan – Tuğba 
C) Süheyla – Engin – Şükran 
D) Engin – Seniha – Şükran 
E) Süheyla – Naim – Engin

4. “Yoksulluk İçimizde” adlı eserde Süheyla, çeşitli umutlarla başladığı işinden niçin istifa etmiştir? 

A) İstediği maddi imkânlar karşılanmadığı için 
B) Dini vecibelerini rahatça yerine getiremeyeceğini düşündüğü için 
C) Daha iyi bir iş imkânıyla karşılaştığı için 
D) Annesinin işi bırakması gerektiğini söylediği için 
E) Gördüğü rüyanın kendisinde bıraktığı etkiden kurtulamadığı için 

5. “Yoksulluk İçimizde” adlı eserin “Siyah Gemiler” adlı bölümünde Süheyla’nın annesi ile yaptığı konuşmada gitmek istediğini söylediği yer nasıl bir yerdir? 

A) Olduğu ortamı daha da zengin kılacak bir mekândır 
B) Kalabalık, gündelik telaşelerin bol olduğu bir yerdir 
C) Sevdiklerinin de yanında olduğu bir yerdir 
D) Daha çok kazanabileceği bir işin bulunduğu yerdir 
E) İşinden, çevresinden, ailesinden koptuğu, uzakta olduğu yerdir. 

6. “Yoksulluk İçimizde” adlı eserde işi bıraktıktan sonra ve eski çevresini hayat dairesinden ayırdıktan sonra bu çevreden karşılaştığı kişilerin Süheyla’ya korkuyla bakmalarının sebebi aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Artık Süheyla’ya olan sevgilerinin bitmesi 
B) Süheyla’nın onlara iftira attığını düşünmelerini 
C) Süheyla’nın kendileri hakkında bazı planları olduğunu düşünmeleri 
D) Süheyla hakkında kendilerinin uydurduğu dedikodular 
E) İnançlı bir birey olan Süheyla’nın onların dünyası için bir tehdit olduğunu düşünmeleri 

7. “Yoksulluk İçimizde” adlı eserde anlatılanlarla ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? 

A) Eser, Süheylâ’nın Engin’in nişanlandığını öğrendiği “Akasyalar Açar mı? “ başlığı ile başlamıştır. 

B) Kitabın konusu Süheyla ve Engin’in henüz yeni nihayete eren ilişkilerinin ardından Süheylâ’nın hayatının rotasının değişmesi ve hakikat yolculuğu üzerine kurgulanmış. 

C) Eserde Engin karakteri başta zengin olma hırsıyla harama dalmıştır fakat daha sonra bu yaşantısından vazgeçerek arayış yoluna girmiştir. 

D) Kitapta zenginliğin dış unsurlara, eşyalara bağlanmakla değil içimizi zenginleştirmemizle olduğu anlatılmaya çalışmıştır. 

E) Kitabın sonunda Süheylâ ve Engin’in yolları tekrardan birleşmiştir ve ikisi de geçirdikleri değişimle birlikte beraber yeni bir hayata adım atmışlardır. 

8. “Yoksulluk İçimizde” adlı eserin “Sözün Nihâyeti ve Sevdanın Bidâyeti” kısmındaki olayın geçtiği Nazenin Sokağı’nın yer aldığı İstanbul ilçesi aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Fatih 
B) Eyüp Sultan 
C) Beyoğlu 
D) Üsküdar 
E) Kadıköy 

9. Aşağıdakilerden hangisi “Yoksulluk İçimizde’’ adlı eserin bölüm başlıklarından birisi değildir? 

A) Hakikate Giden Yol 
B) Siyah Gemiler 
C) Umutsuz Bir Aşkın Münakaşası 
D) Telâşın Manidar 
E) Tenhalık Basınca


Cevap Anahtarı :

1-E        2-C       3-C      4-B      5-E

6-E        7-E       8-D      9-A

3 Nisan 2021 Cumartesi

Kendini Yenmek: Özgüven Eksikliğiyle Başa Çıkmak İçin Neler Yapılmalıdır?


Özgüven kavramını günlük hayatımızın birçok yerinde çokça duyarız. Peki nedir bu özgüven, neden bu kadar önemlidir? Özgüven problemimizin sebebi nedir ve bu sorunla nasıl başa çıkarız? Gelin şimdi bu soruların cevaplarını beraber bulalım.

İnsan çevresiyle oldukça etkileşim içinde olan sosyal bir varlıktır. Bu durumun da doğurduğu birtakım sonuçları vardır. Çevresindeki insanlara sağlıklı bir şekilde kendini ifade edebilmeli, güzel ilişkiler kurabilmeli ve uzun soluklu bağlar oluşturabilmelidir. Sosyal yaşantıda kendine bir yer bulabilmeli, toplumda bir iş edinebilmelidir. İşte tüm bunları gerçekleştirebilmek için başka birçok şeye duyduğumuz gibi özgüvene de ihtiyaç duyarız.

Özgüven; kişinin kendine ve yapacaklarına güven duyarak hareket etmesi, kendini sevmesi ve iyi hissetmesidir. Kendinden memnun olan, kendisiyle barışık yaşayan insanların özgüvenleri yüksektir. Özgüvensiz insanlar ise kuşkucu kararsız ve çekimser karakterdedir. Eyleme geçme konusunda yetersiz ve cesaretsizdirler, başarısız olma korkusunu fazlaca hissederler. İnsanlarla iletişimleri de pek başarılı değildir. Ayrıca sık sık kendilerini başkalarıyla kıyaslar ve onları taklit ederler.

Buraya kadar hepimizin az çok bildiği şeylerden bahsettik. Artık özgüvenli ve özgüvensiz insanlar arasındaki farkları biliyoruz. Belki de bir çoğumuzun özgüven eksikliği hissettiği zamanlar da olmuyor değil. Bu problem aslında hiç de yadırganacak bir durum değildir aksine üstüne gidilerek aşılacak bir sıkıntıdır. Bundan dolayı önce problemimizin farkına varmalı, onu kabullenmeli ve elbette onu alt edebilmek için çalışmalıyız. Başaramayacağımız hiçbir şeyin olmadığı konusunda kendimizi ikna etmeliyiz. Hayatta insanın kendisinden daha değerli hiçbir şey yoktur ve sahip olduğumuz hayatı güzelleştirmek bizim elimizdedir. Yeter ki çabalamaktan vazgeçmeyin...

Öyleyse şimdi problemimizi biraz daha yakından tanıyalım. Özgüvensizlik neden oluşur? Elbette bu problemin çıkış sebebi farklılık gösterebilir. Bunlardan daha yaygın olan geniş başlıklara biraz değinelim. Çocukluk dönemi bizim iç dünyamızı tam anlamıyla inşa ettiğimiz bir dönemdir. Çocuk kendini tanır, sevebilmeyi öğrenir, duygularını kontrol eder ve iç dünyasında huzurlu ve güvenli bir ortam yaratmaya çalışır. Ama hepimiz bunları gerçekleştirebilen şanslı grupta olamayabiliriz. Çocukluk döneminde ihmal edilmek, ebeveynleri tarafında yeterince sevgi görmemek yada bunu hissedememek çocukta ve bireyin yetişkinlik döneminde özgüvensizlik problemi çekmesinin en temel sebeplerindendir. Toplumumuzda görülen fazlasıyla bilinçsiz ve ilgisiz aileler ve özellikle doğu kesimlerde görülen çok çocuklu aile yapısı özgüvensizliğin yaygınlaşmasını hızlandırır. 

Bireyin hayatının herhangi bir döneminde maruz kaldığı 
* taciz, 
* şiddet, 
* psikolojik baskı, 
* bireyin benlik duygusunu zedeleyici veya aşağılayıcı olaylar-sözler, 
* ailenin yüksek beklentileri, 
* dış görünüşten memnun olmama durumu, 
* arkadaş çevresinde dışlanma, 
* ekonomik durum yetersizliği, 
* kıskançlık, 
* art arda devam eden başarısızlıklar, 
* toplum önünde küçük düşürülmüş olmak 
gibi faktörler de bir diğer ciddi etmenlerdir. 

Bunun sonucunda bireyde 
* asosyalleşme, 
* içe dönüklük, 
* kendini iyi ifade edememe, 
* kendine yabancılaşma ve kendini değersizleştirme, 
* fikrini belirtmekten çekinme, 
* toplum önünde tedirgin olma, 
* eleştirilmekten korkma, 
* iş veya okul hayatında başarısızlık, 
* başkalarını yıkıcı bir şekilde taklit etmek 
gibi olumsuz durumlar görülmeye başlar.

Artık tanıdığımız kabullendiğimiz ve bu durumda olmaktan utanmadığımız problemimizle baş başayız. Peki şimdi ne yapabiliriz? 
* Öncelikle kendimizi sevdiğimizi, başkasının sevgisine ihtiyaç duymadığımızı kendimize sık sık söylemeliyiz. 
* Harekete geçmek için kendimizi en başta kendimiz desteklemeli ve motive edici etkenler bulmalıyız.
* Bu etken bir hayal, bir amaç, belki ailen, belki de sadece kendi adına başarılı olma fikri olabilir.
* Kendimizi yakından tanımalı, zevklerimizi, ilgi alanlarımızı keşfetmeli ve bu doğrultuda başarı ihtimalimizi de artırarak bir uğraş edinmeliyiz. 
* Sevdiğimiz mesleği yapmalı, hoşlandığımız ve kendimize en uygun gördüğümüz bölümü okumalıyız. 
* Kendimizi iyi hissettiren bize güç veren aktiviteleri, dinlediğimizde yenilendiğimizi hissettiğimiz şarkıları keşfetmeliyiz. 
* Korkularımızın bizi köşeye sıkıştırmasına izin vermemeli onların üstüne gitmeliyiz. 
* İnsanlarla iletişim kurmayı artırmalı, sosyalleşmek için çaba sarf etmeliyiz. 
* Grup çalışmalarına katılmalı ve sorumluluk üstlenip bunları yerine getirmek için uğraşmalıyız. 
* Çevremizdeki insanları kendimiz seçebilecek kadar irade sahibi olabilmeliyiz. 
* Destekleyici, yapıcı ve olumlu insanlarla arkadaşlık kurmalıyız. 
* Bize bir şeyler katabilecek, karşılıklı etkileşim halinde olabileceğimiz, çıkarsız ilişkiler kurabilmeliyiz.

Tüm bunların hepsini bir anda gerçekleştiremesek de bir yerden değişime başlayabiliriz. Bu yazımdan sonra bir yerden başlamak için güç bulanlarınız olduysa öncelikle kendi fikir dünyasındaki değişimlerden başlamasını tavsiye ederim.

Her insan azmettiği, araştırdığı, kendini geliştirdiği ve yeniliklere açık olduğu sürece dinamik kalır ve mutluluk verdiği sürece mutluluk elde eder. Değişimden korkmamalı ve her zaman en iyiyi hedefliyor olmalısınız. Tüm bunların sonunda başarı ve özgüvenin ardınızdan geldiğini göreceksiniz...

Not : Gereğinden fazla özgüven sahibi olan veya özgüvene sahip olduğunu düşünerek ukalalık, saygısızlık, hadsizlik yapan kişiler ayrı bir yazı konusu...

31 Mart 2021 Çarşamba

Panik - Donarak Ölen Denizci

Donarak Ölen Denizci


1950’li yıllarda bir İngiliz şilebi (gemisi) Portekiz’den aldığı Madura şaraplarını İskoçya’ya götürür.

Demir attığı bir İskoç limanında yükünü boşalttıktan sonra, şilepte çalışan denizcilerden biri unutulan şarap kolisi kaldı mı diye bakmak için, soğuk hava deposuna girer.

Onun içeride olduğunu fark etmeyen başka bir denizci ise, kapıyı dışarıdan kapatır.

Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci, var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama kimseye  sesini duyuramaz.

Çakısıyla  kapıyı içeriden açmaya çalışır ancak kapının açılması mümkün değildir.

Yükü boşaltılmış olan şilep, yeni yükünü almak üzere hareket ederek Portekiz’e doğru yola çıkar.

Mahsur kalan denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur.

Denizci deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağının bilincindedir. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar.

Günbegün, adeta bilimsel bir titizlikle soğuğun vücuduna önce uyuşturucu sonra yavaş yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın dayanılmaz yakıcılığını anlatır.

Şilep, Lizbon’a demir attığında, soğuk hava deposunun kapısını açan kaptan, zavallı denizcinin cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur. 

Kaptan hayretten dona kalır.

Çünkü soğuk hava deposunun derecesi 19’dur.

İskoçya’ya götürdükleri Madura şarapları 18 derecede taşınmayı gerektirirmiş, şilep yükünü boşalttıktan sonra soğutma sistemi zaten kapatılmış olup, kendi haline bırakılan deponun sıcaklığı bir derece de yükselmiştir.

Yani biçare denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı ya da donacağına inandığı için ölmüştür.

(Kaynak: Bernard Werber, ‘İzafi ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi’)

Evet sevgili okurlar,...

Paniğin bağışıklık sistemini % 50 zayıflatan bir etkisi vardır.

Zihnimiz bize inanılmaz oyunlar oynayabilir.

Korku çoğu zaman iyidir, sizi hayatta tutar. Lakin panik her zaman kötü sonuçlar verir. 

Stres bir çok hastalığın baş sebebidir.

İnsanın boş kaldığı, amaçsız hissettiği anlar ise zihnine en kolay yenildiği anlardır.

Sürekli sıkıldığınızı düşünmek, haberleri takip ederek olası felaket senaryolarına kafa yormak, sosyal medyadaki komplo teorileri ve asılsız haberler ile stres sınırında, paranoyada level atlamak yerine, zihninizi oyalayacak işler ile meşgul olmayı deneyin.

Umudunu kaybedince, insan her şeyini kaybeder. 

Sosyal medyadan birazcık uzak kalıp, evde müzik dinleyerek, tarifi kolay hafif yemekler yaptığınızda zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsınız.

Corona, pandemi döneminde panik olmadan, tedbiri elden bırakmadan ve iyimserlik içerisinde olumlu düşüncelerle bu süreci atlatmaya çalışalım...

28 Mart 2021 Pazar

Hayata Dön (Gülseren Budayıcıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

 


Kitabın Adı : Hayata Dön

Kitabın Yazarı : Gülseren Budayıcıoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Psikiyatrist Budayıcıoğlu'ndan roman tadında bir anlatı...

Hiç de güzel denemeyecek suskun mu suskun bir kız... O sustukça, terapistin tarihin mahrem yerlerinden bulup çıkardığı unutulmuş hikâyeler dökülüyor ortaya.

Genç firavun Tutankamon'un esrarı, Hitler ve Freud'un kişiliklerinde gücün analizi... 18. yüzyılda adına "Fısıltı Sanatı" dedikleri, evli kadınların yaşadığı aşk ilişkileri... Çariçe Katerina'nın çamaşırcılık ve hayat kadınlığından başlayan tılsımlı yazgısı... Eva Peron'un ve Prenses Süreyya'nın hüzünlü hayat hikâyeleri ve daha niceleri...

Derken suskunluk bozuluyor. Çirkin kızın hikâyesi başlıyor. Öyle bir hikâye ki acısıyla, dehşetiyle, hüznüyle her şeyi gölgede bırakıyor.

Çirkin genç kızın açıldıkça güzel bir prensese dönüşmesi... Psikanalizin sihirli değneğinin dokunduğu yerde ortaya çıkan bir başarı öyküsü. (Tanıtım Bülteninden)

Kitap, bazı değişiklikler yapılmak suretiyle televizyonlarda gösterilen İstanbul'lu Gelin isimli dizide hayat bulmuştur.

Kitabın Özeti :

Kitapta, gerçek bir hayat hikayesi aktarılmaktadır. Kitabımızın kahramanı Alâ'nın gerçek hayat hikayesi... Olaylar yazarımız Gülseren Budayıcıoğlu'nun anlatımıyla okuyucuya aktarılmaktadır.

Alâ, hayatı boyunca acı çekmiş, sevilmemiş ve akla hayale gelmeyecek türlü türlü acılar yaşamış ve yaşadıklarından çok etkilenmiş bir genç kızdır. Yaşadıklarından dolayı bozulan psikolojisini düzeltmek, daha normal bir hayat yaşamak ve iyileşmek adına tedavi olmaya karar verir. Kendisine doktor olarak seçtiği kişi Gülseren Budayıcıoğlu'dur. Kitaptaki olaylar da böylece başlar.

Ala'nın iyileşme süreci uzun bir yolculuktur...

Alâ'nın yaşadıklarını anlatabilmesi ilk başlarda hiç de kolay olmuyor. Gülseren Hanım da
Alâ'nın kendini daha rahat ifade edebilmesi için biraz zaman tanıyor.

Ala'ya türlü türlü hikâyeler anlatıyor. Alâ bu hikâyeleri dinlemekten oldukça memnun oluyor. Öyleki bazen fikrini bile belirtiyor ve ikilimiz arasındaki diyaloglar böylece devam ediyor. Alâ bir müddet sonra kendisini yavaş yavaş anlatmaya başlıyor.

Alâ, dünyaya geldiğinde babası hapistedir. Ne annesi ne babaannesi tarafından Alâ istenmemektedir. Buna mazeret olarak ise; annenin daha önce dört kız çocuk dünyaya getirmesi ama hiçbirinin hayata tutunamamış olması gösterilmektedir.

Annesinin Alâ 'ya hiç sevgi göstermemesi bir yana onu aç bırakarak ölmesini istemesi ise çok daha kötü bir durumdur. Kısacası anne de çok normal biri değildir.

Bir gün anne ve babaanne arasında bir kavga yaşanır. Bunun sonucunda anne, babaanneyi iter. Kafasını çarpan babaanne hayatını kaybeder. Alâ, parmakla annesini gösterdiği için anne suçlu bulunur ve hapse atılır.

Bir müddet sonra anne ve baba hapisten çıkar ve İstanbul'a taşınırlar. Ala'yla beraber yaşadıkları ev bir köşkü andırmaktadır.

Alâ yeni evlerinde hiç rahat değildir. Çünkü babası evde olmadığı zamanlarda annesi tarafından şiddete maruz kalmaktadır. Kendini korumak için evde hep saklanmak zorundadır. Ala'nın babası bir zaman sonra olayların farkına varır ve evde daha çok vakit geçirmeye başlar. Alâ'nın tek rahat olduğu zamanlar babasının evde olduğu anlardır. Alâ, açlıktan ölmemek aiçin dolaptan ne bulursa alır ve yer. 

Ala'nın babası, annesinden Alâ'ya zarar vermemesini istediği için onların arasında kavgalar yaşanmaya başlar. Ala'nın babası annesine şiddet uygulamaya başlar. Baba evde olduğu zaman anne, Alâ' ya zarar veremediği için psikolojik olarak rahatsızlığı günden güne artar. 

Her şeye şahit olan Alâ da kendi kendine konuşmaya başlar ve bu dönemde tek arkadaşı kitaplar olur. Ancak anne, Alâ'nın lanetli olduğunu düşünüp onu öldürmeye kararlıdır. Bir gece öldürmeyi dener ama başarılı olamaz. Aradan bir zaman daha geçtikten sonra annesi Alâ'yı yakalar. Ala'yı sandalyeye oturtup onu bağlamayı başarır. Alâ artık sonunun geldiğini, annesinin bu kez onu öldürmeyi başaracağını düşünürken annesi onun gözleri önünde kendisini asar. Annesi ölür. Alâ bu olaydan sonra annesinin dediğinin doğru olduğunu yani kendisinin lanetli olduğunu düşünmeye başlar. Kendisini toparlayamaz ve doktora gitmeye karar verir.

Alâ, doktoruyla konuşmaya başladıktan sonra günden güne çok daha iyi olmaya ve daha normal bir hayat yaşamaya başlar. Yazarın dediğine göre Alâ 'nın hikayesi kitapla beraber bitmez ve hayatla beraber devam etmektedir.

Kitapta Ala'nın dışında başka kişilerin de hayat hikayelerinde kesitler bulunmaktadır. Kitapta Gülseren Budayıcıoğlu'nun hayatından da kesitler bulunmaktadır. Ancak kitabımızın ana karakteri Alâ'dır. Kitapta doktorun Ala'ya anlattığı hikayeler oldukça bilgilendiricidir.


10 Mart 2021 Çarşamba

Kitaplar ve Okuma Alışkanlığı Üzerine

Kitaplar ve Okuma Alışkanlığı Üzerine


Bir sabah farklı bir şehirde, farklı bir evde, farklı bir pencereden içeri giren Güneş'in daha önce tenimize değmemiş farklı ışınlarının sıcak ve huzur veren hissiyle uyandığınız bir dünyada yaşamak, bu dünyayı düşünmek, okumak... Bir kitabın sayfalarını çevirirken aslında o sayfalar arasında hayat bulmak.. İşte şimdi biraz kitaplar hakkında konuşmanın, nasıl okuma alışkanlığı kazanabileceğimizi ve yazımın sonunda size önerdiğim yedi kitabın ne olduğunu öğrenmenin zamanı!

Özellikle karantinada olduğumuz bu zamanlarda yeni ülkeler görmek, farklı insanlar tanımak, her gün bir diğerinden farklı olaylar yaşayabilmek için kitaplardan bolca yardım alabiliriz. Eminim onlar bu konuda bizi hayal kırıklığına uğratmayacaklardır. Okuduğunuz her kitapta farklı bir rüzgarı teninizde hissedecek, akan başka bir ırmağın suyunun tadına bakacak, bazen de daha önce gitmediğiniz boğucu bir şehrin kalabalık bir caddesinde yürüyeceksiniz. Her karakterde kendinizden bir parça bulacak ya da kendi karakterinize bir şeyler katacaksınız. Fikir dünyanız gelişecek, bazen de bir fikre yanlış bir pencereden baktığınızı anlayacaksınız. Tüm bunların güzelliğini, hisssettirdiği o yoğun duyguyu kitabınızın tam ortalarındayken fark edecek, ruhunuzda büyük bir tatmin duygusu hissederek okumaya devam edeceksiniz. Ağlayacak, şaşıracak, sinirlenecek, kıskanacak, sevineceksiniz. Kafanız karışacak, bazen kendinizi sorgulayacaksınız. Her kitaptan farklı lezzetler almaya başladıkça okumanın beslenmek olduğunun farkına varacaksınız.

Elinizin altında her zaman okunmaya müsait bir kitap bulundurmanın verdiği güven hissiyle tanışınca çantanızda kitaplarınız için de yer ayırmaya başlayacaksınız. Boş bulduğunuz bir anda, otobüste, minik bir molada, ders arasında çıkarıp okuyabilmek için heyecanlanacaksınız. Arkadaşlarınızla sohbet ederken okuduğunuz o etkileyici kitaba da değinmek isteyecek, konusu hakkında konuşup arkadaşlarınıza da tavsiye edeceksiniz. Gittikçe kitaplığınız büyüyecek ve siz de bununla gururlanacaksınız.

Benim kitap okuma serüvenimin başlatıcı kahramanı babamdı. Küçükken geceleri ben uyumadan önce bana hep masal kitaplarından masallar okurdu. İşte kitaplarla yollarımızın kesiştiği ilk durak bu masal kitaplarımdı. Yaşım büyüdükçe bana daha öğretici, beni meraklandırıcak tarzda kitaplar almaya başladı. Bu kitapların arasında beni en çok büyüleyen kitap bitkilerin renkli dünyasını anlatan bir kitaptı. İlerleyen yıllarda da beraber yaptığımız belirli sürede en çok kitap okuyanın ödül kazandığı kitap okuma yarışmaları sayesinde kitap okumak artık benim için vazgeçilmez bir alışkanlık olmuştu.

Bence edinilmesi gereken temel okuma alışkanlığının aslında çocuk yaşlarda bireye aşılanması gerekir. Peki çocuklukta böyle bir alışkanlık edinmediysek daha sonradan nasıl bu alışkanlığı kazanabiliriz? Öncelikle bu alışkanlığı edinmeye ince, daha akıcı ve kolay anlaşılır kitaplar okuyarak başlamanız gerektiğini söyleyebilirim. Jose Mauro De Vasconcelos - Şeker Portakalı, Stefan Zweig - Satranç, John Steinbeck - Fareler ve İnsanlar, Christy Brown - Sol Ayağım gibi kitaplar şimdilik bu konuda size oldukça yardımcı olacaktır. İkinci adım olarak yavaş yavaş kendi ilgi alanınızı ve tarzınızı belirleyip bu alanda kitapların oluşturduğu bir okuma listesi hazırlamanız süreci oldukça hızlandıracaktır. Daha sonra her gün düzenli olarak az da olsa kitap okumaya özen gösterin, hatta belirli saatleri kitap okuma saati ilan edin. Bu şekilde belirli bir düzen oturttuğunuzda hayatınızdaki değişimleri görmeye başlayıp bu gizemli ve çekici dünyanın kapılarını kendiniz içinde aralamış olacaksınız.

Okuma alışkanlığı kazanmanın insanın karakteri üzerinde birçok olumlu etkisi bulunmaktadır. İnsanı rahatlatıp başka dünyalara kapı açtığı için stresi hafifletir ve bireyin stres kontrol mekanizmasını güçlendirir. Kelime dağarcığını ve hayal gücünü geliştirir. Empati yeteneğini kuvvetlendirir çünkü birçok farklı bakış açısıyla insanı tanıştırır ve farklı karaktere sahip insanları gözlemleme olanağı sağlar. Hafızayı kuvvetlendirir ve olaylar arasında daha rahat neden sonuç ilişkisi kurabilmeyi sağlar. İnsanın kendini veya çevresindeki olayları daha rahat ifade edebilmesinde önemli rol oynar. Genel kültürü artırır, birçok yeni bilgi öğretir. Konuşmasını olumlu yönde etkiler. Daha akıcı, telaffuzu düzgün, iyi seçilmiş kelimeler kullanarak kendini ifade ederer ve bu yönden farklılığını hissettirir. İnsana bir şeyler öğrettiği için dolaylı olarak özgüveni artırır. İnsanlarla olan iletişimi kalitelileştirir. Konsantrasyonu artırır ve böylece hızlı ve pratik düşünmeyi oldukça tetikler. Ayrıca uykusuz gecelerde uykunuzu getirmek için de birebirdir.

Yazımı bitirmeden önce sizinle severek okuduğum veya sabırsızlıkla okumayı beklediğim bazı kitapları paylaşmak istiyorum. Umarım okuma listenize ekler ve okurken keyif duyarsınız..

Emily Bronte/ Uğultulu Tepeler

Mihail Bulgakov/ Usta ve Margarita

Aldous Huxley/ Cesur Yeni Dünya

Virginia Woolf/ Dalgalar

John Steinbeck/ Gazap Üzümleri

Jack London/ Martin Eden

Khaled Hosseini/ Bin Muhteşem Güneş

Cengiz Aytmatov/ Gün Olur Asra Bedel

Aşağıdaki linke tıklayarak yazının kaynağına gidebilirsiniz...

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...