10 Haziran 2017 Cumartesi

Aydınlatmada Kullanılan Hangi Lamba Tipi Sinek ve Böcekleri Kendine Çeker?



Akşamları odanızda oturuyorken veya yatağa girdiğinizde gelen sineklerden ve böceklerden hoşlanmıyorsanız, seçtiğiniz lamba tipine dikkat etmeniz gerekir. AAAS yıllık buluşmasında sunulan bir çalışma bu konu hakkında bilgi veriyor.

Elektrik lambaların yaygın kullanımı ile ciddi bir ışık kirliliği meydana geliyor ve yapay ışık ekolojileri oluşuyor. Böceklerin ekosistemler üzerinde oynadığı hayati rol de, yapay ışığa olan ilgilerinden dolayı etkileniyor olabilir. Yapılan bir araştırmada da, elektrikli lamba çeşitlerinin böceklerin ekolojileri üzerindeki potansiyel etkileri karşılaştırıldı.

8887 böcek ve örümceğin kullanıldığı araştırma kapsamında; floresan lambaya, akkor telli lamba, sıcak ışıklı LED lamba ve soğuk ışıklı LED lambaya, halojen lambaya, ve piyasada böcekleri yaklaştırmadığı iddia edilerek satılan sarı lambalara böceklerin ilgisinin derecesi belirlendi.

Araştırmanın sonuçlarına göre;

Böcekleri en çok akkor telli lamba çekiyor, daha sonra sırasıyla floresan lamba, halojen lamba, soğuk renk sıcaklığında LED lamba ve sarı lamba geliyor. Böcekleri en az çeken lambalar ise, ilginç bir şekilde böcekleri az çektiği iddia edilen lambalar değil.

Bulgulara göre, böcekleri en az çeken lamba sıcak renk sıcaklığındaki LED lambalar.

Yapılan bu araştırma, bütün ana lamba çeşitlerinin böceklerin ilgisine olan etkisini karşılaştıran ilk çalışma. Araştırmanın bulguları da, odanıza böcekleri çekmeyecek lamba tipini seçmenize yardımcı olmasının yanı sıra, böcekler üzerindeki ışık kirliliğinin etkisinin azaltılabilmesi için oldukça önemli.


Kaynak

Bilimfili - "Hangi Lamba Tipi Böcekleri Daha Çok Cezbediyor"

Led Lamba Alırken Nelere Dikkat Etmek Gerekir?




LED lambalar, fiyatlarının düşmesi, sağladığı enerji tasarrufu, 10 yılı bulan kullanım ömrü gibi nedenlerle günümüzde aydınlatmada çok kullanılmaktadır. Ancak LED lambalardan etkin bir şekilde faydalanabilmek için ürün üzerinde yazan teknik değerler hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Bunları aşağıdaki şekilde açıklayacak olursak....


Işık Akısı (Lümen)


Genellikle aldığımız lambaların aydınlatmasını gücüne wattına bakarak değerlendiririz. Ancak LED lambalarda bu alışkanlığımızdan vaz geçip iümen değerine bakmamız gerekir. Lambanın yaydığı ışık miktarı lümen birimi ile ifade edilir.

Daha iyi anlaşılması için; Bir tanesinin 5W 500 lümen, bir diğerinin 10W 450 lümen olan iki lambadan 10W olan lamba değil, 500lm olan 5W güçteki LED lamba daha çok ışık verir.


Renk Sıcaklığı (Kelvin)


Dikkat etmeniz gereken bir diğer konu da renk sıcaklığıdır. 2700K ve 3500K aralığı ev kullanıcıları için önerilir. Bu aralık sıcak beyaz olarak adlandırılır. Diğerleri ise, beyaz ve soğuk beyazdır.

Bazı tüketiciler, alışkanlıklarından ötürü soğuk beyaz rengin daha iyi olduğunu düşünebilir. Ancak ev kullanımı için tercih edilmesi gereken renk sıcak beyazdır.


Etkinlik Faktörü (lm/W)

Bir diğer terim de etkinlik faktörü. Lümen değerinin watt cinsinden güce bölünmesiyle elde edilir. Yani watt başına ne kadar ışık verdiğini belirtir. Eğer gerçekten verimli bir aydınlatma ile enerji tasarrufu sağlamak istiyorsanız, yüksek etkinlik faktörüne sahip LED lambaları tercih etmelisiniz.


Soğutma Performansı

Üreticiler, lambalara 50.000 saat, 100.000 saat gibi kullanım ömrü belirtebilir. Ancak bu rakamlar çoğu zaman LED üreticisinin, ürününe belirli koşullar altında yaptığı test sonuçları ile eriştiği rakamlardır.

Lamba üreticisinin bu kullanım ömrüne erişmesi için sıcaklık önemli bir husustur ve LED’in ömrünü doğrudan etkiler. Bu yüzden LED lambalar iyi bir termal tasarıma ve soğutucuya sahip olmalıdır.


Fonksiyon Kontrolü


Dim anahtarları, enkandesan lambalar ile çalışması için tasarlanmıştır. Devre tasarımları sebebiyle, LED lambaların bir çoğu dim anahtarlarıyla uyumlu değildir. Kısılabilir LED lambalar için daha fazla ödemeniz gerekebilir.

Dim anahtarları ile uyumlu LED lambaların kutularının üzerinde “dim edilebilir”, “kısılabilir” şeklinde ibareler yer alır. Eğer böyle bir ihtiyacınız varsa bunu kontrol etmelisiniz.

LED’ler geleneksel enkandesan ve halojen aydınlatmalar için kesinlikle iyi bir alternatiftir. LED’lerin en büyük avantajı uzun ömürlü olmalarıdır. Bu sebeple yıllarca kullanmayı planladığımız LED lambaları seçerken biraz daha titiz davranmalıyız.

aydinlatma.gen.tr

Aydınlatmada Kullanılan Lambaların Işık ve Renk Sıcaklığı (CCT) Kavramı Nedir?


Yeni bir LED lamba almaya gittiğimizde üzerindeki ifadeler ne anlama geliyor? Sarı ışık, sıcak ışık, parlak beyaz ışık? Doğru bir aydınlatma için bu konuda bilgi sahibi olmak çok önemli...

Renk sıcaklığı,
ışığın ortamda oluşturduğu ışık rengi görselliğidir. Birimi Kelvin‘dir. 

Renk sıcaklığını, ışık kaynağının verdiği toplam ışık içerisindeki renkli ışıkların oranları belirler. Güneşli havalarda ışığın mavi bileşenleri artmakta ve Kelvin değeri yükselmektedir. Akkor ve halojen lambalarda kırmızı ve sarı bileşenleri baskın olduğunda Kelvin değeri düşer. Yapay ışık kaynaklarında en çok LED’lerde istenilen Kelvin derecesinde renk sıcaklığı üreten ürünler bulunmaktadır. Renk sıcaklıklarında değerlendirme şu şekildedir: 

Gün ışığı (6500 Kelvin ve üzeri) 

Soğuk beyaz (5300-6500 Kelvin arası)
Ilık beyaz (3300-5300 Kelvin arası)
Sıcak beyaz (3300 Kelvin ve altı)


Renk sıcaklığı seçimi


Aslında Kelvin olarak ifade edilen renk sıcaklığının, kullanıcı için fiziksel ısı ile ilgisi yoktur. Aksine güneşin parlak mavi ışıklarının etkili olduğu yaz zamanlarında gün ışığının renk sıcaklığı soğuk beyaz olarak tanımlanır. Mum ışığının verdiği turuncu-sarı yada amber rengi ışığı da biz sıcak beyaz olarak adlandırıyoruz. Yapay ışık kaynaklarında renk sıcaklığı genellikle 2500 ila 8500 kelvin derece aralığındadır.




Sıcak beyaz ışık (2500-3300 Kelvin)

2500 – 3300 kelvin renk sıcaklıkları ”sıcak ışık” olarak kabul edilir. Kırmızı, turuncu, sarı ve kahverengi genellikle evlerde kullanılan toprak tonu renklerdir, bu mekanlar için sıcak ışık renkleri uygundur. Sıcak ışık genellikle parlak soğuk ışığa göre daha yumuşak, iyi bir görüş ve rahat bir atmosfer sağlar. Bunun için yatak odaları ve yaşam alanlarında kullanılır.


Doğal beyaz ışık (4000-4500 Kelvin)

Sıcak ışık evlerde genel bir kabul görmesine rağmen, bazı kişiler doğal beyaz ışığı tercih edebiliyor. Doğal beyaz ışık 4000 – 4500 kelvin renk sıcaklığındadır. Yeşil, beyaz, ve mavi tonlarla dekore ortamlarda doğal beyaz ışık tercih edilir. Kişilerde ve çalışanlarda enerjik ve ferahlatıcı bir ruh hali yarattığı için ofis ve ev-ofislerde tercih edilir.

Aynı zamanda, 4000 – 4500 Kelvin renk sıcaklığındaki ışık detay görmemizi destekler ve nesnelerdeki kusurları daha kolay görmemizi sağlar. Bu sebeple temizliğin önemli olduğu yerler, makyaj odalarındaki aydınlatmalarda faydalıdır.


Soğuk beyaz ışık (5000-6500 Kelvin)

Teknik olarak bakarsak 5000 – 6500 kelvin ışık yaz güneşinin kelvin derecesidir. Yani böyle bir ışıkla aydınlatmada güneşi taklit etmiş olursunuz. 6500 kelvin ışıkta bulunan fazla mavi ışık dolayısıyla gözlerimiz için risk oluşmaya başlar. Bu sebeple bu ortamlarda çok uzun süreler kalmamak gereklidir. Çalışma ortamlarında soğuk beyaz ışık iş verimliliğini artırabilir, konutlar dışında ofislerde, garajda, mücevher mağazasında, deri ve ayakkabu mağazalarında, gümüş objelerin sergilenmesinde, spor alanlarında kullanılır.

Psikolojik olarak sıcak beyaz ışığın insanın ortam sıcaklığını 1 – 2 derece daha yüksek hissettiği bilinmektedir. Buna bağlı olarak, satış istatistiklerine göre kuzey ülkelerde daha çok sıcak beyaz, ekvator bölgesine yaklaştıkça soğuk beyaz ışık tercihleri artmaktadır. Son bir not, eğer uykusuzluk problemi yaşıyorsanız, seviyor olsanız bile akşamları soğuk beyaz ışık tercih etmeyin, sıcak beyaz ışıkla aydınlanın.


Algı ve renk sıcaklığı ilişkisi

Renk sıcaklığı ortamda bir ambiyans yaratmakla birlikte sizin duvar, mobilya ve objelerinizi görünür kılmasında da yardımcı olur. Soğuk tonlu renklerle donatılmış bir mekanda sıcak ışık kullanılması renklerin soluk ve cansız görülmesine sebep olabilir. Tam tersi sıcak ton renklerde donatılmış bir mekanda soğuk ışık kullanılması doğru bir yaklaşım olmaz. Bu sebeple objelerin, ortamın görünümü aydınlatma ışığının kalitesine bağlıdır. Ortamda bulunan renkler ışık renk sıcaklığı seçimini dolaylı olarak etkiler. Akıllı bir seçim ortam ambiyansını değiştirmekle kalmaz, güzel görünümler de oluşturur.

ledportali.com

7 Haziran 2017 Çarşamba

Elektrikle Çalışan Arabalar İle İlgili Bilgiler, Özellikleri, Avantaj ve Dezavantajları Nelerdir?

Günümüzde elektrikle çalışan araç denince aklımıza gelen şey; batarya veya aküsündeki elektrik enerjisi ile bir elektrik motorunun çalıştırılması sonucu hareket eden arabalar gelmektedir. Bu arabaların güünümüzdeki benzinli ve dizel diğer arabalardan farkı motorları ve kullandıkları yakıt gibi gözükmesine rağmen başka farklılıkla da vardır.

Günümüzde metro, tramvay, finiküler sistem, teleferik, elektrikli motorsiklet gibi başka elektrikli taşıtlarda kullanılmaktadır. Geçmişte İstanbul ulaşımı dahil havai hattan elektrik enerjisi alan elektrikli troleybüsler de trafikte kullanılmıştır.

Biz konumuz olan elektrikli arabalara dönecek olursak...

Elektrikli otomobil modelleriyle endüstride bir devrim yaratan Tesla, henüz görücüye çıkardığı ve seri üretime bir yıl sonra başlanacak Tesla Model 3 için aldığı 300 binin üzerinde siparişle bu pazarda aslında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını çoktan ilan etmişti.

İngilizcede ve dolayısıyla literatürde kısaca EV (Electric Vehicle) olarak da bilinen bu araçlar şimdiden otomobil teknolojisinin geleceği olarak görülse sürücülerin kafasında halen birçok soru işareti olduğuna eminiz. İşte bu yazıda, artık giderek diğer büyük otomobil üreticilerinin de dahil olmaya başladığı elektrikli araç pazarına ve bu araçlara dair bütün soru işaretlerini ortadan kaldırıyoruz.

Elektrikli araçlar nasıl çalışıyor? Elektrikli araçlar aslında normal bir otomobil gibi çalışıyor, fakat aracın tekerlekleri benzine dayalı içten yanmalı bir motor yerine elektrikli bir motor ve batarya paketi sayesinde dönüyor. Bunun dışında bu araçları da tıpkı diğer araçları kullandığınız gibi kullanıyorsunuz.


İki konsept arasındaki en dikkat çekici fark elektrikli araçta diğerinin aksine motor seslerinin olmaması. Elektrikli araçlardaki rejeneratif (iyileştirici) frenleme de normalde fren yüzünden kaybolabilecek kinetik enerjiyi elde etmeye yardımcı oluyor ve bataryayı da biraz şarj ediyor. Bu noktada elbette hız pedalından ayağını kaldırdığınızda biraz daha farklı bir his yaşamanız mümkün.
Söz konusu geri kazanımlı fren teknolojisi BMW i3 gibi araçlarda oldukça agresif bir işlevselliğe sahip. Yani ayağınızı gaz pedalından çeker çekmez bu frenler devreye giriyor. Diğer yandan bu geri kazanımlı frenin başlıbaşına fren pedalı için bir alternatif olmadığını da hatırlatalım.

Neden elektrik? Bu soruya verilebilecek ilk yanıtlardan birisi elbette elektrikli araçların nihayetinde çevre dostu bir teknoloji üzerinde temellenmesi. Fakat bunun dışında elektrikli araçların kullanıcılara getirdiği birçok avantaj da mevcut. Örneğin normal motorlara sahip otomobiller yılda iki defa sentetik yağ değişiminin yanında diğer sıvıların da değişimine ihtiyaç duyuyor. Aracınızın yaşlandıkça gereken diğer önleyici bakımlar da cabası. Elektrikli araçlar ise bir otomobilin ihtiyaç duyabileceği bakımı en aza indiriyor.

Bununla birlikte, Türkiye'nin dünyanın en pahalı benzinini tüketen ülkelerden biri olduğunu da düşünürsek ve elektrik için kesilen vergileri de bir an için görmezden gelirsek elektrikli araçların bizim için de oldukça ekonomik olduğunu söyleyebiliriz.

Peki ya hibrit araçlar? Elbette standart elektrikli araçların yanında fişe takılabilen hibrit araçlar da başarılı bir konsept. Fakat yine de bu araçlarda da daha sık bir bakımı gerektiren çeşitli sıvılar barındıran içten yanmalı bir motor söz konusu. Toyota Prius gibi hibritler benzin ihtiyacını oldukça düşürse de yine de bu yakıta mahkum. Diğer yandan sürekli uzun mesafe giden bir sürücüyseniz elektrikli bir araç yerine hibrit model tercih etmek daha mantıklı olabilir.


Fişe takılan elektrikli araçlar ne elektrik konforu ne de motor teknolojisinden vazgeçebilenler için iyi bir seçim. Hyundai Sonata Plug-in Hybrid ve Chevrolet Volt halihazırda piyasada bulunan bu kategorideki en başarılı modellerden ikisi olarak öne çıkıyor.

Elektrikli araçların gündelik hayata etkisi Elektrikli araçlardan yararlanmak sürücülerin genel olarak yaşam tarzlarında da bazı değişikliklere neden oluyor. Örneğin büyük yerleşim yerlerinden uzak kırsal bir alanda yaşıyorsanız elektrlikli aracınıza istediğiniz zaman atlayıp istediğiniz yere sürmek gibi bir lüksünüz her zaman olamıyor. Zira öncesinde aracınızın bataryasının yeterince dolu olup olmadığını kontrol etmelisiniz. Fakat bir şehirde yaşıyorsanız elektrikli araç deneyiminin çok daha etkili bir sürece dönüşeceğini söyleyebiliriz. Zira gideceğiniz mesafeler genellikle görece daha kısa oluyor ve daha az elektrik harcıyorsunuz, ve örneğin batarya yüzde 50 oranında dolu olsa bile bu işinizi görebiliyor. Bununla birlikte şehrin içerisinde belirli noktalarda halka açık şarj istasyonları da mevcut.



Aracınızı evde şarj etmek Elektrikli araçları şarj etmek için elektrikli araç tedarik ekipmanına ihtiyacınız var, ki bu da aslında çoğunlukla bir şarj istasyonu anlamına geliyor.1, 2 ve 3 olmak üzere üç farklı düzeyde elektrikli araç istasyonu mevcut. Her bir düzey, aracınızın ne kadar hızlı şarj olacağını etkileyen farklı voltajlar sağlıyor. Fakat şarj oranı ise aracın kendisi tarafından belirleniyor, çünkü asıl şarj edici unsur arabanın içerisinde yer alıyor ve şarj istasyonu ise sadece havalı bir güç kablosu işlevi görüyor. Evde şarj etme işlemi bir SAE J1772 ile sağlanıyor, ki bu da halihazırda mevcut bütün elektrikli araçlar tarafından kullanılıyor. Şarj arabanın içerisinde yer aldığı için şarj etme süresi modelden modele ve farklı ayarlara göre çeşitlilik gösteriyor.

Aracınızı dışarıda şarj etmek Şarj tesislerinin altyapısı elbette yaşadığınız yere göre değişkenlik gösteriyor. Örneğin bu araçların giderek yaygınlaştığı ABD'yi ele alırsak; ülkenin batı yakası sürücülerin Kaliforniya'dan Kanada'ya kadar gidebilmelerine olanak tanıyan harika bir altyapıya sahip. Fakat ABD'de bile henüz bütün eyaletler bu şarj altyapısına eşit ölçülerde sahip değiller. Ayrıca her bir eyalette farklı şarj operatörlerinin yer alması da bir karışıklığa yol açabiliyor.

Diğer yandan kamusal alanlarda şarj etme süreci de başlı başına bir sorun. Henüz evrensel bir elektrikli araç ödeme kartı mevcut olmadığı için çok sayıdaki şarj ağlarının her birinin kendi ödeme kartı var. Diğerlerine göre daha hızlı şarj eden Seviye 3'ten sıklıkla yararlanıyorsanız bunu dışarıda gerçekleştirmenin maliyeti de o ölçüde artıyor.

Kamusal alandaki elektrikli araç şarj istasyonlarının büyük bir kısmı bu teknolojinin yaygın olarak kullanıldığı ülkelerde genellikle bir alışveriş merkezinin en iyi park etme noktalarında yer alıyor.
"Tahmini mesafeye" çok takılmayın İlk defa bir elektrikli araç kullanacak olanların bu konuda duydukları en büyük endişelerden birisi de araç göstergelerinden biri tarafından ekrana yansıtılan ve mevcut batarya kapasitesiyle ne kadar uzağa gidebileceğinizi gösteren veriler. Bu veri modelden modele değişkenlik gösterebiliyor, dolayısıyla bu anlamda en doğru bilgiyi edinmek için daha çok batarya yüzdesine odaklanmalısınız. Elektrikli aracınızı bir tür akıllı telefon gibi düşünün ve örneğin batarya doluluk oranı yüzde 25'e düştüğünde eve yakın değilseniz aracı şarj edebileceğiniz bir yer aramaya başlayabilirsiniz.

Son söz Elektrikli araç kullanıcılarının çok büyük bir kısmı bu deneyimlerinden son derece memnunlar. Benzine ihtiyaç duymamak ve araçlarını düzenli olarak bakıma vermek zorunda kalmamak birçok sürücü için büyük bir konfor.

Tesla Model 3 gibi bir araç 200 milin (yaklaşık 321 km) üzerinde şarj olmadan gidebilme mesafesi sunabiliyor ve bu kategorideki en üst düzey modellerden biri. Fakat çok daha uygun fiyatlarla piyasaya sürülen ve daha kısa menzillere sahip birçok başarılı model de mevcut. Şarj istasyonlarının giderek yaygın olduğu şehirlerde tek bir şarjla kısa menziller sunan araçlar bile birçok sürücünün işini rahatlıkla görebilir.

Bir elektrikli araç kullanmanın ve dolayısıyla benzine para vermemenin elbette herkes için aynı oranda çekici gelmeyebileceğini de söyleyebiliriz. Fakat özellikle bir otomobilin gereksinim duyduğu enerji türü açısından algısal düzlemde yaşanacak kırılmalarla birlikte içten yanmalı motorların ve dolayısıyla benzine dayalı araçların giderek daha az tercih edildiği günler çok da uzak olmayabilir.

Teknolojioku.com

6 Haziran 2017 Salı

Eskiyen Cep Telefonlarının Geri Dönüşümünden Ne Kadar Altın Çıkar?


Eskiyen cep telefonlarından ne kadar altın çıkar?

Cep telefonlarının içerisinde altın, gümüş gibi değerli metaller bulunmaktadır. Günümüzde cep telefonlarının değişim süresi çok kısadır. Bu yüzden her sene kullanım ömrünü doldurduğu, bozulduğu, kırıldığı veya eskidiği için bir çok cep telefonu çöpe gitmektedir.

Çöpe giden bu cep telefonlarının geri dönüşümü büyük önem arz etmektedir. Kullanım ömürlerini tamamlayarak toplanan her bin ton cep telefonundan, bir kilogram altın geri dönüşümü sağlanmaktadır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, altın, gümüş gibi değerli metaller ihtiva eden ve kullanım ömürlerini tamamlamış her bin ton atık cep telefonundan, bir kilogram altın geri dönüşümü sağlandığı bildirildi.

Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, Bakanlığın çevre ve insan sağlığının korunması amacıyla buzdolaplarından cep telefonlarına, küçük ev aletlerinden oyuncak ve tıbbi cihazlara kadar geniş bir yelpazede elektrikli ve elektronik eşyaların geri dönüşümüne yönelik çalışmaları sürüyor.

Bu kapsamda teknolojik yaşamın bir parçası haline gelen ve sürekli yeni modelleri piyasaya sürülen cep telefonları da geri dönüşümü yapılan atıklar arasında yer alıyor.

Bileşiminde altın, gümüş gibi değerli metaller bulunan, kullanım ömürlerini tamamlamış cep telefonları toplanarak, ekonomiye "altın" kazanç oluşturuluyor. Her bin ton atık cep telefonundan, bir kilogram altın geri kazanımı yapılıyor.

Bakanlıkça, cep telefonunun yanı sıra tüm elektrikli ve elektronik eşyanın geri kazanımı önemle takip ediliyor.

Bu çerçevede 63 işleme tesisine lisans veren Bakanlık tarafından, 2012'den bugüne 145 bin ton elektrikli ve elektronik atık da yasal mevzuat kapsamında ekonomiye geri kazandırıldı.

Bu tür atıkların ayrı toplanması ve işlenmesi konusunda farkındalığın artırılması ile daha yüksek miktarlarda elektronik atık toplanması ve ülke ekonomisine daha fazla katkı sağlanması da planlanıyor.


Anadolu Ajansı

30 Mayıs 2017 Salı

Okullarda Elektrik Enerjisi Tasarrufu İçin Neler Yapmak Gerekir?


Okulların önemli gider kalemlerinden birisi de elektrik faturalarıdır. Okullarda aydınlatma, bilgisayar, yazıcı, fotokopi makinesi, projeksiyon cihazı ve akıllı tahta gibi elektrikli eşyalar yoğun olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde binlerce okul bulunmaktadır. Basit önlemler ile okullarda ciddi elektrik tasarrufu sağlanabilir.

Okullarda Alınabilecek Elektrik Tasarrufu Önlemleri Şunlardır

1- Öncelikle aydınlatma ile ilgili önlemler düşünülmelidir. Bir okulda yüzlerce aydınlatma amacıyla lamba bulunmaktadır. Seçilecek lambaların tasarruflu veya LED lamba olması ciddi elektrik enerjisi tasarrufu sağlayacaktır.
2- Kullanılacak aydınlatma ürünlerinin (lambaların) ihtiyaca uygun miktarda ve özellikte kullanılması gerekmektedir. Sınıf, tuvalet, koridor ve diğer alanlarda gereğinden fazla miktar ve güçte lamba kullanılması gereksiz elektrik enerji sarfiyatına neden olacaktır.

3- Okullarda çoğu zaman lambalar boşa yanmaktadır. Bu nedenle okul koridorlarında, merdivenlerde, tuvaletlerde ve okul çevre aydınlatmasında fotoselli ürünlerin tercih edilmelidir. Bu şekilde lambaların açık unutulması ve sürekli yanarak enerji tüketimini artırmaları gibi bir problemle karşılaşılması söz konusu olmaz.

4- Lambaların gereksiz yere yandığı ve çoğu zaman açık unutulduğu sınıflarda öğrencilerin tasarruf ile ilgili bilinçlendirilmesi ve bu konuda nöbetçi öğrencilere sorumluluk verilmesi de tasarruf yapılmasında etkili olur.

5- Bilgisayar, projeksiyon cihazı ve akıllı tahtalar, derste kullanıldıktan sonra kapatılmalıdır. Eğer bu cihazlar çok kısa süre içerisinde tekrar kullanılmayacaksa bekleme konumunda bırakılmaları yerine, tamamen kapalı konuma getirilmeleri gerekir.
6- Okulda kullanılan yazıcılar, fotokopi makineleri, televizyonlar, ses sistemleri ve diğer ofis makineleri de kullanılmadıklarında kapatılmalıdırlar. Bekleme konumunda da bu cihazların enerji tüketimleri belirli oranda devam ettiğinden, özellikle gece boyunca kullanılmayacakları için derslerin bitiminden sonra tüm cihazların fişleri prizlerden çıkartılmalı ya da elektrik sigortası kapalı konuma getirilmelidir.

7- Okullarda kullanılan klima, buzdolabı, çamaşır makinesi ve bulaşık makinesi gibi elektrikli eşyalar satın alınırken de enerji verimliliği yüksek ürünler tercih edilmelidir. Her ne kadar satın alma aşamasında daha pahalı olsalar da bu cihazlar uzun yıllar boyunca kullanıldıklarında elektrik faturalarında meydana getirdikleri azalma ile kara geçilmesini sağlarlar.

8- Akıllı sayaç kullanımı da okullarda elektrik tasarrufu yapılmasında etkilidir. Özellikle okullarda enerji tüketiminin en yoğun olduğu 06:00-17:00 saatleri arasındaki tüketim bu şekilde %8 oranında düşürülebilir.

25 Mayıs 2017 Perşembe

Kararsızlık Hakkında Profesörün Öğrencilerine Fare İle Verdiği Ders



Profesörün biri elinde bir fare ve kutu ile öğrencilerin yanına sınıfa girdi. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu. Kutuyu kapattıktan sonra salona dönerek:

-Bu kutuya iki gün kimse dokunmasın! dedi ve salondan çıkıp gitti.

Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Ne olacağını merak ederek iki gün beklediler. İki gün sonunda profesör salona girdi. Kutuyu eline aldı ve açtı. Kutunun içindeki farenin ölmüş olduğunu bütün sınıfa gösterdi. Sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini söylemelerini istedi.

- Havasızlıktan…

- Açlıktan…

- Susuzluktan…

- Korkudan...

Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyette idi.

- Görüyorsunuz değil mi? Fare anlaşılan çıkmak için çok mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki vaziyetten anlıyoruz. Şu var ki fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık ne de açlık öldürdü. Fareyi asıl KARARSIZLIK ÖLDÜRDÜ! Fare kutunun her yerini parçalayıp çıkmaya çalışacağına sadece bir köşesini parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı çıkıp kurtulacaktı.

Bir hedefe yönelmek, ısrarcı olmak, vazgeçmemek, ümidini kaybetmemek bizi başarıya ulaştıran etkenlerdir. Yalnız bu arada boş hayellerin peşinde ısrarcı olmakta bir ömrü boşa geçirebilir. Hedeflerimizde tutarlı ve isabetli olmalıyız.

İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı

Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...