31 Mart 2021 Çarşamba

Panik - Donarak Ölen Denizci

Donarak Ölen Denizci


1950’li yıllarda bir İngiliz şilebi (gemisi) Portekiz’den aldığı Madura şaraplarını İskoçya’ya götürür.

Demir attığı bir İskoç limanında yükünü boşalttıktan sonra, şilepte çalışan denizcilerden biri unutulan şarap kolisi kaldı mı diye bakmak için, soğuk hava deposuna girer.

Onun içeride olduğunu fark etmeyen başka bir denizci ise, kapıyı dışarıdan kapatır.

Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci, var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama kimseye  sesini duyuramaz.

Çakısıyla  kapıyı içeriden açmaya çalışır ancak kapının açılması mümkün değildir.

Yükü boşaltılmış olan şilep, yeni yükünü almak üzere hareket ederek Portekiz’e doğru yola çıkar.

Mahsur kalan denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur.

Denizci deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağının bilincindedir. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar.

Günbegün, adeta bilimsel bir titizlikle soğuğun vücuduna önce uyuşturucu sonra yavaş yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın dayanılmaz yakıcılığını anlatır.

Şilep, Lizbon’a demir attığında, soğuk hava deposunun kapısını açan kaptan, zavallı denizcinin cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur. 

Kaptan hayretten dona kalır.

Çünkü soğuk hava deposunun derecesi 19’dur.

İskoçya’ya götürdükleri Madura şarapları 18 derecede taşınmayı gerektirirmiş, şilep yükünü boşalttıktan sonra soğutma sistemi zaten kapatılmış olup, kendi haline bırakılan deponun sıcaklığı bir derece de yükselmiştir.

Yani biçare denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı ya da donacağına inandığı için ölmüştür.

(Kaynak: Bernard Werber, ‘İzafi ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi’)

Evet sevgili okurlar,...

Paniğin bağışıklık sistemini % 50 zayıflatan bir etkisi vardır.

Zihnimiz bize inanılmaz oyunlar oynayabilir.

Korku çoğu zaman iyidir, sizi hayatta tutar. Lakin panik her zaman kötü sonuçlar verir. 

Stres bir çok hastalığın baş sebebidir.

İnsanın boş kaldığı, amaçsız hissettiği anlar ise zihnine en kolay yenildiği anlardır.

Sürekli sıkıldığınızı düşünmek, haberleri takip ederek olası felaket senaryolarına kafa yormak, sosyal medyadaki komplo teorileri ve asılsız haberler ile stres sınırında, paranoyada level atlamak yerine, zihninizi oyalayacak işler ile meşgul olmayı deneyin.

Umudunu kaybedince, insan her şeyini kaybeder. 

Sosyal medyadan birazcık uzak kalıp, evde müzik dinleyerek, tarifi kolay hafif yemekler yaptığınızda zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsınız.

Corona, pandemi döneminde panik olmadan, tedbiri elden bırakmadan ve iyimserlik içerisinde olumlu düşüncelerle bu süreci atlatmaya çalışalım...

28 Mart 2021 Pazar

Hayata Dön (Gülseren Budayıcıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

 


Kitabın Adı : Hayata Dön

Kitabın Yazarı : Gülseren Budayıcıoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Psikiyatrist Budayıcıoğlu'ndan roman tadında bir anlatı...

Hiç de güzel denemeyecek suskun mu suskun bir kız... O sustukça, terapistin tarihin mahrem yerlerinden bulup çıkardığı unutulmuş hikâyeler dökülüyor ortaya.

Genç firavun Tutankamon'un esrarı, Hitler ve Freud'un kişiliklerinde gücün analizi... 18. yüzyılda adına "Fısıltı Sanatı" dedikleri, evli kadınların yaşadığı aşk ilişkileri... Çariçe Katerina'nın çamaşırcılık ve hayat kadınlığından başlayan tılsımlı yazgısı... Eva Peron'un ve Prenses Süreyya'nın hüzünlü hayat hikâyeleri ve daha niceleri...

Derken suskunluk bozuluyor. Çirkin kızın hikâyesi başlıyor. Öyle bir hikâye ki acısıyla, dehşetiyle, hüznüyle her şeyi gölgede bırakıyor.

Çirkin genç kızın açıldıkça güzel bir prensese dönüşmesi... Psikanalizin sihirli değneğinin dokunduğu yerde ortaya çıkan bir başarı öyküsü. (Tanıtım Bülteninden)

Kitap, bazı değişiklikler yapılmak suretiyle televizyonlarda gösterilen İstanbul'lu Gelin isimli dizide hayat bulmuştur.

Kitabın Özeti :

Kitapta, gerçek bir hayat hikayesi aktarılmaktadır. Kitabımızın kahramanı Alâ'nın gerçek hayat hikayesi... Olaylar yazarımız Gülseren Budayıcıoğlu'nun anlatımıyla okuyucuya aktarılmaktadır.

Alâ, hayatı boyunca acı çekmiş, sevilmemiş ve akla hayale gelmeyecek türlü türlü acılar yaşamış ve yaşadıklarından çok etkilenmiş bir genç kızdır. Yaşadıklarından dolayı bozulan psikolojisini düzeltmek, daha normal bir hayat yaşamak ve iyileşmek adına tedavi olmaya karar verir. Kendisine doktor olarak seçtiği kişi Gülseren Budayıcıoğlu'dur. Kitaptaki olaylar da böylece başlar.

Ala'nın iyileşme süreci uzun bir yolculuktur...

Alâ'nın yaşadıklarını anlatabilmesi ilk başlarda hiç de kolay olmuyor. Gülseren Hanım da
Alâ'nın kendini daha rahat ifade edebilmesi için biraz zaman tanıyor.

Ala'ya türlü türlü hikâyeler anlatıyor. Alâ bu hikâyeleri dinlemekten oldukça memnun oluyor. Öyleki bazen fikrini bile belirtiyor ve ikilimiz arasındaki diyaloglar böylece devam ediyor. Alâ bir müddet sonra kendisini yavaş yavaş anlatmaya başlıyor.

Alâ, dünyaya geldiğinde babası hapistedir. Ne annesi ne babaannesi tarafından Alâ istenmemektedir. Buna mazeret olarak ise; annenin daha önce dört kız çocuk dünyaya getirmesi ama hiçbirinin hayata tutunamamış olması gösterilmektedir.

Annesinin Alâ 'ya hiç sevgi göstermemesi bir yana onu aç bırakarak ölmesini istemesi ise çok daha kötü bir durumdur. Kısacası anne de çok normal biri değildir.

Bir gün anne ve babaanne arasında bir kavga yaşanır. Bunun sonucunda anne, babaanneyi iter. Kafasını çarpan babaanne hayatını kaybeder. Alâ, parmakla annesini gösterdiği için anne suçlu bulunur ve hapse atılır.

Bir müddet sonra anne ve baba hapisten çıkar ve İstanbul'a taşınırlar. Ala'yla beraber yaşadıkları ev bir köşkü andırmaktadır.

Alâ yeni evlerinde hiç rahat değildir. Çünkü babası evde olmadığı zamanlarda annesi tarafından şiddete maruz kalmaktadır. Kendini korumak için evde hep saklanmak zorundadır. Ala'nın babası bir zaman sonra olayların farkına varır ve evde daha çok vakit geçirmeye başlar. Alâ'nın tek rahat olduğu zamanlar babasının evde olduğu anlardır. Alâ, açlıktan ölmemek aiçin dolaptan ne bulursa alır ve yer. 

Ala'nın babası, annesinden Alâ'ya zarar vermemesini istediği için onların arasında kavgalar yaşanmaya başlar. Ala'nın babası annesine şiddet uygulamaya başlar. Baba evde olduğu zaman anne, Alâ' ya zarar veremediği için psikolojik olarak rahatsızlığı günden güne artar. 

Her şeye şahit olan Alâ da kendi kendine konuşmaya başlar ve bu dönemde tek arkadaşı kitaplar olur. Ancak anne, Alâ'nın lanetli olduğunu düşünüp onu öldürmeye kararlıdır. Bir gece öldürmeyi dener ama başarılı olamaz. Aradan bir zaman daha geçtikten sonra annesi Alâ'yı yakalar. Ala'yı sandalyeye oturtup onu bağlamayı başarır. Alâ artık sonunun geldiğini, annesinin bu kez onu öldürmeyi başaracağını düşünürken annesi onun gözleri önünde kendisini asar. Annesi ölür. Alâ bu olaydan sonra annesinin dediğinin doğru olduğunu yani kendisinin lanetli olduğunu düşünmeye başlar. Kendisini toparlayamaz ve doktora gitmeye karar verir.

Alâ, doktoruyla konuşmaya başladıktan sonra günden güne çok daha iyi olmaya ve daha normal bir hayat yaşamaya başlar. Yazarın dediğine göre Alâ 'nın hikayesi kitapla beraber bitmez ve hayatla beraber devam etmektedir.

Kitapta Ala'nın dışında başka kişilerin de hayat hikayelerinde kesitler bulunmaktadır. Kitapta Gülseren Budayıcıoğlu'nun hayatından da kesitler bulunmaktadır. Ancak kitabımızın ana karakteri Alâ'dır. Kitapta doktorun Ala'ya anlattığı hikayeler oldukça bilgilendiricidir.


10 Mart 2021 Çarşamba

Kitaplar ve Okuma Alışkanlığı Üzerine

Kitaplar ve Okuma Alışkanlığı Üzerine


Bir sabah farklı bir şehirde, farklı bir evde, farklı bir pencereden içeri giren Güneş'in daha önce tenimize değmemiş farklı ışınlarının sıcak ve huzur veren hissiyle uyandığınız bir dünyada yaşamak, bu dünyayı düşünmek, okumak... Bir kitabın sayfalarını çevirirken aslında o sayfalar arasında hayat bulmak.. İşte şimdi biraz kitaplar hakkında konuşmanın, nasıl okuma alışkanlığı kazanabileceğimizi ve yazımın sonunda size önerdiğim yedi kitabın ne olduğunu öğrenmenin zamanı!

Özellikle karantinada olduğumuz bu zamanlarda yeni ülkeler görmek, farklı insanlar tanımak, her gün bir diğerinden farklı olaylar yaşayabilmek için kitaplardan bolca yardım alabiliriz. Eminim onlar bu konuda bizi hayal kırıklığına uğratmayacaklardır. Okuduğunuz her kitapta farklı bir rüzgarı teninizde hissedecek, akan başka bir ırmağın suyunun tadına bakacak, bazen de daha önce gitmediğiniz boğucu bir şehrin kalabalık bir caddesinde yürüyeceksiniz. Her karakterde kendinizden bir parça bulacak ya da kendi karakterinize bir şeyler katacaksınız. Fikir dünyanız gelişecek, bazen de bir fikre yanlış bir pencereden baktığınızı anlayacaksınız. Tüm bunların güzelliğini, hisssettirdiği o yoğun duyguyu kitabınızın tam ortalarındayken fark edecek, ruhunuzda büyük bir tatmin duygusu hissederek okumaya devam edeceksiniz. Ağlayacak, şaşıracak, sinirlenecek, kıskanacak, sevineceksiniz. Kafanız karışacak, bazen kendinizi sorgulayacaksınız. Her kitaptan farklı lezzetler almaya başladıkça okumanın beslenmek olduğunun farkına varacaksınız.

Elinizin altında her zaman okunmaya müsait bir kitap bulundurmanın verdiği güven hissiyle tanışınca çantanızda kitaplarınız için de yer ayırmaya başlayacaksınız. Boş bulduğunuz bir anda, otobüste, minik bir molada, ders arasında çıkarıp okuyabilmek için heyecanlanacaksınız. Arkadaşlarınızla sohbet ederken okuduğunuz o etkileyici kitaba da değinmek isteyecek, konusu hakkında konuşup arkadaşlarınıza da tavsiye edeceksiniz. Gittikçe kitaplığınız büyüyecek ve siz de bununla gururlanacaksınız.

Benim kitap okuma serüvenimin başlatıcı kahramanı babamdı. Küçükken geceleri ben uyumadan önce bana hep masal kitaplarından masallar okurdu. İşte kitaplarla yollarımızın kesiştiği ilk durak bu masal kitaplarımdı. Yaşım büyüdükçe bana daha öğretici, beni meraklandırıcak tarzda kitaplar almaya başladı. Bu kitapların arasında beni en çok büyüleyen kitap bitkilerin renkli dünyasını anlatan bir kitaptı. İlerleyen yıllarda da beraber yaptığımız belirli sürede en çok kitap okuyanın ödül kazandığı kitap okuma yarışmaları sayesinde kitap okumak artık benim için vazgeçilmez bir alışkanlık olmuştu.

Bence edinilmesi gereken temel okuma alışkanlığının aslında çocuk yaşlarda bireye aşılanması gerekir. Peki çocuklukta böyle bir alışkanlık edinmediysek daha sonradan nasıl bu alışkanlığı kazanabiliriz? Öncelikle bu alışkanlığı edinmeye ince, daha akıcı ve kolay anlaşılır kitaplar okuyarak başlamanız gerektiğini söyleyebilirim. Jose Mauro De Vasconcelos - Şeker Portakalı, Stefan Zweig - Satranç, John Steinbeck - Fareler ve İnsanlar, Christy Brown - Sol Ayağım gibi kitaplar şimdilik bu konuda size oldukça yardımcı olacaktır. İkinci adım olarak yavaş yavaş kendi ilgi alanınızı ve tarzınızı belirleyip bu alanda kitapların oluşturduğu bir okuma listesi hazırlamanız süreci oldukça hızlandıracaktır. Daha sonra her gün düzenli olarak az da olsa kitap okumaya özen gösterin, hatta belirli saatleri kitap okuma saati ilan edin. Bu şekilde belirli bir düzen oturttuğunuzda hayatınızdaki değişimleri görmeye başlayıp bu gizemli ve çekici dünyanın kapılarını kendiniz içinde aralamış olacaksınız.

Okuma alışkanlığı kazanmanın insanın karakteri üzerinde birçok olumlu etkisi bulunmaktadır. İnsanı rahatlatıp başka dünyalara kapı açtığı için stresi hafifletir ve bireyin stres kontrol mekanizmasını güçlendirir. Kelime dağarcığını ve hayal gücünü geliştirir. Empati yeteneğini kuvvetlendirir çünkü birçok farklı bakış açısıyla insanı tanıştırır ve farklı karaktere sahip insanları gözlemleme olanağı sağlar. Hafızayı kuvvetlendirir ve olaylar arasında daha rahat neden sonuç ilişkisi kurabilmeyi sağlar. İnsanın kendini veya çevresindeki olayları daha rahat ifade edebilmesinde önemli rol oynar. Genel kültürü artırır, birçok yeni bilgi öğretir. Konuşmasını olumlu yönde etkiler. Daha akıcı, telaffuzu düzgün, iyi seçilmiş kelimeler kullanarak kendini ifade ederer ve bu yönden farklılığını hissettirir. İnsana bir şeyler öğrettiği için dolaylı olarak özgüveni artırır. İnsanlarla olan iletişimi kalitelileştirir. Konsantrasyonu artırır ve böylece hızlı ve pratik düşünmeyi oldukça tetikler. Ayrıca uykusuz gecelerde uykunuzu getirmek için de birebirdir.

Yazımı bitirmeden önce sizinle severek okuduğum veya sabırsızlıkla okumayı beklediğim bazı kitapları paylaşmak istiyorum. Umarım okuma listenize ekler ve okurken keyif duyarsınız..

Emily Bronte/ Uğultulu Tepeler

Mihail Bulgakov/ Usta ve Margarita

Aldous Huxley/ Cesur Yeni Dünya

Virginia Woolf/ Dalgalar

John Steinbeck/ Gazap Üzümleri

Jack London/ Martin Eden

Khaled Hosseini/ Bin Muhteşem Güneş

Cengiz Aytmatov/ Gün Olur Asra Bedel

Aşağıdaki linke tıklayarak yazının kaynağına gidebilirsiniz...

10 Ocak 2021 Pazar

Araba ve Uçaklara Yıldırım Düşerse Ne Olur? Faraday Kafesi Nedir?



Uçaklara ve arabalara da yıldırım düşebilir. Ancak yıldırım konusunda hemen endişe etmemize gerek yok. Çünkü hem uçak hem de arabalar aslında bir Faraday Kafesi sayesinde bizi korumaktadır. 

Dünyada, her saniye ortalama 100, bir günde ise yaklaşık 8 milyon yıldırım oluşmaktadır. 

Yıldırımın gerilim/voltaj değeri 10 ile 100 milyon volt aralığında değişmektedir.

Yıldırımların sıcaklığı 40 bin santigrat dereceye kadar çıkmaktadır. 

Yıldırımlar saniyede 150 bin km yani neredeyse ışık hızının yarısı bir hızla ilerlemektedir. 

Gökyüzünde seyreden uçakları, böylesine güçlü etkileri olan yıldırımlardan koruyan aslında basit bir fizik yasası olan Farday Kafesi'dir.

Faraday Kafesi

1836’da İngiliz bilim insanı olan Michael Faraday, elektrik yüklü iletkenin fazla yükünün sadece iletkenin dışında bulunduğunu ve iletkenin içindeki maddeyi etkilemediğini gözlemledi. 

Bu olayı ispatlamak için metal folyo ile kaplı bir oda (kafes) oluşturdu. Bu oda elektrostatik jeneratörle üretilen elektrik yüklerinin etkisini nötrleyebiliyordu. Bunun sonucunda aynı prensip ile üretilen Faraday kafesleri de bu deneye istinaden Faraday’ın adı ile anılır oldu.

Faraday kafesi elektrik alanına maruz kaldığında, buna tepki olarak yüzeyindeki eksi yüklü elektronlar hareket eder. Bu da kafesin bir yanının eksi, diğer yanının artı yüklü olmasına yol açar. Böylece kafeste, yüzeye etkiyen elektrik alanına zıt ve onu sıfırlayan bir elektrik alanı oluşur.

Faraday kafesinin özelliği, içine konan şeyin dışarıdan uygulanan elektriksel alandan etkilenmemesini sağlamasıdır. 

Bir otomobile yıldırım düşmesi durumunda işte bu nedenle aracın içinde oturuyorsanız güvenli olursunuz. 

Yıldırım esnasında araba içinde, uçak içinde veya iletken ile kaplı bir yerdeyseniz bir Faraday kafesi içinde olursunuz. 

Ancak aynı durum bir motosiklet ya da bisiklet kullanırken geçerli değildir. Bazı insanlar fırtınada motosiklet sürdüklerinde lastiklerin onları güvende tutacağını düşünür. Bu hatalı bir düşüncedir. Kauçuk gerçekten bir yalıtkandır, ancak bu yeterli değildir. 

Bir arabada lastiklerin yalıtkanlığı sonucunda değil, Faraday kafesi olarak adlandırılan metal gövde tarafından korunursunuz. Ancak bir motosiklette veya bisiklette böyle bir koruma yoktur.

Faraday kafesleri ayrıca radyo dalgalarına ve mikrodalgalara karşı da koruma sağlamaktadır. Bu özellik sayesinde, özellikle de elektromanyetik dalgaların sonuçları etkileyebildiği hassas bilimsel deneylerde Faraday kafesi oldukça yararlıdır.

3 Ocak 2021 Pazar

Virtual Reality - Sanal Gerçeklik Nedir? Sanal Gerçekliğin Kullanım Alanları Nelerdir?



Sanal gerçeklik nedir? Sanal gerçekliğin kullanım alanları nelerdir? sorularının cevabı yazımızda...

Virtual reality - Sanal gerçeklik, kelime anlamı olarak gerçeğe yakınlık olarak nitelendirilebilir. Bir diğer tanımla, gerçeğe yakın simule edilmiş bir ortam oluşturmak için bilgisayar teknolojisinin kullanılmasıdır. 

Gerçek ve hayalin birleştirilmesi sanal gerçekliktir.

Kullanıcılar önlerinde bir ekranı görüntülemek yerine, çeşitli aparatlar kullanarak üç boyutlu oluşturulmuş dünya ile etkileşime girebilirler. Bu üç boyutlu ortamdaki maddeleri manipüle edip bir dizi eylem gerçekleştirebilirler.

Sanal Gerçeklik Ekipmanları

1- Bilgisayar tabanlı sanal gerçeklik başlıkları

Facebook tarafından geliştirilen Oculus Rift ve HTC tarafından geliştirilen Vive gibi sanal gerçeklik başlıkları, kablo ile bir bilgisayara bağlanılarak kullanılmaktadır. Bilgisayar veri kaynağı olarak kullanılmaktadır. Başlıkların içinde ayrıca bir görüntüleyici bulunmaktadır. Uygulamalarda bilgisayar işlemcisi kullanıldığı için daha gerçekçi simülasyonlara yer verilebilmektedir. Ancak kullanılan kablolar kullanıcının hareket alanını kısıtlamaktadır.

2- Mobil tabanlı sanal gerçeklik başlıkları

Bir akıllı telefon ile birlikte çalışan sanal gerçeklik uygulama türünde başlık bir bilgisayara bağlanmamakta ve kablo bağlantısı bulunmamaktadır. Kablosuz ve mobil tabanlı olduğu için kullanıcının hareketler bakımında daha esnek davranabilmesi söz konusudur. Bir akıllı telefonun bir sanal gerçeklik başlığı içine yerleştirilmesi ile kullanılmaktadır. Mobil cihaz hem görüntüleyici hem de veri kaynağı görevi görmektedir. Mobil cihazda bir sanal gerçeklik uygulaması açıldıktan sonra mobil cihazın başlığa yerleştirilmesi ya da mobil cihaz başlığa yerleştirildikten sonra mobil cihazdaki sanal gerçeklik başlatıcısı yardımıyla uygulamalara erişilmesi, sanal gerçeklik deneyimi yaşamak için yeterli olmaktadır.

3- Bağımsız sanal gerçeklik başlıkları

Mobil sanal gerçeklikten farklı olarak bağımsız sanal gerçeklik başlıklarının veri kaynağı başlığın kendisidir. Başlık kendi donanımını barındırdığı için ikinci bir cihaza ihtiyaç duyulmamaktadır.

Sanal gerçeklik teknolojisi

Belki de hiç Mars’a gidemeyeceksiniz; fakat sanal gerçeklik sayesinde oradaymış gibi hissedebileceksiniz. Sanal ve gerçeklik gibi birbirine zıt iki kelimenin bir araya gelmesiyle oluşan bu sanal gerçeklik teknolojisi tam olarak nedir?

“Sanal gerçeklik” teriminin kullanımı ilk olarak 1980’lerin ortalarında VPL Research’ın kurucusu olan Jaron Lanier’in “sanal gerçeklik” olarak adlandırdığı şeyi deneyimlemek için ihtiyaç duyduğu gözlük ve eldivenleri de içeren ekipmanı geliştirmeye başladığı zaman kullanıldı. O günden beridir de çılgın bir gelişim içerisinde. 

Gerçek dünyamızı 5 duyu organımızla algılarız. Bu organlarımızla etkileşime girebildiğimiz şeyleri gerçek olarak nitelendiririz. Sanal gerçeklik bize bunların şuanda hepsini sağlayamıyor olsa da birçoğunu tecrübe edebilmemize olanak sağlar.

Sanal gerçekliğin ve teknolojisinin temel unsurlar olarak şunları saymak mümkün;

* Sanal dünya: Sanal gerçeklik deneyimini yaşayabilmek için öncelikli olarak üç boyutlu bir sanal ortama ihtiyaç vardır. Bu sanal ortam gerçek dünyada deneyimlenenleri taklit edebilmelidir.

* İmersiyon: Fiziksel olmayan bir ortamda fiziksel olarak var olma algısıdır.

* Duyusal geri bildirim: Sanal ortam mümkün olduğunca çok duyumuza hitap etmesi ve bu duyularımızı uyarması gerekir. Bu duyulara işitme, görme ve dokunma örnek verilebilir.

* Etkileşim: Sanal ortam kullanıcının eylemlerine hızlı ve doğru bir şekilde yanıt verebilmelidir. Aksi takdirde kullanıcı sanal ortamı algılamakta zorlanacaktır.

Sanal gerçeklik dendiği zaman çoğu kişinin aklına eğlence ve oyun sektörü gelse de birçok farklı sektörde kullanılmakta ve gelecek senelerde daha da çok kullanılacak gibi görünüyor. Üstelik sadece eğlenceyi sağlamakla kalmayacak aynı zamanda çeşitli eğitim faaliyetlerinde kullanmak da mümkün.

Sanal gerçeklik neden önemlidir?

Sanal gerçekliğin faydalarını şöyle maddeleyebiliriz:

* Sanal gerçeklik öğrenmek ve eğitim almak için mükemmel bir teknolojidir. Askeri eğitimlerde, uçuş eğitimlerinde, öğrenci eğitiminde kullanılabilir. Bu sayede risksiz ortamlarda eğitim alma şansı elde edilir.

* Sanal gerçeklik sayesinde mesafeler oldukça kısalır. İnsanlar yüzyıllardır mesafeleri azaltmak için uçaklar, uzay gemileri, otomobiller gibi teknolojileri kullanıyorlar. Başka bir ülkedeki biriyle sanal bir ortamda buluşabilirsiniz, konferanslara katılabilirsiniz, konserlere gidebilirsiniz.

* Şirketler için maliyet azaltılmasını sağlayabilir. Çalışanlarınızı eğitim yada konferanslar için başka şehirlere gönderdiğinizi düşünün. Sanal gerçeklik sayesinde yapmaları gereken tek şey sanal gerçeklik gözlüklerini takmaları.

* Karmaşık problemleri basitleştirebilir. Teorik olarak bildiğiniz bilgileri görselleştirerek daha iyi anlamanıza yardımcı olur.

* Sanal gerçeklik fiziksel bir engeli bulunan veya yaşlı bireyler için önemli bir teknolojidir. Bu teknoloji sayesinde bu insanlar oturdukları yerden yapma imkanı olmayan aktiviteleri deneyimleyebileceklerdir.

Sanal gerçekliğin kullanım alanları nelerdir?

Sanal gerçeklik modadan spora kadar birçok sektörde ve birçok alanda kullanılıyor ve gelişerek kullanılmaya devam edecek. Biz bazı önemli olanları size açıklamaya çalışacağız. İşte bazı sanal gerçeklik kullanım alanları:

Askeri: Herhangi ciddi bir yaralanma olmadan askerler tehlikeli ortamlarda eğitilebilir, uçuş simülasyonlarıyla pilotlara eğitim verilebilir. Başarısız olunan senaryo tekrardan canlandırılarak eğitim pekiştirilebilir.

Sağlık: Sağlık sanal gerçekliğin en önemli kullanım uygulamalarından biridir. Ameliyat simülasyonlarıyla yeni doktorlar eğitilebilir, robotik cerrahi ile doktorlar ameliyat yapabilir, bazı psikolojik hastalıklar tedavi edilebilir.

İş hayatı: Yeni personellerin eğitimlerinde kullanılabilir, üzerinde çalışılan prototip aşamasındaki ürünler test edilebilir, toplantılar gerçekleştirilebilir.

Bilimsel gözlem: Fizik, biyoloji, astronomi, kimya gibi bir çok alanda kullanılabilir. Bilim insanlarının soyut kavramları görselleştirerek daha iyi anlamaları sağlanabilir, astronomik gözlemler gerçekleştirilebilir.

İnşaat: İnşa edilecek olan yapı sanal gerçeklik sayesinde zaman ve maliyetten tasarruf edilerek bir takım testler yapılabilir, tamamlanmış yapıdaki hatalar gözlemlenebilir ve önceden müdahale edilerek proje tekrardan revize edilebilir.

Eğitim: Okullarda birçok konuda eğitim verilirken sanal gerçeklikten yararlanılarak öğrencilerin ilgisini çekebilecek eğlenceli konular işlenebilir. Örneğin samanyolu galaksisi hakkında öğrenciler eğitilirken, çevrelerindeki unsurlarla etkileşime girerek daha çabuk algılamaları sağlanabilir.

Eğlence: Belki de en çok kullanılan alan eğlencedir. Sanal müzeler, sanal tema parkları, sanal tiyatrolar insanlara oradaymışçasına çevresiyle etkileşime geçmesini sağlayabilir. Örneğin Paris’e gitmeden Louvre Müzesi gezebilir, Şili’deki antik kent Machu Pichu’da tur atabilirsiniz.

Mühendislik: Tasarım aşamasındaki yapılar ya da maddeler tasarım sürecinde üç boyutlu olarak algılanabilir, oluşabilecek kusurlar önceden müdahale edilerek engellenebilir ve geliştirilebilir. Potansiyel riskler tespit edilebilir.

Sanal gerçeklik bize gerçekten oradaymış gibi hissedebileceğimiz bir ortam oluşturan ve gelişmekte olan bir teknolojidir. Birçok büyük çaplı firma bu teknoloji üstüne çalışmalar yapıyor ve geliştirmeye çalışıyor. Bahsettiğimiz gibi sadece eğlence amaçlı değil eğitici ve öğretici gibi daha farklı amaçlarla da kullanılmaktadır.

Sanal gerçekliğin tam olarak geleceğin en önemli teknolojilerinden biri olduğu ve başı çektiği rahatlıkla söylenebilir. Fakat uzmanlar uzun süre kullanımın insanların gerçekle olan iletişimini kesebileceğini ve asosyalliğe yol açabileceğini, psikolojik ve fiziksel olarak bazı sorunlar ortaya çıkarabileceğini vurgulamaktadır.

LED Aydınlatma Kullanmamız İçin Sebepler Nelerdir? LED Kullanmanın Avantajları



LED Aydınlatma Kullanmamız İçin Bizi İkna Edecek Sebepler?

1- LED aydınlatma, enerji maliyetinizi azaltır.

LED aydınlatma diğer aydınlatmalara oranla %80’lere varan oranlarda enerji tasarrufu sağlar. Evinizdeki tüm ışıkları LED ile değiştirdiğinizde gerçekten de fark yaratabilecek bir enerji tasarrufu sağlayabilirsiniz.

2- LED’ler ultraviyole ışın yaymazlar.

Ultraviyole (UV) ışınları yıllarca süren tartışmaların kahramanı olmuştur. Çoğu insan ultraviyolenin kaynağını güneş olarak bilse de pek çok geleneksel ampulde de ultraviyole vardır. LED aydınlatmanın sağlığa yararı, UV ışınlarının veya diğer zararlı emisyonların olmamasıdır.

3- LED aydınlatma çevre dostudur.

LED ışığı karbonun ayak izlerini azaltır. Daha az emisyon, daha az toksik atık ve daha az ısı üretilir.

4- LED’de enerji ısı olarak harcanmaz.

LED aydınlatmanın bir diğer önemli özelliği, bir diyot ve ısı emici tasarımı ile yayıldığı için ısınmamasıdır. Floresan, halojen ve CFL ampulleri çok fazla radyan ısı üretir. LED’ler ancak yanlış kullanılmaları durumunda ısınırlar.

5- LED’leri sıcak, soğuk, gün ışığı tonlarında seçebilirsiniz.

Işığın ayarlanabilirliği ve farklı şekillerde kullanımı LED’leri renkli ekranlar kullanan şov dünyasının müşterileri için birebirdir. Her türlü ev ve ticari uygulamalarda ortam atmosferini değiştirmek için LED aydınlatma kullanılabilir.

6- LED ile odaklanmış direkt bir ışık elde edilir.

LED’lerde kullanılan diyotlar doğrusal çalışır. Tipik olarak, odaklanmış ışığın yönü, ışını belirli bir alana zorlayan bir yansıma şeklinde gerçekleşir. İstenmeyen bölgelerin aydınlatılmasıyla enerjiyi boşa harcamak yerine, diyotun en çok ihtiyaç duyulan yere ışık tutması için gereken gümüş reflektör parçası yoktur. Ayrıca, çok yönlü diyotun ortaya çıkmasıyla birlikte, yönlü LED aydınlatmanın ilk kısıtlamaları tarihe karışmıştır.

7- LED ve ışık kalitesi

Hepimiz hayatımızın bir döneminde oldukça rahatsız edici tavan armatürlerinin altında çalışmışızdır. Son derece rahatsız edici olan ve gözleri yoran flaş etkisi özellikle floresan lambalarda sıkça karşımıza çıkar. Fonksiyon ve kullanımda çok tutarlı olan LED aydınlatma, flaş sorununu azaltır.

LED ışıklar ayrıca daha az enerjiyle daha kaliteli ışık üretir. Floresan ampullerin eşdeğer lümen çıkışını elde etmek için daha az sayıda LED kullanmak yeterlidir.

8- LED’lerin kullanımı kolay ve rahattır.

Balast yok, büyük aydınlatma kutusu yok, tasarım açısından büyük zorluklar yok! LED aydınlatma armatürlerin tasarımları doğal, temiz ve hafiftir.

9- LED ses yapmaz.

Eski aydınlatma armatürlerinde duyulan uğultu LED’lerde olmaz. Tutarlı oldukları kadar sessizlerdir de.

10- LED’ler geniş renk yelpazesine sahiptir.

LED ışıklar insan yapımı ışık renk spektrumunu yeni uzunluklara itmiş ve eşi görülmemiş bir renk yelpazesi oluşturmuştur. Çok sayıda farklı renkte ışık elde edebilmek mümkündür.

11- LED’lerin boyutları küçüktür, yer kaplamaz.

Bir LED ışığını oluşturan diyot yaklaşık 1 mm’dir. Bazı LED ışıklarda daha büyük diyotlar da bulunur; ancak bazı şirketler onları daha da küçültmek için uğraşıyorlar. Bu uğraş LED’lerin önümüzdeki yıllarda daha küçük boyutlarda olacağı anlamına geliyor.

12- LED aydınlatmada farklı tasarımlar yapılabilir

LED’ler her yere uyarlarlar. LED aydınlatmanın en pozitif yönlerinden biri tasarım olanağının çok çok esnek olmasıdır. LED armatürlerin hafif yapısı, büyük ebatların neredeyse zahmetsizce askıya alınmalarını sağlar.

13- LED yeni nesildir.

LED gerçekten de aydınlatmanın bugünü ve geleceğidir!

LED aydınlatma teknolojisi atlar için süslü kuyruk süsleri, giyilebilir renkli elbiseler ve hatta bir LED masa örtüsü yapmak için bile kullanılıyor. LED ışıklar eşsiz ve eğlenceli konseptlere yol açmıştır.

14- LED’ler soğuktan etkilenmezler.

LED ürünler çok düşük sıcaklıklarda bile performans düşüşü göstermez. Parlaklıklarında ve çalışma sürelerinde azalma gözlenmez.

15- LED’lerle ilk günden son güne kadar tutarlı ışık

Geleneksel ampuller yaşlandıkça ışık yoğunluğunu kaybeder. Günümüzde kullanımda olan birçok LED lamba, bugün olduğu gibi son günlerinde de parlak olacaktır. LED aydınlatmanın önemli bir satış argümanı yaşlandıkça solmayacak veya etkinliğini kaybetmeyecek olmasıdır.

16- LED’ler Nobel Ödüllüdür.

2014 yılında, üç bilim insanına LED’i icat ettiği için fizik dalında Nobel Ödülü verilmiştir.

17- LED aydınlatma uzun ömürlüdür.

LED’lerin kullanım ömürleri oldukça uzundur. İstatistiklere göre günde 3 saat çalışmayla bir led ampul 13 yıl kadar işlev görebilmektedir. LED teknolojisinde henüz yeni olduğumuzu düşünürsek bu çok iyi bir süre.

18- LED ürünler daha dayanıklıdır.

Hem akkor ampuller hem de floresanlar kolayca kırılabilir. Bu ampullerin nakliyesi, hem üreticiler hem de perakendeciler için bir zorluk teşkil eder. LED ışıklar bugün piyasadaki neredeyse tüm seçeneklerden çok daha serttir ve içerisinde kırılgan küçük filamanlar yoktur.

19- LED’lerde cıva bulunmaz.

Cıva tüm dünya vatandaşları için ortak bir sorundur. İçine karışırsa balıkları ve içme suyunu kirletir, akarsu ve nehirlere doğru hızla ilerler. Çok sayıda hastalık, insan tüketimi için güvenli olan eşiği aşan cıva seviyesi ile ortaya çıkar. LED ürünlerin yapısında cıva yoktur.

20- LED ile anında parlaklık

Bazı aydınlatmalar enerjilendiği gibi hemen tam performansta ışık vermezler. Biraz zaman geçmesi gerekir. Ancak LED ışıkların bu sorunu yoktur. LED ışıklarda kullanılan diyot teknolojisi, anahtarın üzerine basıldığında, anında parlaklık sağlar.

21- LED’ler kısılabilir (dim yapılabilir)

LED ışıklar (kısılabilir tipte olanlarından alırsanız) kısılabilir. Bu nedenle bu özelliği arıyorsanız, paketleme / açıklama kısımlarını kontrol edin. Dim yaparak farklı seviyelerde ışık elde edebilirsiniz.

22- LED’ler ve Nesnelerin İnterneti

Hazır olun, çünkü teknik uzmanlar Nesnelerin İnterneti ve LED teknolojisinin daha da iç içe geçmesi konusunda önemli adımlar atıyorlar. IoT uzmanları, LED teknolojisinin büyük üstünlüğünün cihazlar arası tasarımları için harika bir çözüm olduğunu düşünüyorlar. Ayrıca, IoT’nin temel taşı olan akıllı aydınlatma kontrolü LED aydınlatmalar kullanılarak daha da efektif hale getirilecek.

23- LED’ler ve sağlık

Bakterileri temizleyen kimyasalları aktive etmek için LED ışıklar kullanılabilir. Özellikle hastane uygulamaları için idealdir. Ayrıca psikolojik açıdan LED ışıkların daha rahatlatıcı bir etkisi de vardır.

Fırın ve Ocak Kullanımında Enerji Tasarrufu Nasıl Sağlanır?



Fırın ve ocak kullanımı ile enerji tasarrufu nasıl sağlanır? İşte madde madde yapılması gerekenler...

1- Fanlı fırınlarda ısıtılmış hava sürekli fırın içinde dolaşacağı için pişirme süresi ve pişirmek için gereken sıcaklık azalır. Ortalama %20 daha az enerji harcanır. (Pişirme süresi 10-15 dakika, ısıtma 2-3 dakikadır.)

2- Pişireceğiniz malzeme boyutuna göre pişirme cihazınızı seçin. Bir tostu bir fırında pişirmeyin.

3- Ocağın altındaki alevin büyüklüğü tencere altının büyüklüğünü aşmamalıdır. Büyük bir ateşe küçük bir tencere koyarsanız, enerji israfına sebep olursunuz.

4- Altı düz olan tencere ve tava kullanın. Altı eğri olan kaplar %50 daha fazla enerji tüketirler.

5- Fırında cam veya seramik kaplar kullanırsanız, metal kaplara göre daha iyi sonuç alırsınız. Cam ve seramik kaplarda diğerlerine göre 15 derece daha düşük sıcaklıklarda pişirme yapabilirsiniz. Cam ve seramik kaplar metal kaplara göre ısıyı daha uzun süre korurlar.

6- Altı kirlenmiş tencere ve tavalar ısıyı emerler, pişirme verimini azaltır. Pişirme kaplarınızın altını temiz ve parlak tutun.

7- Fırında pişirme yaparken pişme süresi dolmadan fırın kapağını açarsanız %20 oranında enerji kaybına sebep olursunuz.

8- Pişmekte olan yiyecekler kaynar kaynamaz ocağın altını en kısık ayara getirin. Yüksek ateş pişirmeyi hızlandırmaz, sadece enerji kaybına sebep olur.

9- Düdüklü tencere ile yemeklerinizi daha kısa sürede, daha az enerji tüketerek pişirebilirsiniz.

10- Ocakta yemek pişirmek, fırında pişirmekten daha ekonomiktir.

11- Çay demlerken, kaç kişilik çay hazırlıyorsanız, çaydanlığınızda o kadar su kaynatın.

12- Çok gerekli değilse, fırında ön ısıtma yapmayın.

13- Bir tencere yemekten sadece bir kişi için yemek ısıtacaksanız bütün tenceredeki yemeği ısıtmayın, yenecek yemek kadar başka bir ısıtma kabına alıp ısıtma yapın.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...