23 Eylül 2019 Pazartesi

Elektrik Tesisatlarında Kullanılan Busbar Nedir? Avantajları, Kullanım Yerleri Nelerdir?


Busbar; elektrik enerjisinin dağıtım ve taşınması için tasarlanmış prefabrik ve modüler bir sistemdir.

Genel yapısı; metal bir gövde içerisinde, standartlara uygun olarak, alüminyum yada bakır iletkenlerin izolasyon malzemeleri ve ortamları ile birleşmesinden oluşur.

Busbar Sistemlerinin Bazı Avantajları :

* Yüksek mekanik ve elektriksel dayanımıvardır.
* Makine yerinin yaklaşık belirlenmesi ile projelendirme yapılabilir.
* Makinelere enerji iletimini anında sağlamak mümkündür.
* İşletmede her türlü değişiklik ve ekin hızla yapılabilme olanağı vardır.
* İşyerlerini düzensiz ve dağınık kablo karışıklığından kurtarır.
* Sistemde hareketli kablo bulunmadığından kabloya bağlı arıza ve kaza ihtimallerini ortadan kaldırır.
* Özel bakım gerektirmez, modüller kolayca sökülüp takılabilir, gerektiğinde bütünüyle taşınabilir.
* Montajı çok basittir. Kablolu sisteme göre montajda % 60 tasarruf sağlar.
* Sistemde enerji varken kutu takılıdeğilse akım alma deliklerinde elektrik yoktur.
* Akım alma kutusunun kapağı emniyet kolu sayesinde üzerinde enerji varken açılmaz.
* Galvanizli sac, gövde topraklama hattı görevi yapar.
* Ek noktalarından veya çıkış prizlerinden akım alma imkânı verir.
* Busbar sistemi dışarıdan bir yangına maruz kaldığında sistem yanmaz ve alevi yürütmez.
* Sistem halojen freedir. Zehirli gaz çıkarmaz.
* İsteğe bağlı olarak IP 54 koruma sınıfına sahiptir.

Kullanım Yerleri :

Büyük sanayi tesisleri, gökdelenler, tekstil ve konfeksiyon sektörü, otomotiv sektörü, tersaneler, oteller, alışveriş merkezleri, atölyeler, laboratuvarlar, asma tavanlar, yükseltilmiş döşemeler, depolar, garajlar, hipermarketler, iş merkezleri, vinç ve kreynlerde kullanılanaydınlatma ve kuvvet tesisatları ile benzeri iş yerleri ve alanlarda busbar kanal sistemleri ile kuvvet tesisatları döşenebilmektedir.

Kuvvet Tesisatı Nedir? Kuvvet Tesisatları Nelerdir? Nerelerde Kullanılır?


Kuvvet Tesisatları :

Elektrikli kuvvetli akım tesisleri; insanlar, diğer canlılar ve eşyalar için yaklaşma ve dokunma gibi durumlarda tehlikeli olabilecek ve elektrik enerjisinin üretilmesini, özelliğinin değiştirilmesini, biriktirilmesini, iletilmesini, dağıtılmasını, mekanik enerjiye, ışığa, kimyasal enerjiye vb. enerjilere dönüş türerek kullanılmasını sağlayan tesislerdir.

Kuvvet tesisatlarında kullanılan kablolar; bakır kablolar için en az 2,5 mm2, alüminyum kablolar için 4 mm2 kesitinde olmalıdır.


Tanımı :

Gücü 3 kW’ı geçen bir fazlı motorlar ve üç fazlı makinelerin tümünü kapsayan tesisatlara kuvvet tesisatları denilmektedir.

Bir başka ifade ile büyük güçlü makine, tezgâh, havalandırma vb. sistemlerin kurulması için yapılan tesisatlara kuvvet tesisatı denir. Kuvvet tesisatları için çizilen projelere de kuvvet tesisatı projeleri denir.
Yapım Yerleri : 

Elektrik enerjisi kullanılarak üretim yapılan fabrikalar ve atölyeler kuvvet tesisatlarında kullanılır

Bu tesisatlar;

* Büyük sanayi tesislerinde,
* Tekstil ve konfeksiyon sektöründe,
* Otomotiv sektöründe,
* Alışverişmerkezlerinde,
* Enerji iletim ve dağıtım tesislerinde,
* Trafo-ana pano ve panolar arası bağlantılarda,
* Tersanelerde,
* Gökdelenlerde,
* Otellerde kullanılır.

Meger, Megaohmmetre, Yalıtkanlık ve Toprak Direnci Ölçmede Neden Avometre, Ohmmetre Kullanılmaz?


Büyük yalıtkanlık dirençlerinin ölçülmesinde, pilli ohmmetreler ve avometreler kullanışlı değildir. Çünkü avometre içindeki pilin gerilimi (emk) çok küçük, yalıtkan ve toprak dirençlerinin değeri ise çok büyük olduğundan ölçü aletinden yeterli miktarda akım geçmez ve ölçüm gerçekleştirilemez.

Bunun için yalıtkanlık dirençlerinin ölçülmesinde üreteç olarak el manyetosu kullanılır. Günümüzde bu tip megerler yerine manyetosuz dijital megerler de kullanılmaktadır. Bunlar genel olarak 100, 250, 500, 625, 1000, 1250, 2500 ve 5000 volt üreten doğru akım üreteçleridir.

Yalıtkanlık deneyi, ne kadar yüksek gerilimle yapılırsa, alınacak güvenlik tertibatları da o kadar iyi olmalıdır.

Yalıtkanlık direncini doğrudan doğruya ölçen ölçü aletlerine MEGER denir. Bunlar esas itibariyle özel tipte imal edilmiş portatif ohmmetrelerdir.

Meger ölçüm cihazı ile topraklama direnci ölçüm şeması aşağıda görülmektedir.


Meger ölçüm cihazı ile yalıtkanlık direnci ölçüm şeması aşağıda görülmektedir.


19 Eylül 2019 Perşembe

Cemşab ve Şahmeran Efsanesi, Lokman Hekim, Medusa



Şahmeran Efsanesi :

Şahmeran İran ve Pers mitolojisinde görülen akılcı ve iyi olarak tanımlanan bellerinden aşağı yılan, üstü ise insan olan hiç yaşlanmayan yaratıktır. Şahmeran Farsçada yılanların şahı demek olan ''şah-ı meran'' dan gelir. Şahmeranın çeşitli efsaneleri bulunsa da Şahmeran hepsinde dişidir. Şahmeran'ın Akdeniz bölgesinin Tarsus ilçesinde yaşadığına inanılır. Kimi efsanelerde Yılan Kale'de yaşadığı söylense de kimisinde de yeraltında yılanlarla birlikte yaşadığı söylenmektedir. Şahmeran adlı efsane Mardin yöresinde de geçmektedir. Bu yörede Şahmeran bir resimle betimlenir. Şahmeran ustalarınca yapılan eserler duvarları süslemektedir.

Şahmeran'la tanışan ilk insanın adı bazı kaynaklarda Belkıya olarak geçmekteyken, bazı kaynaklarda ise bu isim Cemşab olarak söylenir. Çok yaygın olmasa da bazı kaynaklarda ise Şahmeran ile tanışan ilk insanın Lokman olduğu söylenmektedir. Hangi kaynağa bakılırsa bakılsın efsanenin sonunda Şahmeran ölür. Öldürülüş amacı ise hiç yaşlanmayan bu canlının yapısından insanlara şifa getirmektir. Hatta bazı kaynaklarda insanlar Şahmeran'a şifalı otları sorar ve öğrenir.

Daha Eski Zamanlarda Şahmeran Efsanesi'ne Benzeyen Efsaneler


Hititler zamanında anlatılmakta olan İlluyanka Efsanesi de yılana benzeyen bir yaratık içerir. Bu yılana benzeyen yaratığın adı İlluyanka'dır. İlluyanka, Fırtına Tanrısı ile savaşmaktadır. Bu destan bunu anlatır. Şahmeran Efsanesi'ne benzeyen başka bir mitolojik hikaye de Medusa'dır. Medusa'nın saçları yılanlardan oluşmaktadır ve göz göze geldiği kişiyi taşa dönüştürür. Yunun mitolojisinde Perseus tarafından tarafından kafası kesilen Medusa fiziksel özellikleriyle de yılanların kraliçesi olan Şahmeran'a benzemektedir. Hem Şahmeran'ın hem de Medusa'nın sonu ölümdür.

Cemşab ve Şahmeran

Binlerce yıl önce yedi katı olan yer altında Tasus'ta yaşayan yılanlar vardı. Bu yılanlara Meran adı verilmektedir. Meran adlı bu yılanlar gerçekten son derece akıllı ve şefkatli idi. Birbiriyle barış içinde yaşayan Meran yılanlarının kraliçesine Şahmeran denirdi. Şahmeran genç, alımlı ve güzel bir kadındı. Şahmeran ve birlikte yaşadığı Meran adı verilen yılanlar yer altı ülkesinde yaşayan iyi ve merhametli canlılar olarak yaşamlarını sürdürmektedir. Efsaneye göre genç ve güzel bir kadın olan Şahmeran’ı hiçbir insan canlı olarak görmemiştir. Efsaneye göre, Meran yılanlarının kraliçesi olan Şahmeran'ı gören ilk insan Cemşab olmuştur.

Cemşab, hayatını devam ettirmek için odun satan fakir bir ailenin oğlu idi. Bir gün Cemşab ve arkadaşları bal dolu bir mağara bulurlar. Balı çıkarmak için arkadaşları, Cemşab'ı aşağı indirir. Balı yukarıya çektikten sonra arkadaşları kendilerine daha çok bal düşsün diye Cemşab'ı aşağıda bırakıp kaçmışlardır. Bunun üzerine Cemşab mağarada tek başına kalır. Cemşab mağarada bir delik görür ve bu delikten ışık geldiğini fark eder. Cebindeki bıçak ile deliği büyüttüğünde ömründe görmediği kadar güzel bir bahçe görür. Bu bahçede daha önce görmediği çiçekler ve bir havuz görür. Bunların yanında onlarca yılan görür.

Cemşab'ın gördüğü havuzun başında bir taht bulunmaktadır ve bu tahtta süt beyaz renkte bir yılan oturmaktadır. Cemşab, Şahmeran'ın güvenini kazanarak yıllar boyu o bahçede hayatını sürmüştür. Şahmeran, Cemşab'a tıp bilimindeki bilmediklerini açıklar. Havuzun başında beyaz vücutlu bir yılan oturmakta bu yılan da yılanların şahı Şahmeran’dır.

Cemşab, Şahmeran ile tanışıp onun güvenini kazanmıştır. Uzun yıllar Şahmeran’dan tıp ile ilgili pek çok bilgi edinmiştir. Şahmeran’ın Cemşab’a verdiği bilgiler insanların henüz bilmediği ilimlerdir. Cemşab’a Lokman Hekim de denilmektedir.

Cemşab yıllar boyunca Şahmeran'ın yanında kalınca ailesini özlemiştir ve Şahmeran'a yalvarır ailesinin yanına dönmek için. Şahmeran bu öneriyi bir şartla kabul eder. Bu şart Cemşab'ın kendisinin yerini kimseye söylememesidir. Cemşab yer yüzüne çıktıktan yıllar sonra bile kimseye Şahmeran'ı anlatmamıştır. Cemşab sözünü tutmuş ve evine döndükten sonra kimseye olanlardan bahsetmemiştir. Döndükten sonra herkes onu öldü bildiği için nerede olduğunu yakın çevresi ısrarla sormuş fakat o bir cevap vermemiştir.

Döner dönmez ilk işi annesinden kendisini kuyuya atan arkadaşlarının akıbetini sormak olmuştur. Annesi ise onların çok zengin olduklarını ve ticaretle uğraştıklarını anlatmıştır. Hatta zaman zaman kendisine maddi olarak yardımda bulunduklarını da söylemiştir. Fakat Cemşab ısrarla onlarla görüşmek istemiştir. Görüştüğünde onların vicdan azabı çektiklerini görmesi ve özür adına servetlerinin yarısını Cemşab’a getirmeleri üzerine, Cemşab onları affetmiş ve tekrar dost olmuştur. Bir gün ülkesinin padişahının hasta olduğunu söyleyen vezir, tedavisinin şahmeranın etini yemek olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine bütün ülkedeki herkesin vücuduna bakan vezir Cemşab'ı ifşa eder ve yerini söylemeye zorlar. Bunun üzerine Cemşab Şahmeran'ın yerini söyler. Şahmeran Cemşab'a kendisini kaynatmasını, kafasını padişaha, gövdesini vezire, kuyruğunu da kendisine yedirmesini söyler. Böylece padişah iyileşir, vezir ölür, Cemşab ise Şahmeran'ın kuyruğunu yemesiyle Lokman Hekim olur. Şifalı otların neler olduğunu Lokman Hekim’in Şahmeran’dan öğrendiği iddia edilmektedir.

Şahmeran Efsanesi’ne göre Şahmeran’ın yılanları olan Meranlar onun öldüğünü asla bilmemektedir. Hatta yılanlar şahlarının öldüklerini öğrendikleri takdirde, Tarsus'u yağmalayıp Şahmeran’ın intikamını almaya çalışacaklardır.

Bazı rivayetlere göre Şahmeran’ın ölümünün asıl amacı insanların sağlığına kavuşması ve şifa bulması olarak yorumlanmış ve Lokman Hekim’in Şahmeran’dan pek çok tıbbi ilmi öğrendiği anlatıla gelmiş şehir efsaneleridir. 

Mersin'in Tarsus ilçesindebulunan hamam Efsanevi Şahmeran’ın burada kesildiğine inanıldığından “Şahmeran Hamamı” adı taşımaktadır. Hamamın özelliğini ve Şahmeran'la ilgili efsanesi yörede ünlüdür. Kentin en işlek caddelerinden biri olan Adana Caddesi’nde, üst tarafı insan alt tarafı yılan biçiminde ve gövdesini birçok küçük yılan saran Şahmeran anıtı dikilmiştir.

18 Eylül 2019 Çarşamba

Deney Genie - Dil Öğrenmede Kritik Periyot / Kritik Dönem Hipotezi


DENEY... Yer Los Angeles…

Genie, 1970 yılında bir evin bodrumunda, lazımlıklı sandalyeye bağlı olarak bulunduğunda 13 yaşındaydı. Katarakt dolayısıyla görüşünü yitirmiş annesi kocasına karşı çıkmaya korkmuş, susmayı tercih etmişti.

Akıl hastası babası yüzünden ömrünü hayattan tamamen tecrit edilmiş bir halde geçiren kızın bildiği kelime sayısı 20 civarındaydı. 13 yıl boyunca sadece “Kes şunu” veya “Yeter artık” gibi birkaç cümle haricinde hiç ses duymamıştı. Çünkü akıl hastası baba, annesinin ve büyük kardeşinin Genie ile görüşmelerini yasaklamıştı.

Bazı geceler ağladığında babası bodruma iniyor ve havlamaya benzer korkunç sesler çıkararak kızı susturuyordu. Kız, kimi günler bağlı olduğu sandalyeyle birlikte yere düşüyor ve saatlerce düştüğü yerde kalıyordu. Babası arada bir insafa gelip kızı sandalyeden çözüyor, bir uyku tulumuna sarıp üstünde metal kapak bulunan bir beşiğin içine koyup kapağı kapatıyordu.

Annesinin, kendisine verilen bir dakikalık süre içinde yalnızca kızını beslemeye izni vardı. Beslenme esnasında da konuşması yasaktı.

Babası küçük kızı 13 yıl boyunca az ışık alan bir odada sandalyeye bağlı oturmak zorunda bıraktı. Genie bu süre boyunca dile neredeyse hiç maruz kalmadı. Bulunduğunda 6 yaşındaki bir çocuk gibiydi. Suçlu babası mahkemeye çıkarılmadan önce intihar etti.

Radyosu, televizyonu olmayan bu çocuk, duygusal ve sosyal mahrumlukla büyüdü. Şans eseri kurtarılıp hastaneye getirildiğinde ayakta duramıyor, insani özellikler sergileyemiyordu.

Dahası dil bilmediği için iletişim kuramıyordu.

Olayı duyan psikolog, psikiyatr, engelli eğitmeni gibi bilim adamları hemen hastaneye akın ettiler. Bu grubun arasında en iştahlı gözükenleri dil bilimcilerdi. Ana dilin ancak çocukluk döneminde öğrenilebileceğini savunan Kritik Periyot / Kritik Dönem hipotezi için sonunda tabii bir denek bulmuşlardı.

Hastane, bilimsel araştırmaların üssü haline geldi. Genie’yle gönüllü olarak ilgilenmek isteyenler sıraya girdi, evlatlık almak için türlü numaralar çekildi.
Yıllar süren uğraşlar neticesinde Genie, yaş olarak geç kalması sebebiyle 100 kelimeden fazlasını öğrenemedi ve annesi tarafından kimsesizler evine gönderildi.

Dil ediniminde kritik dönem varsayımı belli bir yaşa kadar dile hiç maruz kalmayan çocukların hayatlarının geri kalanında hiçbir zaman dil öğrenemeyeceğini ortaya koyar. İlk dilini bu dönem geçtikten sonra öğrenen çocukların dil bilgisi ile alakalı sorunlar yaşadıkları sonradan görülecektir. Genie vakası o kadar önemli bulunmuş olacak ki, hükümet bu konuyu araştırmaları için bilim adamlarından oluşan bir ekip kurmuştu.

Genie çok meraklıydı, onun için yeni olan her nesnenin adını soruyor ve öğreniyordu. Dil becerilerinden sorumlu sistemlerin bulunduğu beynin arka kısmı Genie hiç dile maruz kalmadığı için uyarılmamıştı ve gitgide küçülmüştü. Özetle Genie’nin beyni dil için gerekli kapasiteye ulaşacak kadar gelişmemişti. Varsayıma göre Genie artık dili tam anlamıyla hiç öğrenemeyecekti.

14 yaşına geldiğinde annesi Genie’yi alarak eski evlerine döndü ancak Genie ile ilgilenmekte yetersiz kaldığından o birkaç hafta sonra bakımevine yollandı. Bakımevinde ona yeterli psikolojik destek verilmedi ardından Genie sürekli bir yerden diğerine taşındı. En sonunda Genie, insanca yaşaması için koşullar sağlanmadığından ve deney faresi gibi davranıldığı gerekçesiyle bilim adamlarıyla görüşmesi yasaklanarak Los Angeles yakınlarında bir yetişkin bakım evine bırakıldı. Genie burada işaret dilini öğrendi ve işaret diliyle iletişim kurmaktadır.

Tez doğrulandı.

Yukarıdaki metne göre aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

a) Bazı şeyleri öğretmek ancak belli bir yaşa kadar mümkündür

b) Bir çocuk 13 yaşından sonra dilini öğrenemiyorsa, dinini ve kültürünü de zor öğrenir.

c) Kritik periyotta aile tarafından verilmesi gereken eğitim ihmal edilirse telafisi zor olur.

d) Toplumda uyumsuzluk gösteren kişilerin birçoğuna çocukken doğru eğitim verilmemiştir.

d) Hepsi

Tombul Yürek (Susanna Tamaro) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı : Tombul Yürek

Kitabın Yazarı : Susanna Tamaro

Kitap Hakkında Bilgi :

Michele şişman bir çocuktur, ya da en azından onu ne olursa olsun zayıflatmaya karar vermiş olan annesi böyle düşünmektedir. Zavallı Michele’nin yaşamı bitip tükenmek bilmeyen cezalar ve diyetlerle geçmektedir. Onun en yakın arkadaşı olan evin buzdolabı Buzz, Michele’ye şövalyelik unvanı verir ve onu Şövalye Tombul Yürek, Muhallebi ve Simit Markisi olarak adlandırır. Annesinin zoruyla Sıska Hamsiler Kliniği’nde kalmak zorunda olan ve buranın şişman çocuklar için bir hapishane olduğunu anlayan Michele, bu şövalyelik unvanını kullanarak klinikten kaçar. Anneannesinin evine giden yolu ararken ormanda yolunu yitiren tombul çocuk, konuşan bir Sansarcık ve sahibi Bay Kakkolen ile karşılaşır. Başarısız bir mucit olan Bay Kakkolen Michele’nin bir kahramanı olmasını ve şövalyelik unvanını gerçekten hak etmesini sağlar.

Tombul Yürek kitabı Susanna Tamarro’nun çocuklar için yazdığı aslında ailenin her ferdine ilginç mesajlar veren hoş bir kitap. Kitabın ilk bölümleri monoton olsa da günlük yaşantımızda her zaman karşımıza çıkan olayları anlatmaktadır. Kitap ilerleyen bölümlerde macera dolu ve süprizlerle dolu devam etmektedir.

Kitabın Özeti :

Küçük Michele annesi ile yaşayan, şişmanlığından pek yakınmayan küçük bir çocuktur. Kendi fiziğine ve kilosuna dikkat eden annesi, Michele’in bu şişman halinden hiç memnun değildir. Michele zaman zaman gece acıkmakta ve buzdolabından küçük şeyler yiyerek annesinden habersiz kaçamaklar  yapmaktadır. Bir gün Buzdolabı BUZZ kendisi ile konuşur. Ona istediği yemekleri vermeye başlar. Bu arda Michele ile konuşan BUZZ, onu şövalye ilan eder. Michele ile buzdolabı arasında bir ilişki doğar. Ancak Michele bunu pek irdelemez. Artan kilosu annesi ile babasının bir önlem almasını sağlar ve onu zayıflayacağı bir Çocuk Kliniğine gönderirler.
Michele için klinikte acı dolu günler vardır. Kliniğin baş doktoru İskeletsel Hoşhanım, Michele in hoşlanmayacağı önlemlere, katı kurallara boğar. Michele çareyi klinikten kaçmakta bulur ve ormanda kaybolur. Ormanda kendisi ile konuşan bir sansarla tanışır ve arkadaş olur. Sansar onu Bay Kakkolen ile tanıştırır. Bay Kakkolen aslında bir bilim adamıdır ve dünyada konuşan bütün buzdolapları onun eseridir. BUZZ da dahil tabi. Kakkolen küçük şövalyeyi önce bir yarasaya dönüştürür. Küçük tombul yarasa Michele ilk iş evine uçar ve uzun süredir görmediği annesini görür.

Annesini  kendisinin kaybolmasından sonra yataklara düşmüş halde ve evdeki bütün abur cuburları yemiş halde bulur. Küçük yarasa annesine doğru sarılmak ister ancak annesi onu tanımaz ve Michele'i kovalar. Zavallı Michele üzgün bir şekilde Bay Kakkolen’in yanına gider. Çok ağlar ama Bay Kakkolen kendisinin bir şövalye olduğunu hatırlatır ve önemli bir görevi olduğunu söyler. Bay Kakkolen, kimsenin bulamadığı ve herkesin bilmediği bir canavarı yenmesi görevini Michele verir. Bu canavar küçük çocukları yiyen korkunç bir canavardır.

Michele bütün nasihatler ve Bay Kakkolen’in kendisine verdiği öğütlerle bu korkunç canavarı yener. Muzaffer olarak Bay Kakkolen’in yanına gelir ve birden bire yarasadan küçük ince bir çocuğa dönüşür. Artık Cesur Yürek Michele evine annesinin yanına dönebilecektir. Annesi onu mutlulukla karşılar. Artık Michele normal kiloda bir çocuktur, ancak bir sorun vardır. Kendi fiziğine dikkat eden annesi üzüntüden kilo almıştır.

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git (Susanna Tomaro) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Yüreğinin Götürdüğü Yere Git

Kitabın Yazarı : Susanna Tomaro

Kitap Hakkında Bilgi :

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, seksen yaşında bir büyükannenin uzaklardaki torununa yazdığı mektuplardan oluşur. Alabildiğine yalın, gündelik konuşma diliyle yazılmış bu sevgi dolu mektuplar, hem bir iç döküş, hem de bir bilgenin vasiyeti niteliğinde. Yaşlı büyükanne, bu mektuplarda, kendisinin ve kızının dokunakl? yaşamlarının gizli kalmış yönlerini açığa vururken kendi kendisiyle bir iç hesaplaşmayı da birlikte yürütüyor. Değişen gelenekler, altüst olmuş değerler karşısında hissettiklerini, torununa sevgiyle aktarmaya çalışan bu yaşlı kadın, gençliğinde yapmayı göze alamadığı şeyleri yapmasını torununa öğütlerken şöyle diyor: "Yapmaya değecek tek yolculuk, içimize yaptığımız yolculuktur; o özgün çağrıya kulak vermeli, yüreğimizin götürdüğü yere gitmeliyiz."

Susanna Tamaro'nun bu en ünlü kitabı, yayımlandığı günden bu yana yeni okurlarla buluşmayı sürdürüyor.

Kitabın Özeti :

Bir trafik kazası sonucunda kızını kaybetmiş ve torununu o büyütmüştür. Büyükanne ile torunun kuşak çatışması yaşamış, torunu ani bir kararla onu terk ederek Amerika’ya gitmiştir. O ise torununun sevimli köpeği ile ve onun hatırlarıyla yalnız yaşamakta ve hayatını sorgulamaktadır.

Gençliğinde akıllı, hareketli ve yaşam dolu bir kişiliğe sahip olduğu halde uygun birini bulamadığı için geç yaşında rastgele bir evlilik yapmıştır. Büyükanne sevgiye ve aşka dayalı bir evlilik hayal etmiş ama kocası onun ile sadece evli olmak için evlenmiştir. Üstelik uzun bir müddet çocukları olmamıştır.

Uzun süre çocuğu olmadığı için tedavi görmek maksadıyla gittiği kaplıcada bir doktorla tanışmıştır. Bu doktor kafasındaki ideal erkek tipidir. Büyükanne bu doktorla fırtınalı bir aşk öyküsüne başlamıştır. Sadece üçer haftadan oluşan iki tatil süresince birlikte olabilmişlerdir. Sonrasında bu aşkı telefonlar ve mektuplarla sevdiği erkek ölene dek sürdürmüşlerdir. İkinci buluşmalarının sonunda sevdiği erkekten hamile kalmış, ama çocuğunun gerçek babasını kocasından ve herkesten saklamıştır. Kocası bunu sezmiş olsa da bunu belli etmemiştir. Kızını özgür büyütmek uğruna onu başıboş bırakmıştır.

Yaşlı kadın, yasak aşkından doğan bu kızını evli olduğu adamdan dünyaya gelmiş gibi gösterir. Kendi ailesinden baskı görerek büyüdüğü için kızı ve torununu özgür bırakmış ve onların hayatlarına karışmak istememiştir. Kendi gençlik yıllarında yaşadığı kısıtlamaların hiçbirisini kızına yapmamıştır. Ona her şeyin en iyisini vermeye çalışmış, fakat bu tutumu kızının asi ve geçimsiz bir kadın olmasına yol açmıştır. Büyükanne kızının asıl babası olan Doktor sevgilisinin bir trafik kazasında ölmesi sonrasında bir müddet bunalıma girmiş, kızıyla ilgilenememiştir.

Kızı on altı yaşına geldiği sıralarda kocasını da kaybeder. Kızı da büyümüş erkeklerle ilgilenmeye başlamıştır. Büyükanne ile kızı arasında şiddetli sorunlar vardır. Annesine hiçbir bir saygısı ve hoşgörüsü olmayan kızı, kendini çılgın bir hayat kaptırmış ve Türkiye’de geçirdiği bir tatil sonrasında bir çocuk dünyaya getirmiştir. Bu çocuk ise büyükannenin mektuplarını yazdığı torunundan başka birisi değildir.

Büyükannenin çocuğunun babasını bile tanımayan kızı, bazı saplantılara kapılmış ve uzun bir müddet psikolojik tedavi görmüştür. Aksi bir tesadüfle büyükannenin kızı da kendini tedavi eden doktor ile yakınlaşmış ve ona âşık olmuştur. Bu adam aslında doktor, değil bir dolandırıcıdır. Duygusal bir ilişki içerisinde de olduğu doktoru kızını aldatmaya başlar. Doktor bir takım evraklar imzalatarak büyük miktarlarda bir paraya kızını kefil etmiştir. Kızı her şeyi anladığında artık iş işten geçmiştir. Büyük miktarlarda borçlanır borçlanmaz arayıp sormadığı ve hiç saygı duymadığı annesinin yanına yardım istemek için gitmek zorunda kalmıştır. Kız borcunu ödemek için para aramakta, annesi ise onu bu konuda sürekli uyardığı için para vermek istememektedir.

Büyükanne ile kızı hararetli bir şekilde tartışmaya başlamıştır. Bu tartışma esnasında büyükanne kızının gerçek babasının bir doktor olduğunu ağzından kaçırmış olur. Kızı hiç ummadığı bir anda öz babasının tanımadığı ve görmediği bir doktor olduğunu öğrenince arabaya atlayıp hızla annesinden uzaklaşır. Bu şaşkınlık sırasında trajik bir trafik kazasının sonucunda hayatını kaybetmiştir.
Hayatta tüm sevdiklerini yitirdiği bir anda torununa bakacak olması ihtiyar kadını yeniden yaşama bağlar. Çok büyük zorluklarla büyüttüğü torunu da annesi gibi asidir. Torunu okumak için Amerika’ya gideceğini, dönünceye kadar mektuplaşmamalarını büyükanneden ister.

Büyükanne torununa hiç karşı çıkmamış, aksine onu desteklemiş ve içinden geldiği gibi davranmasını öğütlemiştir. Yaşlı kadın torunu gittikten bir ay sonra hastalanmış, hastaneye kaldırılmıştır. Onca postaya verilmemiş mektup. Torununa, insanların hayatları boyunca önemli kararlar aşamasında yapmaları gereken tek şeyin, durup yüreklerinin sesini dinlemek olduğunu, ancak bu şekilde gerçek mutluluğun yakalanabileceğini anlatmakla geçmiştir. Torununa yazdığı mektuplarda döndüğünde kendisini bulamayacağını yazmıştır.

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git (Susanna Tomaro) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarıiçin tıklayınız....

Dicle Elektrik 6 İlde Elektrik Borcunu Ödemeyen Abonelerin Hatlarını Sökecek

Dicle Elektrik 6 İlde Elektrik Borcunu Ödemeyen Abonelerin Hatlarını Sökecek Dicle Elektrik, ödenmeyen elektrik faturası alacakları nedeniyl...