Günümüzde elektrikle çalışan araç denince aklımıza gelen şey; batarya veya aküsündeki elektrik enerjisi ile bir elektrik motorunun çalıştırılması sonucu hareket eden arabalar gelmektedir. Bu arabaların güünümüzdeki benzinli ve dizel diğer arabalardan farkı motorları ve kullandıkları yakıt gibi gözükmesine rağmen başka farklılıkla da vardır.
Günümüzde metro, tramvay, finiküler sistem, teleferik, elektrikli motorsiklet gibi başka elektrikli taşıtlarda kullanılmaktadır. Geçmişte İstanbul ulaşımı dahil havai hattan elektrik enerjisi alan elektrikli troleybüsler de trafikte kullanılmıştır.
Biz konumuz olan elektrikli arabalara dönecek olursak...
Elektrikli otomobil modelleriyle endüstride bir devrim yaratan Tesla, henüz görücüye çıkardığı ve seri üretime bir yıl sonra başlanacak Tesla Model 3 için aldığı 300 binin üzerinde siparişle bu pazarda aslında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını çoktan ilan etmişti.
İngilizcede ve dolayısıyla literatürde kısaca EV (Electric Vehicle) olarak da bilinen bu araçlar şimdiden otomobil teknolojisinin geleceği olarak görülse sürücülerin kafasında halen birçok soru işareti olduğuna eminiz. İşte bu yazıda, artık giderek diğer büyük otomobil üreticilerinin de dahil olmaya başladığı elektrikli araç pazarına ve bu araçlara dair bütün soru işaretlerini ortadan kaldırıyoruz.
Elektrikli araçlar nasıl çalışıyor? Elektrikli araçlar aslında normal bir otomobil gibi çalışıyor, fakat aracın tekerlekleri benzine dayalı içten yanmalı bir motor yerine elektrikli bir motor ve batarya paketi sayesinde dönüyor. Bunun dışında bu araçları da tıpkı diğer araçları kullandığınız gibi kullanıyorsunuz.
İki konsept arasındaki en dikkat çekici fark elektrikli araçta diğerinin aksine motor seslerinin olmaması. Elektrikli araçlardaki rejeneratif (iyileştirici) frenleme de normalde fren yüzünden kaybolabilecek kinetik enerjiyi elde etmeye yardımcı oluyor ve bataryayı da biraz şarj ediyor. Bu noktada elbette hız pedalından ayağını kaldırdığınızda biraz daha farklı bir his yaşamanız mümkün.
Söz konusu geri kazanımlı fren teknolojisi BMW i3 gibi araçlarda oldukça agresif bir işlevselliğe sahip. Yani ayağınızı gaz pedalından çeker çekmez bu frenler devreye giriyor. Diğer yandan bu geri kazanımlı frenin başlıbaşına fren pedalı için bir alternatif olmadığını da hatırlatalım.
Neden elektrik? Bu soruya verilebilecek ilk yanıtlardan birisi elbette elektrikli araçların nihayetinde çevre dostu bir teknoloji üzerinde temellenmesi. Fakat bunun dışında elektrikli araçların kullanıcılara getirdiği birçok avantaj da mevcut. Örneğin normal motorlara sahip otomobiller yılda iki defa sentetik yağ değişiminin yanında diğer sıvıların da değişimine ihtiyaç duyuyor. Aracınızın yaşlandıkça gereken diğer önleyici bakımlar da cabası. Elektrikli araçlar ise bir otomobilin ihtiyaç duyabileceği bakımı en aza indiriyor.
Bununla birlikte, Türkiye'nin dünyanın en pahalı benzinini tüketen ülkelerden biri olduğunu da düşünürsek ve elektrik için kesilen vergileri de bir an için görmezden gelirsek elektrikli araçların bizim için de oldukça ekonomik olduğunu söyleyebiliriz.
Peki ya hibrit araçlar? Elbette standart elektrikli araçların yanında fişe takılabilen hibrit araçlar da başarılı bir konsept. Fakat yine de bu araçlarda da daha sık bir bakımı gerektiren çeşitli sıvılar barındıran içten yanmalı bir motor söz konusu. Toyota Prius gibi hibritler benzin ihtiyacını oldukça düşürse de yine de bu yakıta mahkum. Diğer yandan sürekli uzun mesafe giden bir sürücüyseniz elektrikli bir araç yerine hibrit model tercih etmek daha mantıklı olabilir.
Fişe takılan elektrikli araçlar ne elektrik konforu ne de motor teknolojisinden vazgeçebilenler için iyi bir seçim. Hyundai Sonata Plug-in Hybrid ve Chevrolet Volt halihazırda piyasada bulunan bu kategorideki en başarılı modellerden ikisi olarak öne çıkıyor.
Elektrikli araçların gündelik hayata etkisi Elektrikli araçlardan yararlanmak sürücülerin genel olarak yaşam tarzlarında da bazı değişikliklere neden oluyor. Örneğin büyük yerleşim yerlerinden uzak kırsal bir alanda yaşıyorsanız elektrlikli aracınıza istediğiniz zaman atlayıp istediğiniz yere sürmek gibi bir lüksünüz her zaman olamıyor. Zira öncesinde aracınızın bataryasının yeterince dolu olup olmadığını kontrol etmelisiniz. Fakat bir şehirde yaşıyorsanız elektrikli araç deneyiminin çok daha etkili bir sürece dönüşeceğini söyleyebiliriz. Zira gideceğiniz mesafeler genellikle görece daha kısa oluyor ve daha az elektrik harcıyorsunuz, ve örneğin batarya yüzde 50 oranında dolu olsa bile bu işinizi görebiliyor. Bununla birlikte şehrin içerisinde belirli noktalarda halka açık şarj istasyonları da mevcut.
Aracınızı evde şarj etmek Elektrikli araçları şarj etmek için elektrikli araç tedarik ekipmanına ihtiyacınız var, ki bu da aslında çoğunlukla bir şarj istasyonu anlamına geliyor.1, 2 ve 3 olmak üzere üç farklı düzeyde elektrikli araç istasyonu mevcut. Her bir düzey, aracınızın ne kadar hızlı şarj olacağını etkileyen farklı voltajlar sağlıyor. Fakat şarj oranı ise aracın kendisi tarafından belirleniyor, çünkü asıl şarj edici unsur arabanın içerisinde yer alıyor ve şarj istasyonu ise sadece havalı bir güç kablosu işlevi görüyor. Evde şarj etme işlemi bir SAE J1772 ile sağlanıyor, ki bu da halihazırda mevcut bütün elektrikli araçlar tarafından kullanılıyor. Şarj arabanın içerisinde yer aldığı için şarj etme süresi modelden modele ve farklı ayarlara göre çeşitlilik gösteriyor.
Aracınızı dışarıda şarj etmek Şarj tesislerinin altyapısı elbette yaşadığınız yere göre değişkenlik gösteriyor. Örneğin bu araçların giderek yaygınlaştığı ABD'yi ele alırsak; ülkenin batı yakası sürücülerin Kaliforniya'dan Kanada'ya kadar gidebilmelerine olanak tanıyan harika bir altyapıya sahip. Fakat ABD'de bile henüz bütün eyaletler bu şarj altyapısına eşit ölçülerde sahip değiller. Ayrıca her bir eyalette farklı şarj operatörlerinin yer alması da bir karışıklığa yol açabiliyor.
Diğer yandan kamusal alanlarda şarj etme süreci de başlı başına bir sorun. Henüz evrensel bir elektrikli araç ödeme kartı mevcut olmadığı için çok sayıdaki şarj ağlarının her birinin kendi ödeme kartı var. Diğerlerine göre daha hızlı şarj eden Seviye 3'ten sıklıkla yararlanıyorsanız bunu dışarıda gerçekleştirmenin maliyeti de o ölçüde artıyor.
Kamusal alandaki elektrikli araç şarj istasyonlarının büyük bir kısmı bu teknolojinin yaygın olarak kullanıldığı ülkelerde genellikle bir alışveriş merkezinin en iyi park etme noktalarında yer alıyor.
"Tahmini mesafeye" çok takılmayın İlk defa bir elektrikli araç kullanacak olanların bu konuda duydukları en büyük endişelerden birisi de araç göstergelerinden biri tarafından ekrana yansıtılan ve mevcut batarya kapasitesiyle ne kadar uzağa gidebileceğinizi gösteren veriler. Bu veri modelden modele değişkenlik gösterebiliyor, dolayısıyla bu anlamda en doğru bilgiyi edinmek için daha çok batarya yüzdesine odaklanmalısınız. Elektrikli aracınızı bir tür akıllı telefon gibi düşünün ve örneğin batarya doluluk oranı yüzde 25'e düştüğünde eve yakın değilseniz aracı şarj edebileceğiniz bir yer aramaya başlayabilirsiniz.
Son söz Elektrikli araç kullanıcılarının çok büyük bir kısmı bu deneyimlerinden son derece memnunlar. Benzine ihtiyaç duymamak ve araçlarını düzenli olarak bakıma vermek zorunda kalmamak birçok sürücü için büyük bir konfor.
Tesla Model 3 gibi bir araç 200 milin (yaklaşık 321 km) üzerinde şarj olmadan gidebilme mesafesi sunabiliyor ve bu kategorideki en üst düzey modellerden biri. Fakat çok daha uygun fiyatlarla piyasaya sürülen ve daha kısa menzillere sahip birçok başarılı model de mevcut. Şarj istasyonlarının giderek yaygın olduğu şehirlerde tek bir şarjla kısa menziller sunan araçlar bile birçok sürücünün işini rahatlıkla görebilir.
Bir elektrikli araç kullanmanın ve dolayısıyla benzine para vermemenin elbette herkes için aynı oranda çekici gelmeyebileceğini de söyleyebiliriz. Fakat özellikle bir otomobilin gereksinim duyduğu enerji türü açısından algısal düzlemde yaşanacak kırılmalarla birlikte içten yanmalı motorların ve dolayısıyla benzine dayalı araçların giderek daha az tercih edildiği günler çok da uzak olmayabilir.
Teknolojioku.com