26 Ekim 2025 Pazar

Telefon Melefon Yok (Şermin Yaşar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Telefon Melefon Yok

Kitabın Yazarı: Şermin Yaşar

Kitap Hakkonda Bilgi:

Şermin Yaşar’dan hem çocukları hem de yetişkinleri güldürürken düşündüren yepyeni bir hikâye!

Berk, telefonunu bir an bile elinden bırakmak istemeyen bir çocuk. Annesi, babası, dedesi, babaannesi, halaları, amcaları, enişteleri… herkes ama herkes ondan aynı şeyi istiyor: “Artık bırak şu telefonu!” Derken, büyük bir doğum günü partisinde, tam da Koca Dede’nin 98. yaş gününde, olanlar oluyor: Telefonlar, Berk ve kuzenlerinin ellerine gerçekten yapışıyor!

Tornavidalar, yağlar, hastane yolları işe yaramıyor. Çünkü mesele sadece bir telefon değil.
Berk ve kuzenleri bu tuhaf durumdan kurtulmaya çalışırken, teknolojiyle kurdukları bağı, kendi alışkanlıklarını ve sorumluluklarını sorgulamak zorunda kalıyorlar.

Mizahın, absürtlüğün ve içtenliğin bir araya geldiği bu hikâyede Şermin Yaşar, çağımızın çocuklarını çok iyi tanıyan gözlem gücüyle yine harika bir iş çıkarıyor. (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, teknolojik bağımlılığı, aile içi iletişimi ve nesiller arasındaki farklılıkları mizahi bir dille anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Kitabın ana karakteri Berk adında bir çocuktur. Berk, Can, Ali ve İpek çok iyi anlaşan dört kuzendir. Kuzenlerin en sevdiği şey öğleye kadar uyumak ve uyandıktan sonra da akşama kadar telefonla vakit geçirmektir. Kuzenler ekran bağımlısı olmuştur.

Berk ve ailesi aynı mahallede yaşayan geniş bir ailedir. Aile bireyleri birbiriyle vakiy geçiren sosyal bağları güçlü bir ailedir. Buna rağmen Berk cep telefonu ve ekran bağımlısı olmuştur. Bu durum aile bireylerinin hoşuna gitmemektedir ve kuzenlerin bu durumuna kızmaktadırlar.

Berk’in dedesi Sıtkı dede diğer adıyla Koca Dede 98 yaşına girmiştir. Aile bireyleri Sıtkı dedenin doğum gününü kutlamak için evine giderler. Aileden yeni doğum yapmış genç bir anne de küçük çocuğunun kırkını çıkarmak için Sıtkı dedenin doğum gününe gelmiştir. Rivayete göre torununun torununu gören kişinin dileği kabul görürmüş. Bütün aile Sıtkı dede doğum gününü kutlarken onun ne dileyeceğini merak etmektedir. Çünkü Sıtkı dede torununun torununu görmüştür.

Sıtkı dede tam doğum günü pastasına üflerken çocukların elindeki telefonları görür ve "o telefonlar elinizde yapışıp kalsın" der. Tam o anda çocuklar telefonların ellerine yapıştığını fark ederler. Kuzenler ilk önce ne olduğunu anlamazlar fakat daha sonra korkmaya başlarlar. Durumu ailelerine söylediklerinde önce kimse inanmaz ve "ellerinizden telefonu bırakmazsanız böyle olur" diyerek gülerler.

Berk’in annesi durumun farkına varan ilk yetişkin olur. Daha sonra ailenin tüm fertleri bu durumun nasıl olduğunu anlamaya çalışırlar. Kimse kendi ellerine de yapışır diye telefonlara dokunmak istemez. Çocuklar da diğer ellerine yapışırsa diye endişe etmektedir. Hastanenin acil servisine giderler fakat orada da bir çözüm bulunamaz. Ertesi gün doktora gitmelerini söylerler.

Kuzenler korku içerisindedir ve ayrı ayrı kalmaktansa sabah olana kadar Sıtkı dedenin evinde kalmaya karar verirler. Sabaha kadar bu durumdan nasıl kurtulacaklarını düşünürler. Yaşadıkları bu duruma için çok üzgündürler. Bir zamanlar vazgeçemedikleri telefonları şimdi kurtulmaları gereken bir nesneye dönüşmüştür.

Sabah olduğunda çocuklar babalarıyla beraber doktora gitmek için hazırlanırlar. Doktor Murtaza bey çocukların bu haline çok şaşırır. Belki bulaşıcı bir hastalıktır diye düşünerek çocukların ellerindeki telefonlara dokunmaz. Doktor Murtaza, çocuklara bayram sonuna kadar bu şekilde idare etmelerini söyler.

Berk, babası ile beraber kafasının dağılması için alışveriş merkezine gider. Bir sınıf arkadaşı ile orada karşılaşır. Arkadaşı tokalaşmak için ona elini uzattığında eline telefon yapışık olduğu için ona karşılık veremez ve çok üzüllürek eve döner.

Berk evde düşünürken olayların başlangıcı dedesinin bir dileği ile başladıysa tekrardan dedesi "elinizden düşsün şu telefon" diyerek bir dilek dilerse telefonun düşmesi gerektiğini düşünür. Berk şunu anlamıştı ki her şeyi telefondan araştırmak aslında onu kitap okumaktan ve düşünmekten uzaklaştırıyordu. Berk sorunu telefona bakmadan çözmüştü.

Tüm aile tekrar Sıtkı dedenin evine giderler. Tekrardan Sıtkı dedenin doğum gününü kutlamaya karar verirler. Sıtkı dede doğum günü pastasını üflerken "elinizden düşsün şu telefonlar" der ve telefonlar çocukların ellerinden düşer. Herkes çok şaşırmıştır. Sıtkı dede gülmeye başlar ve "ben size küçük bir oyun oynamak için telefonun arkasına çam sakızı sürmüştüm o ellerinize yapışmıştı" der. Sonrasında "Zaten ben dilemesem de bugün etkisini kaybedip telefonlar ellerinizden düşecekti." der.

O günden sonra kuzenler telefonu çok kullanmanın iyi bir şey olmadığını, kitap okumak, sokakta gezmekk ve oyun oynamak gerektiğini anlarlar.

22 Ekim 2025 Çarşamba

Platon’un At Arabası - Siyah Atı Kontrol Altında Tutmayı Öğrenin


Platon’un At Arabası

Platon, insan ruhunu anlatmak için MÖ 360 yılında öyle çarpıcı bir metafor kullanmış ki, günümüzde bile yol gösterici olmaktadır. Platon'a göre zihnimiz, iki zıt karakterdeki atı kontrol etmeye çalışan bir arabacıya benzer.

Platon, Phaedrus isimli eserinde ruhu anlatmaktadır. Eserde anlatılan alegoriye göre insan ruhunu siyah ve beyaz renkte olan iki kanatlı at çekmektedir. Atlardan beyaz olan uysal siyah olan ise hırçındır.
Ruh anlatılırken üç parçalı bir durum söz konusudur; biri arabacı diğerleri iki attır. Burada arabacı aklı temsil etmektedir. Beyaz at iradeyi, siyah at ise arzuları temsil etmektedir.

İradeyi temsil eden beyaz at, arabayı iyi ve faydalı olana doğru çeker. Temsil ettiği erdemler; disiplin, sabır, cesaret, bilgelik.

Beyaz at, nazik yönlendirmelere uyar ve doğru olanı yapmak ister.

Arzuları temsil eden siyah at, arabayı haz ve rahatlığa doğru çeker. Temsil ettiği şeyler; korkularınız, arzularınız ve anlık ödüllere duyduğunuz ihtiyaç.

Siyah atın sıkı bir şekilde kontrol edilmesi gerekir, yoksa arabayı yoldan çıkarır. Siyah at, konfora, hazza ve kolay olana doğru gitmek ister.

Aklımızı ve zihnimizi temsil eden arabacının kendi başına bir gücü yoktur. Arabacı, atları doğru bir şekilde yönlendirmek zorundadır.

Arabanın yoldan çıktığı durum insana şunları hissettirir:

• Ne yapılması gerektiğini bilirsiniz ama bunu yapacak irade gösteremezsiniz.

• Kişi aynı hataları tekrar tekrar yapar.

• Kişi işlere başlar ama asla işlerini bitiremez.

• Kişi kendini bugün ve yarın arasında bölünmüş hisseder.

Platon'un bu metaforunu bu kadar güçlü kılan şey nedir? Hepimizin günlük hayatta karşılaştığı zihninde yaşadığı çatışmayı mantıklıca açıklamasıdır.

Modern beyin bilimi, Platon’un 2.400 yıl önceki düşüncelerini doğrulamaktadır.

İnsan beyninde hızlı ödüller için limbic sistem ve uzun vadeli planlama için prefrontal korteks sistemleri bulunur. Ödül merkezi daha güçlüdür. Planlama merkezi ise çabuk yorulur.

Böylece, Arabacımız, yabani siyah atla mücadele ederken tükenir.

• Yeni alışkanlıklar bir kaç hafta içinde sönümlenir

• Kişi başladığı diyetlerde başarısız olur

• Sürekli sosyal medyayı kontrol ederiz

• Gerekli olduğunu bilmemize rağmen egzersizleri atlarız.

Zor olan ne yapacağımı bilmek değildir. Zor olan rahatlık ve konfor (arzular) ile büyüme ve gelişme (irade) arasındaki savaşı kazanmaktır. Savaşı kazanabimek için atılacak adımlar;

1. Adım - Atları Tanıyın: Siyah atın beyaz atınızla çatıştığı zamanları belirleyin. Bu öz farkındalık, yoldan çıktığınızı hissettiğinizde durup ve hangi atın önde olduğunu anlamanızı sağlar.

2. Adım - Arabacıyı Güçlendirin: Bilinç ve zihniniz, siyah atla mücadele ederken kolayca yorulur. Zihinsel dayanıklılığınızı, stratejik molalar ve karar alma yükünü azaltarak geliştirin.

3. Adım - Vahşi Atı Eğitin: Doğru yolda ilerlemeyi ödüllendirici davranışlar oluşturun:

• Hedefleri daha küçük zaferlere bölün

• Anında geri bildirim döngüleri oluşturun

• İlgiyi artırmak için yeniliği kullanın

• Süreci keyifli hale getirin

4. Adım - Beyaz Atı Besleyin: İstediğiniz geleceği her gün görselleştirin

• Haftalık olarak ilham verici içerikler okuyun

• Hedeflerinizin sembollerini görünür tutun

• Hedeflerinizi paylaşan insanlarla bağlantı kurun.

5. Adım - Her İki Enerjiyi Dengeleyin: Gerçek ustalık, iki atın da bir ekip olarak çalışmasını sağlamaktır.

• Ne zaman disiplinli bir şekilde ilerleyeceğinizi ve ne zaman dinleneceğinizi bilin.

• Siyah atın tutkusunu, beyaz atın koyduğu hedeflere ulaşmak için kullanın.

12 Ekim 2025 Pazar

Satranç Kulübü (Sezer Ün) Etkinlik Kitabı Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı



Kitabın Adı: Satranç Kulübü

Kitabın Yazarı: Sezer Ün

Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı

1- Efe okulda hangi kulüp açılırsa gitmeyi düşünmektedir?

Tamirciler Kulübü

2- Efe okulda hangi kulübe katılmıştır?

Satranç Kulübü

3- Efe satranç kulübünde ilk gün kiminle satranç maçı yapmıştır?

Bora

4- İlk gün Efe ile Bora arasında geçen satranç maçının sonucu ne olmuştur?

Berabere kalmışlardır

5- Efe satranç oynamayı kimden öğrenmiştir?

Dedesinden

6- Dedesinin Efe'ye satranç ile ilgili verdiği öğüt nedir?

Sabırlı olması

7- Beden eğitimi dersinde basketbol oynarken Bora Efe'ye ne yapmıştır?

Omuz atıp yere düşürmüştür

8- Efe'nin dedesi satranç oynamak ile balık tutmayı hangi yönüyle birbirine benzetmektedir?

İkisinde de sabırlı olmak gerekir

9- Satranç kulübü öğretmeninin adı nedir?

Özge öğretmen

10- Satranç turnuvasına katılmak için yapılan seçmeler sonucu kimler turnuvaya gitmeye hak kazanmıştır?

Bora, Efe, Çağla, Arda ve yedek olarak Güney

11- Satranç turnuvasında takım kaptanı kim olmuştur?

Bora

12- Satranç turnuvasına katılan rakip okullardan Yeni Gençler Koleji'ndeki hangi öğrenci ile Bora arsında bir rekabet vardı?

Mert

13- Satranç turnuvası sırasında takım oyuncularının ilişkilerinde nasıl bir değişim oldu?

Birlikte hareket etmeye ve takım ruhuna sahip davranmaya başladılar

14- Satranç turnuvası finalinde Bora kiminle satranç maçı yaptı?

Mert

15- Satranç turnuvası finalinde Bora'nın yaptığı maçın sonucu ne oldu?

Bora, Mert'e yenildi

16- Satranç turnuvasında birinci olduklarında okulda nasıl karşılandılar?

Okulda büyük bir kalabalık coşkuyla karşıladı

11 Ekim 2025 Cumartesi

Satranç Kulübü (Sezer Ün) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Satranç Kulübü

Kitabın Yazarı: Sezer Ün

Kitap Hakkında Bilgi:

Kursa gitmesine ve özel ders almasına rağmen Bora, Satranç Kulübü'ndeki ilk derste yaptıkları karşılaşmada neredeyse Efe'ye yeniliyordu. Bu yüzden ona düşmanca davranmaya başladı.
Satranç turnuvasına birkaç gün kalmışken oyuncuların çekişmesi, takımın başarısını olumsuz etkiliyordu. Rakipleri çok güçlüydü, endişe ve heyecan doruktaydı.
Peki, aralarındaki tartışmalara son verip bir takım olmayı başarabilecekler mi?
Ya şampiyon olmayı?
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Bir okulda bireysel olarak hareket eden, kendini yeterli gören satranç kulübü öğrencilerinin takım ruhuna sahip olarak satranç turnuvası sürecinde yaşadıkları anlatılmaktadır.

Kitabın Özeti:

Efe, okuldaki kulüp etkinliklerine katılmak istemeyen, sosyal ve sanatsal faaliyetlere ilgisiz bir öğrencidir. Geçen senelerde katıldığı kulüp faaliyetlerini sevmemiş ve her sene farklı bir kulübe katılmak zorunda kalmıştır.

Efe, bu yıl okulundaki Satranç Kulübü'ne katılır. İlk gün satranç kulübü odasında Bora adındaki bir öğrenci ile satranç maçı yapar ve berabere kalırlar. Bora satranç kursuna giden ve okulda bugüne kadar herkesi yenmiş egosu yüksek bir öğrencidir. Bora, Efe'yi yenemediği için çok bozulur ve Efe'den bunun intikamını almaya çalışır. Hatta bbir gün basket maçı yaptıkları sorada Efe'ye omuz atar.

Efe, dedesi ile yaptığı satranç maçları sayesinde farkında olmasa da iyi bir oyuncu olmuştur. Bora'nın Efe'yi yenememesine herkes çok şaşırmıştır.

Satranç kulübü öğretmeni Özge hanım satranç kulübü öğrencilerinin takım ruhu ile hareket etmeleri için çabalamaktadır. Okulları daha önce satranç turnuvalarında bir başarı gösterememiştir. Özge öğretmen bu sene kuracağı satranç takımının katılacakları turnuvada derece alması için eğitimlere devam etmektedir.

Satranç kulübünde yapılan çalışmalar devam ederken Bora ve Efe arasındaki rekabet de kızışmaktadır. Özge öğretmen satranç turnuvasına katılmak üzere Bora, Efe, Çağla, Arda'yı asil oyuncu olarak, Güney'i ise yedek olarak seçmiştir. Bora takım kaptanı olmuştur.

Turnuvada rakip okullardan birinde Bora'nın eski rakiplerinden Mert de bulunmaktadır. Mert katıldıkları turnuvalarda genelde Bora'yı yenmekte ve onu kızdırmaktadır. Budurum Bora'nın canını sıkmaktadır.

Turnuva boyunca yapılan karşılaşmalarda yenildikleri maçlarda olsa Özge öğretmenin öğrencileri turları atlayarak finale kadar yükselirler. Turnuva sırasında takım üyelerinin birbirlerine bağları artar ve takım ruhu ile hareket etmeye başlarlar. Bu durum Özge öğretmeni çok mutlu eder.

Turnuva finalinde Mert'in okulu ile karşılaşırlar. Bora yine Mert'e yenilir fakat diğer takım arkadaşları maçlarını kazanırlar ve turnuva birincisi olurlar. Mert bu duruma çok bozulur. Bora, Efe, Çağla, Arda, Güney ve Özge öğretmen bir birlerini kutlarlar ve birinci olmanın sevincini yaşarlar.

Turnuva birincisi olan öğrenciler için okullarında bir tören yapılır. Satranç takımındaki öğrencilerin isimleri yazılan pastalar kesilir ve bütün okul birlikte birincilik kutlaması yaparlar.

7 Ekim 2025 Salı

Türk Dünyası Ortak Türk Alfabesi

Türk Dünyası Ortak Türk Alfabesi



Türk Dünyası Ortak Türk Alfabesi, 99 yıl önce 26 Şubat – 6 Mart 1926 tarihleri arasında yapılan I. Bakü Türkoloji Kurultayı ile başlayan bir süreçtir. Türkçenin sorunları tartışmaları bugüne kadar konuşularak süregelmiştir.

Günümüzde ise Türkçenin alfabesi meselesinde tarihî bir adım atıldı ve 11 Eylül 2024 tarihinde Türk Dil Kurumu yayınladığı bildiriyle Ortak Türk Alfabesi'ne geçildiği ilan etti.

Azerbaycan’ın Bakü şehrinde 9-11 Eylül 2024 tarihleri arasında Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu toplandı. Türk Akademisi ve Türk Dil Kurumu tarafından düzenlenen toplantılarda Türk Dünyasının kullanımına sunulan Latin tabanlı ortak bir Türk alfabesi oluşturuldu. 

2022 yılında Türk Devletleri Teşkilatına bağlı Türkiye Cumhuriyeti, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan ve gözlemci olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin temsilcileri tarafından alfabe komisyonu oluşturuldu. Komisyonun iki yıllık çalışmalarının sonucu ortaya çıkan alfabe Türkçenin ses bilgisini (fonetik) göstermede kullandığımız alfabeye göre daha işlevsel bir özellik taşıyor.

Türkler çağlar boyunca Köktürk, Uygur, Soğd, İbrani, Grek, Kiril, Arap ve benzeri alfabeler kullanıldı. Ancak bu alfabelerin birçoğu Türkçenin sesbirimini (fonem) tamamen karşılamakta yetersiz kalmıştır. Bugüne kadar kullandığımız Latin alfabesi Türkçedeki fonemlerin kullanımı için en elverişli olan alfabe olmasına rağmen bazı eksiklikleri vardı. 

Bu eksiklikler standart dil ile ağızlar arasında sesbirimsel farklılıkları göstermede ortaya çıkmaktadır. Bugün Anadolu’da kullanılan ve deniz, gönül, en, ön ve benzeri kelimelerde duyduğumuz geniz n’si (nazal n), yine erte, beş, etmek gibi kelimelerinde duyulabilen Türkçenin tartışmalı kapalı e sesi ve belli, elli, eylemek vb. için olan açık e’nin aynı harfle yazımı, kalmak’taki art damaksıl ve kâğıt’taki ön damaksıl k’nin harf ayrımının olmaması akla gelen ilk eksikliklerdir.

Ortak alfabedeki yeni harflerin fonetik karşılıkları nedir?

Türk Dil Kurumunun bildirisinde ortak alfabe için düzenlenen harfler şunlardır: Aa, Bb, Cc, Çç, Dd, Ee, Əǝ, Ff, Gg, Ğğ, Hh, Xx, Iı, İi, Jj, Kk, Qq, Ll, Mm, Nn, Ññ, Oo, Öö, Pp, Rr, Ss, Şş, Tt, Uu, Ūū, Üü, Vv, Yy, Zz. Burada, kullandığımız harflere ek olarak Əǝ, Xx, Qq, Ññ, Ūū’yu görüyoruz. 

Görüldüğü üzere yeni kabul edilen ortak Türk alfabesi, Türkiye Türkçesinin ağızlarında olan ancak harf olarak yazılmayan sesleri göstermek üzere tasarlanmıştır. 

Ortak alfabenin önemini ortaya koyan bir diğer hususu Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Osman Mert şöyle açıklıyor: “Burada bizim yaptığımız 34 harf üzerinde uzlaşmak değil. Her lehçenin ihtiyacı olan harfleri belirlemek, her lehçe için en uygun alfabeyi oluşturmak. Yani şu an Azerbaycan ve Türkiye dışında Özbekistan’ın, Kazakistan’ın ve Kırgızistan’ın alfabeleri belirlenmiş oldu.” 

22 Mayıs 2025 Perşembe

Üniversitede Matematik Dersinde Uyuyan Öğrenci ve İmkansızı Başarmak



Columbia Üniversitesi’nde bir öğrenci, matematik dersinde uyuyakalır. Öğrenci uyandığında, diğer öğrencilerin sınıftan çıkmakta olduğunu görür. Tahtada yazılı iki problem bulunmaktadır. Öğrenci bunların ödev olduğunu düşünerek defterine not alır ve eve gidince çözmeye karar verir.

Öğrenci evine vardığında, bu problemlerin son derece zor olduğunu fark eder. Ancak yılmadan durmaksızın çalışır, araştırmalar yapar ve kütüphanede kitaplar inceler. Öğrenci sonunda, dört sayfalık uzun hesaplamalarla bu problemlerden birini çözmeyi başarır.

Bir sonraki derste, profesörün bu sözde ödevden hiç söz etmediğini görünce şaşırır. Elini kaldırarak profesöre sorar:

— Hocam, geçen derste verdiğiniz ödev hakkında neden hiç konuşmadınız?

Profesör şaşkınlıkla cevap verir:

— Ödev mi? Onlar ödev değildi… Şimdiye kadar kimsenin çözmeyi başaramadığı matematik problemlerinden örneklerdi sadece!

Öğrenci afallamış halde yanıtlar:
— Ama… ben ikisinden birini çözdüm!

Çözümü incelendiğinde doğruluğu onaylanır ve Columbia Üniversitesi kayıtlarına, artık onun adıyla birlikte geçer.

Bu hikâye hâlâ üniversite koridorlarında anlatılır.

Peki öğrencinin imkansızı başarmasını sağlayan neydi?
* Profesörün bu problemlerin “imkânsız” olduğunu söylediğini duymamıştı.
* Sadece, çözülmeleri gereken problemler olduğunu düşünmüştü.
* Zorluğa boyun eğmedi. Azim, kararlılık ve cesaretle hareket etti.

Bu hikayeden çıkarılacak ders:
* Sana “yapamazsın” diyenleri dinleme.
* Bu mesaj sınıfta uyumayı teşvik etmiyor; ne olursa olsun kendi potansiyeline inanmanı söylüyor.
* Fiziksel olarak bir yerde bulunmak yetmez.
* Farkı yaratan senin kararlılığın olacak.

Başarı hepimizle olsun...

9 Mayıs 2025 Cuma

Japonların Hayatı Daha Verimli Yaşamak ve Başarılı Olmak İçin 6 Kuralı


Japonların hayatı daha verimli ve disiplinli yaşamak için geliştirdiği 6 teknik bulunmaktadır. Eğer sürekli yapacaklarını ve işlerini erteleyen ayrıca bir işe başlamakta zorlanan ya da motivasyonu çabuk düşen biriysen, bu yöntemler sana faydalı olabilir.

1- İkigai – Hayat Amacını Bul

Sabah yataktan sürünerek kalkıyorsan, günlerin anlamsız geliyorsa ikigai’ni keşfetmemişsindir. Japonlar uzun ve mutlu yaşamlarının sırrını “ikigai” olarak görüyor.

İkigai, seni sabah yataktan kaldıran sebep.

Peki ikigai’ni nasıl bulacaksın?

Basit: 4 temel soruya cevap ver.

* Neyi seviyorsun? (Tutkun)
* Nede iyisin? (Yeteneklerin)
* Dünyanın neye ihtiyacı var? (Katkın)
* Para kazanabileceğin şey ne? (Mesleğin

2- Kaizen – %1 Kuralı ile Sürekli Gelişim

“Büyük değişimler göz korkutur.” Kaizen’in özü şu: Her gün %1 daha iyi ol. Japon şirketleri bu felsefeyle dünya devi oldu.

Büyük adımlara değil, küçük ama istikrarlı ilerlemeye odaklan.

* Bir anda mükemmel olmaya çalışmak yerine, her gün 5 dk fazladan çalış.
* Küçük ilerlemelerle istikrarlı ol, alışkanlık yarat.
* Önemli olan devam etmek, büyük sıçramalar değil.
Bugün %1 geliş, yıl sonunda 37 kat daha iyi olursun.

3- Pomodoro Tekniği – Odaklanmanın Gücü

Tembelliğin en büyük sebebi zaman yönetememek.

Beynimiz uzun süre odaklanamıyor. Ama kısa süreli yoğun çalışmayla verim fırlıyor.
İşte Pomodoro:

* 25 dakika odaklan – 5 dakika mola
* 4 tur sonrası 15-30 dk ara

Pomodoro neden işe yarıyor?

* Beyin 25 dakika çalışmaya kolay alışıyor.
* “Bitiremeyeceğim” kaygısı azalıyor.
* Erteleme alışkanlığı kırılıyor.

Günde 4-5 Pomodoro bile verimi 2 kat artırabilir.

4- Hara Hachi Bu – %80 Doyma Kuralı

Bu teknik sadece yemekle ilgili değil, hayat disipliniyle de ilgilidir. Japonlar asla tam olarak doymaz. %80 doyduklarında yemeyi bırakırlar.

Bunu sadece yemek değil, iş ve hayat için de uygula.

* Tembellik, aşırılıktan gelir.
Çok yemek → halsizlik.
Çok iş → tükenmişlik.

* Beynini ve bedenini %100 doldurma. Hep bir adım geride bırak ki istikrarın sürsün.
Az ama öz yaşamak, her zaman kazanır!

5- Shoshin – Yeni Başlayan Zihni

Japon dövüş sanatlarında bir kural vardır: “Bilenin zihni doludur, öğrenemez.”

Yani ne kadar bilgili olsan da kendini öğrenci gibi görmelisin. Çünkü kibir, öğrenmeyi öldürür.

Shoshin’i nasıl uygularsın?

* “Ben zaten biliyorum” deme, yeniden öğrenmeye açık ol.
* Çocuk gibi meraklı ol, soru sor.
* Küçük ayrıntılara dikkat et, kendini geliştirmeye devam et.

Bilgi sonsuzdur, hep taze kal.

6- Wabi-Sabi – Kusurların İçindeki Güzellik

Mükemmel olmaya çalışmak, insanı en çok yoran şeylerden biri. Japon felsefesi Wabi-Sabi, kusurları kabul etmeyi öğretiyor.

Her şey zamanla eskir, kırılır, değişir… ve bu güzel bir şeydir.

Wabi-Sabi’yi hayatına nasıl katarsın?

* Kusurlarınla barış, mükemmel olmaya çalışma.
* Sürekli değiştirmek yerine, sade ve doğal ol.
* Hayatın akışına güven, bırak bazı şeyler olduğu gibi kalsın.

Tembelliğin temel sebebi aşırı stres ve korkular.
Bunları bıraktığında verimli olmak çok daha kolaydır.

Kınalı Serçe (Şermin Yaşar - İlber Ortaylı) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Kınalı Serçe Kitabın Yazarı: Şermin Yaşar - İlber Ortaylı Kitap Hakkında Bilgi: Diyarın birinde göğsü kınalı bir serçe varmış...